CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, acısıyla, tatlısıyla bir bayram daha geçirdiklerini ifade ederek, yakınlarını kaybeden depremzedelerin acılarının her zaman yüreklerinde olduğunu söyledi.
Acısız bir bayramın Türkiye’ye nasip olup olmayacağı şeklinde kafasında bir soru işaretinin bulunduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, devletin kendi iradesiyle haksızlıklara kapı araladığını ve bunun yüreklerini yakan temel konulardan olduğunu kaydetti.
Cezaevlerinde düşüncesini ifade ettiği için hapis yatan çok sayıda gazeteci, avukat ve siyasetçi olduğunu öne süren Kılıçdaroğlu, “Hiç kimse 21. Yüzyılın Türkiye’sinde düşüncelerinden ötürü hapse atılmamalı. Düşüncenin, özellikle de aykırı düşüncelerin ne kadar değerli olduğunu, aklını kullanan her kişinin bilmesi gerekir.” diye konuştu.
Kemal Kılıçdaroğlu, birileri “benim gibi düşünmediğin için ben seni hapse atarım” derse o ülkede demokrasinin olmayacağını dile getirdi.
Sivas olaylarının üzerinden 30 yıl geçtiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Aydınların, gazetecilerin, şairlerin yakıldığı bir Türkiye asla kabul edilemez. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın hiçbir ülkesinde de kabul edilemez. Bir aydının, bir düşünürün, bir şairin, bir ozanın, bir ressamın, herhangi bir insanın yakılarak öldürülmesi kadar vahşi bir şey yoktur ve bu bir insanlık suçudur. O ateş hala yüreklerimizde yanıyor. Adaletin sağlanmadığı bir yerde bu ateşler hep yanar ve adaletin sağlanması lazım. Adaletin olmadığı bir dünyada insan haklarından, doğa haklarından, özgür düşünceden, demokrasiden, hayvan haklarından söz edemezsiniz. Dolayısıyla insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur Sivas olayları ve bunun zaman aşımının olmaması lazım. Türk Ceza Yasası da bunu böyle öngörüyor zaten. Takipçisi olmaya da devam edeceğiz.”
Türkiye İşçi Partisinden (TİP) Hatay Milletvekili seçilen Can Atalay’ın hapiste bulunduğu sürenin 50 günü geçtiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, “Nasıl bir dünyada, nasıl bir ülkede yaşadığımızı herhalde bundan daha güzel bir örnek göstermez.” değerlendirmesinde bulundu.
Kılıçdaroğlu, hükümlü olmadığı halde Atalay’ın serbest bırakılmadığını belirterek, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’a seslendi.
Kurtulmuş’a çağrıda bulunan Kılıçdaroğlu, “Eğer ‘nasıl bir yazı yazmam gerekiyor’ diyorsa benzer uygulamalarını Türkiye Büyük Millet Meclisi arşivlerinde bulabilir. Sayın Cindoruk’un yazılarını çıkarabilir. Sayın Cindoruk’un nasıl mücadele ettiğini görebilir. Artık TBMM Başkanı karar alırken saraydan irade almamalı. Saray ne diyecek diye sormamalı. Çünkü o sarayın hakkını, hukukunu değil, TBMM’nin hakkını ve hukukunu savunmak zorundadır.” ifadesini kullandı.
Gezi Davası tutuklamalarının da başlı başına bir dram olduğunu savunan Kılıçdaroğlu, bu konuda Yargıtay’ın kararının beklendiğini hatırlattı.
Yargıtay’ın da kararını bir an önce açıklaması gerektiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, “Onlar da büyük bir olasılıkta saraydan bekliyorlar görüş. ‘Gelen görüşe göre biz karar verelim’ diye. Bir yargıcın, bir savcının iradesi saraya ipotek edilemez. Bir kişinin iradesine ipotek edilemez. İpotek ediliyorsa artık o savcı ve yargıç değildir. Yargı mensubu da değildir.” görüşünü paylaştı.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Osman Kavala’nın da 2 bin 72 gündür özgürlüğünden mahrum edildiğini kaydederek, AİHM’in, onun suçsuz olduğuna dair 2 kararının bulunduğunu aktardı.
Adalet Bakanlığının, kronik rahatsızlıkları veya sorunu olanların cezalarının kaldırılmasına yönelik bir genelge çıkardığını dile getiren Kılıçdaroğlu, bu genelgeyi de kimsenin takmadığını savundu.
Kemal Kılıçdaroğlu, 80-85 yaşındaki eski komutanların da cezaevinde bulunduğunu söyleyerek, şöyle devam etti:
“Neden? İnsanda biraz vicdan olur, ahlak olur ya biraz adalet duygusu kırıntısı olur. Bunları bugün dile getirmiyorum sadece. Her ortamda dile getirmeye çalışıyorum ‘Mısır’daki sağır sultan da duysun’ diye. Eğer biz bunları dillendirmezsek, bunların özgürlüğüne kavuşmalarını istemezsek, siyaseten görevimizi yapmıyoruz demektir. Bunların hiçbiri belki CHP’ye oy vermedi. Ama bir siyasal partinin temel görevi, ülkesinde demokrasiyi, hakkı, hukuku ve adaleti savunmaktır. Biz hakkı, hukuku ve adaleti savunuyoruz. Bunu gerçekleştirmek için çaba harcıyoruz. Çünkü bizim dokularımıza işleyen şu temel ilke vardır; adalette çifte standart olmaz. ‘Benden olursa dışarı çıksın, benden olmazsan içeride kalacaksın’. Bu adalet değildir. Haksızlık karşısında susan eğer dilsiz şeytansa haksızlıklar karşısında asla susmayacağız.”
PKK/KCK’nın elebaşıyla ilgili açıklamaları nedeniyle tutuklanan gazeteci Merdan Yanardağ’ın 7 gündür tutuklu olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, CHP Grubu’nun, gazetecilerden ve avukatlardan oluşturduğu heyetin, kendisini ziyaret ettiğini anlattı.
Bir gazetecinin tutuklanmasının hangi aklın işi olduğunu soran Kılıçdaroğlu, “Önce bekliyorlar, hiçbir şey yok, troller devreye giriyor, her türlü suçlama yapılıyor, suçlamalardan sonra savcılar harekete geçiyor. Tutuklanmaması gereken bir konuda tutuklanma kararı veriliyor. Akıl alacak şey değil, ama bunları Türkiye’de yaşıyoruz.” sözlerini sarf etti.
– “Ülkeyi borç batağına sürükleyenler, tefeciler tarafından teslim alındı”
Daha önce İzmir’de minareden müzik yayını yapılmasını, sosyal medya hesabından paylaşan kişinin tutuklandığını, ancak yapan kişinin görülmediğini öne süren Kılıçdaroğlu, “Çünkü bir karmaşa, kavga çıksın istiyorlardı. Bunun adı kısaca hainliktir. Bu ülkeye hainlik yapanları, kendi aramızda da ülkemizde de barındırmamak bizim temel görevimizdir.” diye konuştu.
Kabineyi, Düyun-u Umumiye kabinesi olarak ilan ettiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, ülkeyi borç batağına sürükleyenlerin, bir süre sonra Batı’nın tefecileri tarafından teslim alındığını iddia etti.
Onların, Hazine ve Maliye Bakanını, Merkez Bankası Başkanını tayin eder hale geldiğini savunan Kılıçdaroğlu, “Öyle bir noktaya getirdiler ki önce Türkiye’ye borç verdiler, borç batağına sürüklediler. Şimdi emir alır hale geldiler. Ne diyor güzel bir söz? ‘Borç alan emir alır’ diyor. Evet şimdi emir alıyorlar.” dedi.
Dünyanın kaderini, parayı kontrol edenin belirleyeceğini belirten Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
“Erdoğan, kontrol eden değil, artık kontrol edilen kişidir, uluslararası tefecilerin kontrol ettiği ve yönlendirdiği kişidir. Düne kadar ‘faizi artırmam, artıramam, asla bunu yapmayacağım’ diyen kişiye tükürdüğünü yalatmak da uluslararası tefecilerin görevleri arasında olmuştur. Ve biz. CHP olarak bunları içimize sindiremiyoruz. Bizim temel görevimiz, ülkenin siyasal ve ekonomik bağımsızlığını sağlamaktır. Öyle bir noktaya geldi ki borçta, dışarıya mahkum olduğunuz zaman dışarının parasıyla da işlem yapmaya mahkum oluyorsunuz.”
Kendi vatandaşından bile dolarla borçlanan bir hükümetin, ülkeye sağlıklı bir hizmet veremeyeceğini dile getiren Kılıçdaroğlu, vatandaşından dolarla borçlanmaya, iktisatçıların “ilk günah” dediğini anımsattı.
Kılıçdaroğlu, ilk günahın işlendiğini öne sürerek, bankalardaki toplam mevduatın yüzde 70,3’ünün, vatandaşların sadece binde 6’sına ait olduğunu savundu.
Borçlanan Türkiye’de, doğmamış çocuğa da yükümlülük getirildiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, doları olanların, 5’li çetelerin kazandığını, onlara şimdilik hiç kimsenin dokunmadığını iddia etti.
Kılıçdaroğlu, CHP’nin tek adam partisi olmadığını; Cumhuriyet’in ve partinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ten bugüne kadar CHP’nin, her zaman bir kadro partisi olduğunu söyledi.
CHP’nin tarihinde doğrularının ve yanlışlarının olduğunu, ancak bu siyasi hareketin her zaman ezilenlerin, sesi duyulmayanların, haksızlığa uğrayanların ve adalete susayanların yanında bulunduğunu anlatan Kılıçdaroğlu, “CHP, zulme karşı milyonları kapsayan, kucaklayan çoğulcu bir duvardır. Cumhuriyetimizin temellerinde, demokrasi mücadelemizin tam ortasında, birlikte üretme ve hakça bölüşme arzusunun inşasında, CHP kadrolarının imzası vardır. CHP’nin tüm kadroları dünden bugüne siyasi yaşamlarının hiçbir döneminde kişisel ikballerinin peşinde koşmamışlardır.” diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin giderek büyüyen bir ekonomik krizle karşı karşıya olduğunu, ekonomik buhranın Türkiye’nin her yerinde hissedildiğini ve sosyal yaşamı zedelediğini savundu. Aile yapısının temelden sarsıldığını; boşanma davalarının bunun en önemli göstergesi olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, “Yaşadığımız onca sıkıntı yetmiyormuş gibi uygulanan göçmen politikası, ülkemizin demografisini değiştirmiş, Türkiye’yi Avrupa’nın sığınmacı deposu haline getirmiştir.” ifadesini kullandı.
Türkiye’nin otoriter bir iktidar tarafından teslim alındığını öne süren Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
“Bu gerçekler karşısında CHP olarak sessiz durmamız, klasik politika araçlarıyla klasik muhalefet yapmamız beklenemezdi. Konumum gereği yapılması gerekenleri yapmalıydım. Ne mi yaptım? ‘Asla görüşülemez’ denilenlerle görüştüm; ‘bir araya gelinemez’ denilen toplumsal kesimlerle bir araya geldim. Daha önce görmezden gelinen toplumsal kesimleri helalleşmeye çağırdım. Hiç kimseyi ötekileştirmedim, kin tutmadım. Ülkemizin farklı toplumsal, siyasal, kültürel kesimleriyle bir fincan da olsa kahve içtim. Bir fincan kahveden 40 yıllık hatır çıkardım. Tüm bunları herkes için hak, hukuk, adalet hedefiyle yaptım. Birlikte, kardeşçe ve özgürce yaşayalım diye bütün bu çabaları gösterdim. Batıya şirin görüneyim diye yanlış olan göçmen politikasını eleştirmekten geri durmadım. Doğuya şirin görüneyim diye Uygur Türklerine uygulanan politikaya ses çıkarmaktan vazgeçmedim.”
Kemal Kılıçdaroğlu, ülkenin tüm sorunlarına karşı akılcı çözüm önerileriyle vatandaşların karşısına çıktıklarının ve tüm sorunların çözüm adresi olarak da TBMM’yi gösterdiklerinin altını çizdi. Kılıçdaroğlu, “Bizim hayat görüşümüz haksızlığa karşı mücadeleyse, doğru yolda olmanın verdiği haz her şeyden üstündür. Asıl mücadele, devrimi ve değişimi gerçekleştirdiğimizde de haklının yanında kalabilmektir.” değerlendirmesinde bulundu.
“Ne biz seçimi aldığımızda haksızlığa karşı mücadeleyi bırakacaktık ne de ‘seçimi alamadık’ diye mücadeleyi bırakacağız” diyen Kılıçdaroğlu, sonuna kadar kararlılıkla mücadele edeceklerini vurguladı. Kılıçdaroğlu, “Ne ben tek başıma 25 milyon kişiyi bu namuslu davama kattım ne de tek başına CHP kattı. Bir gerçeği de çok iyi bilmemiz lazım; ne mutlu bize ki bu 25 milyon kişinin tamamı haksızlık karşısında susmama, dilsiz şeytan olmama inancımızın koalisyonunda olmak istediler. Çünkü onlar mücadelemizin, parasız, çıkarsız, namuslu yolun bu olduğunu gördüler.” görüşünü paylaştı.
Doğru yolda kalmaya ne pahasına olursa olsun devam edeceklerini söyleyen Klıçdaroğlu, “Bizler 25 milyon gibi birçok ülkenin toplam nüfusuna sahip insanla birlikte çıkarsız, parasız sadece hakkın yanında olmak için bir araya gelen bir koalisyon kurduysak; başörtülüsü, başı açığı, seküleri, Atatürkçüsü, milliyetçisi bir araya gelebildiysek büyük bir değişimi zaten başlatmışız demektir. Ama biz toplum olarak neyin değiştiğine değil, neyin değişmediğine bakarsak hata yapmış oluruz.” sözlerini sarf etti.
Kemal Kılıçdaroğlu, yüzde 20’lerden yüzde 48’lere uzanan kitlelere ulaştıklarına dikkati çekerek, “Değişen şeyler, ‘asla görüşülemez’ denilen cenahlarla ittifak yapmaktır; ‘neden bizden değilsin’ diye o tarafı görmezden geleceğine, onlarına yanına gidip ellerini tutmaktır. Bugün bu değişimleri yaparak 25 milyonu davamıza kattık. Yarın 35 milyonu davamıza katacağız. Bundan, hiç kimsenin en ufak bir endişesi olmasın.” dedi.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, 25 milyonu bir araya getirmenin başarısının sadece kendisine ait olmadığını vurgulayarak, şöyle devam etti:
“Eğer tüm kara propagandaya, yapılan sahtekarlıklara, sermaye gücüne rağmen hakkın yanında yer alabilmişsek bu başarı 25 milyon olarak hepimizin başarısıdır. Başarıyı tek başına üstlenmem, ama bu birlikteliği ‘başarısızlık’ olarak tanımlarsanız o zaman tek başıma karşınızda dururum. Çünkü 25 milyona dokundurtmam, hakkını ve hukukunu kimseye yedirtmem. Sayımızı 25 milyona çıkarma başarısı hepimizindir. Buradaki değişimin mimarı, tüm CHP’lilerle birlikte Millet İttifakı’nın tüm mensuplarıdır.
Eğer 25 milyona ulaşan bu değişim yeterli değilse başarısızlık benimdir. Bu sayıyı arttıracak yeni değişimleri üretme görevi de benimdir. Bugünkü görevim, 25 milyondan bir kişiyi bile feda etmeden ülkemin namuslu, vicdanlı, hakkın yanında olan kitlelerin sayısını arttıracak süreci yönetmektir. Masalar kurarak, Halil İbrahim sofraları kurarak, birleşerek, mücadeleye yorulmadan devam ederek, ileriye doğru değişimin sadece bir gün değil, hayat boyu süren bir süreç olduğunun idrakiyle yönetmektir.”
“Gelecekte bu partinin elbette başka liderleri de olacaktır. O zaman da bugün de ben aynı kalacağım” ifadesini kullanan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bugün CHP lideri olmam ya da olmamam hiçbir şeyi değiştirmez. Çünkü biliyorum ki saray saltanatının karşısında halk olarak hep beraber durup mücadelemizi sürdüreceğiz, otoriter bir yönetimden Türkiye’yi kurtarıncaya kadar. Ben CHP’nin başında olsam da olmasam da birleştirdiğimiz bu 25 milyonluk demokrasi kitlesi, hakkın yanında duranların kitlesi olacak, ama hiçbir zaman bir liderin güdümünde olmayacaktır. Sizler zaten bir liderin ya da kişinin güdümünde olmamak için bir araya geldiniz. Hiçbir zaman birleşmeyi, mücadeleyi ve her çeşit başarıyı tek bir isme sakın indirgemeyin. Bizler hepimiz değişimin ancak bir parçasıyız. Devrimlerin tek bir lideri olmaz, ama her zaman devrime inanmış halklar olur. CHP’nin her bir neferi, en az 25 milyondan oluşan halkımızla birlikte onların lideri olarak değil, yoldaşı olarak değişime ışık tutmaya devam edeceğiz. Haramilerin saltanatlarını, liderler değil, halklar yıkmıştır. Emin olun ki bu saltanatın yıkılması da sandığımızdan çok daha yakındır.”