Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, dış görünüşe önem verme veya dış görünüş ile aşırı uğraşarak vücudunda kusur olarak gördüğü bir şeyi aşırı büyütmenin psikiyatrideki karşılığının ‘Beden Dismorfik Bozukluğu’ olduğunu kaydederek, “Günlük dilde bunu çirkin olma korkusu, çirkinlik korkusu olarak da anlatabiliriz.” dedi.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bir insanı güzel yapan aslında sevimliliğidir, insanlar fiziksel görünüm ile karşılanırlar ama kişilikleri ile uğurlanırlar… Onun için öncelik fiziksel görünüm olmamalı. Bu kişiler kendileriyle barışık olamıyor.” dedi.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, dış görünüş takıntısı konusunu değerlendirdi.
“Basit bir dış görüntü takıntısından bir hastalığa kadar giden geniş bir yelpazesi var”
Prof. Dr. Tarhan, dış görünüşe önem verme veya dış görünüş ile aşırı uğraşarak vücudunda kusur olarak gördüğü bir şeyi aşırı büyütmenin psikiyatrideki karşılığının ‘Beden Dismorfik Bozukluğu’ olduğunu kaydederek, “Günlük dilde bunu çirkin olma korkusu, çirkinlik korkusu olarak da anlatabiliriz. Mesela kilolu olma korkusu vardır. 29 kilo olduğu halde kendini 150 kilo gibi hisseder. Bu kişinin bütün günlük yaşantısı bozulmaya başlar. Tek açtığı konu o dur, tek ilgi alanı o olmuştur. Onunla ilgili internetten araştırır, bir müddet sonra bu hezeyan haline geliyor. Belli bir müddet sonra bedensel hezeyan, somatik hezeyan dediğimiz hezeyana dönüşebiliyor. Basit bir dış görüntü takıntısından bir hastalığa kadar giden geniş bir yelpazesi var. Son yıllarda bunun çok arttığını görüyoruz, özellikle gençlerde fiziksel görünüm çok önemli hale geldi.” dedi.
‘Güzel olursan değerlisin, güzel olmazsan değersizsin’ algısı bizde de artıyor…
Gençlik döneminin doğal özelliği olarak ergenliğe girmeyle birlikte fiziksel görünümün ön plana çıktığını ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “O dönemde eğer çocuk ailede ‘güzel olursan değerlisin, güzel olmazsan değersizsin’ gibi bir algıyla büyüyorsa, öyle bir değer yargısı varsa o zaman bu öğrenilen bir davranış haline geliyor. Batı kültüründe bu çok yaygın, bizde de gittikçe artıyor. Bununla ilgili vakalara gençler arasında daha çok rastlamaya başladık. Özellikle bir moda dergisini gören en sağlıklı bir kimse bile kendini çirkin hisseder. O şekilde işleniyor. Onların kullandığı meşhur bir söz var ‘’Çirkin kadın yoktur, bakımsız kadın vardır.’ Bu, kültürel propaganda da kullanılarak ciddi bir endüstri oluşmuş.” diye anlattı.
“Dış görünüş takıntısı erkeklerde de ciddi şekilde görülmeye başladı”
Dış görünüş takıntısının erkeklerde ciddi şekilde görülmeye başladığını ifade eden Prof. Dr. Tarhan, saç ekme konusunda Türkiye’nin geldiği noktaya da işaret etti.
“İnsanların öncelikleri çok değişti. Dış görünüm odaklı, haz odaklı bir dönem geliyor.” diyen Prof. Dr. Tarhan, Davos’ta yapılan Dünya Ekonomik Forumu’nda psikolojik sağlamlık konusunun ele alındığını çünkü psikolojik sağlamlığın ekonomiyi de etkilediğini anlattı.
İnsanların para harcama ve satın alma davranışının değiştiğine dikkat çeken Prof. Dr. Tarhan, “İnsanlar artık daha kolaycı oluyorlar, zor işlerden kaçıyorlar. Bu tedarik zincirini de olumsuz etkilemiş. Bu ekonomide insanlar zor işlere talip olmuyor. Bunda pandeminin de etkisi var. Tabii herkes etkilenmiyor bundan.” dedi.
Sürekli güzel olma, yakışıklı olma çabasının kişilik bozukluklarına etkisi…
Sürekli güzel olma, yakışıklı olma çabasının kişilik bozukluklarına etkisi konusunu da değerlendiren Prof. Dr. Tarhan, şunları kaydetti:
“Bu çaba kişilik bozuklularının belirtilerinde de vardır. Böyle kişilere ‘narsistik yatırımını fiziksel görünümüne yaptı’ diyoruz. Bir insanın narsistik yatırımdan ne anlıyoruz? Sevgi yatırımı… Sevgi yatırımını bir kimse neye yapıyorsa o noktaya odaklanıyor. En narsist olarak bilinen varlık çocuktur. Sevgisini kendi belli eder, kendisini dünyanın merkezinde zanneder, herkes onun için var zanneder. Büyüdükçe ben ve diğerleri demeye başlıyor ve diğer sevgi nesnelerini öğreniyor. Büyüdükçe ülkesine, vatanına, insanlığa, doğaya, yaratıcıya bütün hepsine sevgi yatırımını yapıyor. Bu kişiden kişiye göre değişiyor.”
Sevgi yatırımını dış görünüşüne takıntı derecede yapan kişilerin bedeninde ufak bir sivilce çıksa kıyamet kopmuş gibi tepki verdiğini belirten Prof. Dr. Tarhan, bu kişilerin estetik uzmanlarına çok fazla gittiğini söyledi.
“Kişi yaşlanmayı bir tehdit gibi gördüğü zaman kaygı artıyor”
Yaşlanmama çabasına da vurgu yapan Prof. Dr. Tarhan, şunları anlattı:
“Yaşlanmaktan korkmak bu çağda en yaygın rastlanan bir şey. İnsanın mutlu olabilmesi için kabullenici olması lazım. Yaşlanma karşıtı deniliyordu, şimdi kongrelerde sağlıklı yaşlanma deniyor. Kişi yaşlanmayı bir tehdit gibi gördüğü zaman kaygı artıyor. İnsanlarda yaşlanmayı tehdit olarak görmek, yağmur yağmasını tehdit görmek gibi bir şey. Doğal bir durum. Hayatın istisnasız tek gerçeği; ölüm gerçeği. Bunu kabullenmediğin zaman, yaşlanmayı kabullenmediğin zaman, bu kişiyi kaygıya ve korkuya götürüyor. Korkuyla yaşamak da depresyona aday yapıyor. Kişi kendisini daha çok eğlenceye vererek rahatlatmaya çalışıyor. Ya da yaşam felsefesini yeniden oluşturuyor. Bu da bilgeleşmeye neden oluyor. Yaşlanmaktan biraz korkmak beklenen bir şey.”
“İnsan yaşam stili ve genetiğe bağlı olarak 140 yaşına kadar yaşayabiliyor”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, yaşlanmaktan tedirgin olmanın normal olduğunu ve yaşlanmayı kabullenmenin önemine vurgu yaparak, “92 yaşındaki hanımefendiye soruyorlar, çok mutlu, sen bu mutluluğu neye borçlusun diyorlar. Ben çalışmayan organlarımı değil çalışan organlarımı düşünüyorum diyor. Aynı bakış açısıyla insan akışı değiştiremiyorsa bakışı değiştirecek… Bu olayda yaşlılık değiştiremeyeceği bir gerçek.” dedi.
Kişilerin yaşlanmayı kabullenip, sağlıklı yaşlanmayı nasıl yaparıma odaklanmaları önerisinde de bulanan Prof. Dr. Tarhan, “İnsan belli bir yaşa kadar yedikleri ile büyür, belli bir yaştan sonra yemedikleri ile yaşar. Bu nedenle şu an bazı hastalıkların yüzde 60’ı, 70’i yanlış beslenme ve yanlış yaşam stilinden kaynaklanıyor. İnsan yaşam stili ve genetiğe bağlı olarak 140 yaşına kadar yaşayabiliyor.” diye konuştu.
Beden algısı bozukluğu nedir?
Beden algısı bozukluğuna da değinen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şöyle devam etti:
“Bunun testi var. Testi yaptığın zaman çeşitli bedenler gösteriliyor hastaya. Zayıf, orta, kilolu beden gösteriliyor. Kendi bedenini bunlardan hangisinde bulduğu soruluyor. Bedeninin hangi bölgesini beğenmiyorsun diye işaretletiyoruz. Kişi o görsellerde kendi bedeninde beğenmediği yerleri işaretliyor. Tedavi ediyoruz. Tedaviden sonra testi yine yapıyoruz. Bu kez bedeninde beğenmediği yerlere ‘fazla takmışım, boşuna düşünmüşüm’ diyor. Bedensel olarak çirkin olma korkusu var bu kişilerde.
Erkekler ve kadınlar arasında kadınlarda daha fazla. Gençlerde daha fazla ama erkeklerde yaşlı, bekar ve yalnız yaşayan erkeklerde daha fazla. Kişinin orantısız düzeyde bedeniyle ilgilenmesi, fiziksel kusurunu orantısız bir şekilde devamlı takıntı haline getirmesi sonucu bu hastalık haline geliyor. Kişi böyle durumlarda bütün kaynaklarını bunu harcıyor. Borç alıyor, kredi çekiyor, ameliyatlar oluyor ya da güzellik merkezlerine gidiyor. Araştırdığımız zaman çoğunun çocukluk yaşlarında kötü yaşam olayları var. Bu hastalarda çocukluk çağı travmalarını çok fazla görüyoruz.”
“Önceliği fiziksel görünüm olan kişiler kendileriyle barışık olamıyor”
Bir kadını güzel yapanın onun fiziksel görünümü değil, sevimliliği olduğunu dile getiren Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bir insanı güzel yapan aslında sevimliliğidir, insanlar fiziksel görünüm ile karşılanırlar ama kişilikleri ile uğurlanırlar… Onun için öncelik fiziksel görünüm olmamalı. Bu kişiler kendileriyle barışık olamıyor. Bu kişilerden bazıların aşırı kilolu olduklarını düşünüyor. Bazıları, mesela transseksüeller de yanlış bedene hapsolmuş gibi düşünüyorlar kendilerini. Yanlış bedendeyim diye bedenini değiştirmeye çalışıyorlar.” diye konuştu.
“Beyindeki altyapı düzelince terapi de işe yarıyor”
Dış görünüş takıntısı olan kişilerin tedavi edilebildiğini ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “Bu kişilerde beynindeki network bozuluyor. Bu kişilerin fiziksel görünümüyle ilgili beyin alanları otoban gibi geniş oluyor… Çünkü oraya çok yatırım yapıldığı için oralar çok daha gelişiyor beyinde. Onun için bu kişileri yatırıp, tedavi edip, beynin takıntı yaptığı beden bölgesi aklına getiriliyor, provokasyon yapılıyor. Görsel provokasyonla o anda manyetik uyarı veriliyor beynin o bölgesine. Bu kişinin beyninin o bölgesindeki aşırı duyarlılık ve reseptör duyarlılığı yüksekse aşağı çekiliyor. Beyindeki altyapı düzelince terapi de işe yarıyor.”