İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu YSK üyelerine hakaret ettiği gerekçesiyle yargılandığı davada. İmamoğlu’na indirimsiz 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası verildi.
Diğer yandan cezanın kesinleşmesi durumunda Ekrem İmamoğlu TCK 53. maddeye göre bu haklardan yoksun kalacak:
“Sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tabi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten,Seçme ve seçilme ehliyetinden Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan,
Vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasi parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan,Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten, yoksun bırakılır.”
Kararın ardından bir çok siyasi partiden STK’lardan ve siyasetçiden İmamoğlu lehine destek açıklamaları yapılırken İBB Başkanı Ekrem İmamoğluda yaptığı açıklamada cezanın kendisine değil İstanbullulara verildiğini savunarak merkezi hükümeti İstanbullulara şikayet etti İBB Başkanı Ekrem İmamoğlunun konuşması-açıklamaları-şu şekilde ;
Demokrasiye inanan büyük Türk milleti…
Hepiniz hoş geldiniz sefalar getirdiniz.
Burası Saraçhane, burası sizin eviniz.
Burası Milletin Evi…
Burada siz ne derseniz o olur.
Ama önce bana şu sorunun cevabını bir verin:
Bu ülkeyi yönetenlerin sizinle ne alıp veremediği var?
Sizden ne istiyor bu insanlar?
31 Mart’ta oyunuzu kullandınız, saymadılar.
“Zarfa attığınız 4 oy pusulasından 3’i geçerli, Büyükşehir Belediyesi için kullandığınız oy ise geçersizdir” dediler.
Sizin tertemiz, helal oyunuzu iptal ettiler, seçimi yenilediler.
Sizin seçtiğiniz Büyükşehir Belediyesine eskiden kamu bankalarından bol bol kredi verirlerdi…
Sizin seçtiğiniz yönetime tam 3.5 yıldır 1 kuruş vermiyorlar.
Sizin seçtiğiniz yönetim, çok daha uygun koşullarla dışarıdan kredi bulup getiriyor, bu defa da aylar yıllar geçiyor, bir imza atıp onay vermiyorlar.
Sizinle ne alıp veremedikleri var?
Sizden ne istiyor bu insanlar?
Mesela eskiden bu şehirdeki taksilerle ilgili kararları sizin seçtiğiniz Büyükşehir Belediyesi alırdı. “Hayır” dediler, “artık taksi konusunda kararlar İstanbul’dan değil, Ankara’dan alınacak”.
Mesela, eskiden, Gezi Parkının mülkiyeti sizin seçtiğiniz Büyükşehir Belediyesi’ne aitti.
“Yok” dediler, “Gezi Parkı artık bir vakfa ait olacak.”
Daha onlarca örnek sayarım ama vaktinizi almayayım…
Siz bir kere değil, iki kere üst üste bir belediye başkanı seçtiniz.
Onlar, sizin seçtiğiniz belediye başkanını görevden alıp hapsetmek için mahkemeden karar çıkarttılar.
Üstelik, baktılar mahkemenin hakimi istedikleri gibi karar vermeyecek, onu sürüp başka bir hakim getirterek çıkarttılar bu kararı.
Allah aşkına, bu ülkeyi yönetenlerin sizinle ne alıp veremedikleri var?
Sizden ne istiyor bu insanlar?
Ben size söyleyeyim: Bu ülkeyi yönetenler hasta, hem de ağır hasta.
Bu ülkeyi yönetenlerin çok ağır bir alerji sorunu var.
Milletin iradesine karşı alerjileri var bunların.
Milli irade kendilerinden yana şekillenirse sorun yok.
Ama başka türlü şekillenirse bunlarda alerji hastalığı başlıyor.
Milli iradeyi geçersiz kılmak için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar.
Ne hukuk ne ahlak, ne din ne iman…
Hiçbir şeyi gözleri görmüyor.
Bugün burada bunca büyük bir kalabalığı harekete geçiren, ortak vicdandır.
Hepimizi birleştiren haksızlığa, hem de apaçık haksızlığa, adaletsizliğe şahit olmaktır.
Milyonlarca kişi ayağa kalkıyor ve meydanlara akıyorsa, Edirne’den Kars’a kadar bir millet aynı isyan duygusunu yaşıyorsa, bu bir kırılma anıdır. Bu bir adalet refleksidir.
Bu rızanın kalktığının kanıtıdır.
Bunlar açıkça vicdansızlığın nolduğu olduğu, haksız yere milletin mağdur edildiği anlarda olur.
Dün de oldu, şimdi de oluyor.
Milletin iradesine alerjin varsa…
Seçim sonuçlarını hazmedemiyorsan…
Siyaset miyaset yapmayacaksın…
16 milyon İstanbullu senin gözünde bir ve eşit değilse…
85 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını bir ve eşit görmüyorsan, “ben bu ülkeyi yönetiyorum” demeyeceksin.
Çünkü sen bu ülkeyi yönetmiyorsun.
Sen, birtakım çıkar gruplarını, seçilmiş dernekleri, yakın aile vakıflarını, birtakım karanlık odakları yönetiyorsun.
İstanbul’da bir israf düzeni kurdular ve sonsuza kadar sürsün istiyorlar.
Bir avuç insanın zenginliğine zenginlik katan, İstanbullunun canını çıkaran bir düzendi bu.
Ben seçimden önce hemşerilerimden yetki istedim.
Görevi verin, bu israf düzenine son vereyim dedim.
“Kişilere, gruplara, derneklere, vakıflara, cemaatlere, partilere hizmet dönemini bitireyim, 16 milyon İstanbulluya eşit hizmet sunayım” dedim.
İstanbullular beni bunun için seçtiler.
Evelallah, İstanbul’da israf düzenine son verdik.
Belediyenin kaynaklarının yönünü değiştirdik.
Bütçemizi 16 milyon İstanbullunun emrine sunduk.
Bir avuç insan, avucunu yalar oldu.
Zaten o yüzden bütün bu yaptıkları…
Biz sadece israf düzenine son vermekle kalmadık.
İstanbul’da bir “insaf düzeni” kurduk, insaf düzeni oluşturduk…
İnsaf nedir bilmez onlar.
İnsaf, “vicdana ve mantığa dayanan adalet” demektir.
İstanbul üç buçuk yıldır, vicdana ve mantığa dayanan bir adalet anlayışıyla yönetiliyor.
Artık hiçbir İstanbullu daha azına razı gelmez.
İstanbullunun artık vicdansız, mantıksız, adaletsiz, kısacası insafsız bir yönetime tahammülü yok.
İstanbul’da da yok, Türkiye’de de yok.
O yüzden bizi istemiyorlar.
O yüzden vatandaşın iradesini yok saymak için bin bir numara çeviriyorlar.
Her zaman söylerim; cumhuriyet, yöneticilerin hadlerini bildiği rejimin adıdır.
Vatandaş haklarını, yöneticiler de hadlerini bilecek.
Cumhuriyet öyle bir rejimdir.
Kim olursa olsun, hangi partiden olursa olsun, halkın oylarıyla seçilmiş bir yöneticiyi haksız, hukuksuz bir biçimde görevden almak, haddini bilmemektir.
Milletin iradesini yargı yoluyla dizayn etmeye çalışmak, haddini bilmemektir.
Yüzüncü yılına gururla, umutla yürüdüğümüz Türkiye Cumhuriyeti, bu ülke vatandaşlarının kanıyla, canıyla, bin bir emeğiyle kuruldu.
Cumhuriyet, bu topraklarda yaşayan herkes bir ve eşit olsun, özgür ve onurlu yaşasın diye kuruldu.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, “Toplumda en yüksek hürriyetin, en yüksek eşitlik ve adaletin sağlanması ve korunması” için kuruldu bu cumhuriyet.
Peki, en yüksek hürriyeti, en yüksek eşitlik ve adaleti nasıl sağlayıp koruyacağız?
Onun da cevabını veriyor Atatürk: “Tam ve kesin anlamıyla milli egemenliğin kurulmasıyla”…
Türkiye bugün işte böyle bir yol ayrımındadır.
Milletin egemenliğini kayıtsız şartsız kabul edenlerle, milli iradeye alerjisi olanlar arasında bir tercih yapmak zorundayız.
Toplumda en yüksek hürriyet, eşitlik ve adaletin sağlanıp korunmasını istiyorsanız, başka hiçbir yolunuz yok.
Milletin egemenliğini kayıtsız şartsız kabul edenlerin yanında duracaksınız.
85 milyon Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının tamamına eşit ölçüde sevgi ve saygı besleyenlerin yanında duracaksınız.
İşte onun için ben her zaman “Altılı Masa’nın en çalışkan neferi olacağım” diyorum.
Çünkü 6 liderin birlikte ortaya koydukları iradenin Türkiye için ne kadar hayati, ne kadar değerli olduğunu görüyorum, biliyorum.
O nedenle kendilerine saygı duyuyorum, şükran hissediyorum.
Bugün burada oldukları, İstanbullunun iradesine sahip çıktıkları için ayrıca teşekkür ediyorum.
Altı lider, bu ülkenin bütün renkliliğini ve çeşitliliğini yansıtan, 85 milyonun tamamını kapsayan bir anlayışa ve temsiliyete sahiptir.
Ve en önemlisi, toplumun bütün kesimleriyle, bütün siyasi aktörlerle iletişim kurmaya, müzakere etmeye, çözüm bulmaya hazır bir liderlik sergiliyorlar.
Türkiye’nin işte buna ihtiyacı var.
Ben ortak akla, ortak aklın iradesine inanıyorum.
Toplumun birlikte, barış içinde ortak bir geleceği inşa edebileceğine inanıyorum.
Onlardan ve onların dikte ettirdiği yok hükmündeki kararlardan korkmuyorum.
Benim sığınacak hakimlerim, savcılarım, mahkemelerim yok.
Benim arkamda bu büyük millet var!
Sizler varsınız, sizleer…
Bu milletin birliğini inşa etmeye karar vermiş, bu masanın vatansever liderleri ve onların kurduğu
Türkiye İttifakı var.
Sizler şimdi, bugün burada, yeniden ve çok daha güçlü şekilde birlik iradesi ortaya koyuyorsunuz.
Bugün burada konuşan saygıdeğer liderler işte bu beklentinin siyasi iradesini temsil ediyorlar…
Buradaki birlik iradesi, toplumu yoksulluğa, adaletsizliğe, çaresizliğe mahkum etmeye çalışan iktidarın karşısında ülkenin tek umudu, yegane çaresi ve en büyük gücüdür.
Buradaki irade, Türkiye’nin demokratik ve güçlü bir devlete, huzurlu ve zengin bir topluma, eşit ve özgür yurttaşların ortak geleceğine kavuşmanın umudu, iradesi ve teminatıdır.
Bu ittifak basiretin ve ferasetin ittifakıdır.
Bu irade ve bu ittifak, zorla baskıyla, yargı darbesiyle bu ülkeyi yönetebileceklerini, milli iradeye şekil verebileceklerini zanneden acizlerin devrine son verecek.
Bugünden itibaren Türkiye için yeni bir dönem açılıyor.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılında demokrasisi tahrip olmuş, vatandaşları yoksulluğa mahkum edilmiş, meclisi çalıştırılmayan, adaleti çökmüş bir ülke olmaktan kurtulacağız.
Bu ülkede kurdukları Bozuk Düzeni ortadan kaldıracağız.
Rahmetli Bülent Ecevit’in sözleriyle söylersek…
“Bozuk düzen onarılır, ama bu düzen bozuk da değil, çürümüş düzendir ve çürümüş her şey gibi çürüğe çıkarılmalıdır.”
Kamplara ayrılmış, kutuplaştırılmış aziz milletimizi yeniden birleştireceğiz.
Hayat pahalılığına son vererek, ekonomiyi rayına sokacağız.
Ülkeye özgürlüğü ve demokrasiyi getireceğiz, medyayı bağımsızlaştıracağız.
Hürriyet şairi Namık Kemal’in dediği gibi…
“Zulüm ne kadar pervasız olursa olsun, zulmün binasını biz yıkarız.
Dünyanın merkezine gömseler de, yerküreyi patlatır çıkarız.”
Sevgili İstanbullular,
Kıymetli vatandaşlarım,
Çare belli.
Önümüzdeki seçimlerde ülkemize bu zulmü reva görenleri yolcu etmek.
Önümüzdeki seçimler bu hedefler için çok önemli bir fırsat.
Önümüzdeki seçimlerde vereceğimiz karar bellidir…
Özgür ve Demokratik bir ülkenin kanunlara saygılı vatandaşları mı olacağız, yoksa kapı kulları mı?
Benim umudum var.
Herkesin eşit olduğu özgür bir Türkiye için büyük umudum var.
Sadece küçük bir azınlığın değil Edirne’den Kars’a her vatandaşın ülkesinden, devletinden ve yaşadığı yerden mutlu olduğu bir Türkiye hayalim var.
Hiç kimsenin yargıyı bir sopa gibi kullanmaya cüret edemeyeceği, adliye salonlarına yolu düşen herkesin adaleti bulacağına inandığı bir Türkiye umudum var.
Gençlerin geleceğini uzaklarda değil kendi memleketinde aradığı ve bulduğu bir Türkiye hayalim var.
Halk iradesinin davalarla kayyumlarla ipotek altına alınmadığı, yargı darbeleriyle millet iradesinin zedelenmediği bir ülke umudum var…
Allaha güveniyorum çünkü o, doğru olanı yolda koymaz.
Sizlere güveniyorum, çünkü siz iradenizi çiğneyenlere üç yıl önce hem de iki kez günlerini gösterdiniz.
Yine göstereceksiniz
Umudunuz hiç eksilmesin…
Birlikte bu karanlık günleri aşacağız…
Asla üzülmeyeceğiz, ama daha büyük bir azimle mücadele edeceğiz…
Asla öfkeye kapılmayacağız ama kararlı olacağız…
Çünkü bu dava Ekrem İmamoğlu davası değil…
Çünkü bu dava parti davası değil…
Bu dava ülke davası…
Bu dava adalet davası…
Bu dava eşitlik davası…
Çünkü biz bu davayı çocuklarımıza güçlü ve demokratik bir Türkiye bırakma davası olarak görüyoruz…
İnanın 2023 çok güzel olacak.
Yalnız benim, senin ya da onun için değil.
Hepimiz için, bu ülkede yaşayan her bir yurttaşımız için çok güzel olacak.
Ben, sen ya da o değil, herkes kazanacak.
Herkes kazanacak ve her şey çok güzel olacak.
Her şey çok güzel olacak…