Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Yenimahalle’de Muhtarlar Buluşması’nın açılışına katıldı.
CHP lideri Kılıçdaroğlu, toplantının açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Efendim Toplantının adı istişare toplantısı. Yani karşılıklı konuşma, yani aklımızı tartma, ölçme, biçme, yani memleketin halini oturup biraz konuşma. İstişare toplantısı budur. İstişare toplantısı niye yapılır? Bir yerde bir sorun vardır oturulur insanlar bir araya gelirler derler ki, ya bu meseleyi çözmemiz lazım bir sorun var. Bizim bu toplantının hedefi de var olan sorunları belki tartışmaktır, belki konuşmaktır. Ama sizlerde takdir edersiniz ki, memleketin bütün sorunlarını burada oturup konuşma şansımız yok. Dolayısıyla size özet olarak belli bir çerçeve çizeceğim o çerçeve içinde düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım.
Sayın Ahmet Şimşek dedi ki, muhtarların sorunlarını Genel Başkan biraz sonra anlatacak diye. Ben muhtarların sorunlarını değil, muhtarların sorunlarını nasıl çözeceğimi anlatacağım, çözümü anlatacağım sorunu değil. Sorunu zaten siz yaşıyorsunuz, içindesiniz zaten sorunun. Dolayısıyla var olan sorunları nasıl aşarız, muhtarlık az öncede ifade edildi demokrasinin temel taşlarından birisidir, ana omurgalarından birisidir. Dolayısıyla muhtarı demokrasinin temel taşı haline nasıl getiririz bunu da anlatacağım sizlere.
Efendim muhtarların haklarını savunmak. Evet muhtarların haklarını savunmak önce muhtarların görevi sonra da bizlerin görevi yani hakkınızı varsa hakkınızın teslim edilmesi lazım. İşin doğasında da bu yatıyor zaten. Ayrıca Mansur Başkanın yaptığı güzel çalışmalardan da söz ettiniz Sayın Başkan. Şöyle ifade edeyim, bakınız, siyasette eleştiri olur ben bunu anlarım, eleştirinin dozu biraz sert olur ben bunu da anlarım ama siyasette iftira olmaması lazım, haksızlık olmaması lazım. Mansur Başkanı aday gösterdiğimizde ne diyorlardı? Bakın ha sakın bunu seçerseniz bütün sosyal yardımlar kesilir. Kesildi mi? Kesilmedi. Aman ha sakın Mansur Yavaş’a oy vermeyin oy verirseniz elektrik faturası bilmem su faturalarını teröristler toplayacak. Akıl var mantık var. Ama beni sevindiren olay nedir? Ankaralıların Mansur Beye duydukları güven gittiler oylarını verdiler dediler hayır biz güveniyoruz. Nasıl yıllarca Fethi Başkanı seçtilerse, Yenimahalle’yi gerçekten de çağdaş bir mahalle haline nasıl Fethi Başkan getirdiyse Ankara’yı da inşallah Mansur Başkan Mustafa Kemal Atatürk’ün Ankara’sı haline getirecek. Başkent haline getirecek.
Efendim izin verirseniz önce muhtarlarla başlayalım. Madem muhtarlarla başladık, sorunlar dile getirildi. Kısaca o konudaki düşüncelerimi ifade edeyim. Efendim bu topraklarda yapılan ilk seçim 1833 yılında Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde yapılan bir muhtarlık seçimidir. Bütün muhtar kardeşlerimin bu tarihi bilmesi lazım. 1833 Kastamonu’nun Taşköprü ilçesi ve bir muhtarlık seçimidir. Yani milletvekillerinden, başbakanlardan falan filan önce yapılan seçim bir muhtarlık seçimidir. O nedenle biz muhtarları demokrasinin temel taşı olarak tanımlıyoruz. Yani işin başlangıcında demokrasiyi bu ülkeye gelirken işin başlangıcında bir muhtarlık seçimi vardı. O nedenle bunun üzerinde duruyoruz. Ama bugün geldiğimiz noktada muhtarlara gerçekten hak ettikleri yetkileri, hakları teslim ettik mi? Hayır. Elimizi vicdanımıza koyalım buna rahatlıkla hayır deriz.
Bakınız, bir şey daha ifade edeyim. Biz muhtarlarla ilgili bir çalışma yaparken arkadaşlara dedim ki, bir bakın bakalım kaç kanunda muhtar adı geçiyor. 82 kanunda 354 maddede muhtar adı geçer. Ne sizin haberiniz vardır, bizde araştırmasaydık bizimde haberimiz yoktur. Önce muhtarları gerçekten demokrasinin temel taşı haline getirmek istiyorsak bir muhtarlık yasasına ihtiyacımız var. Bağımsız, tutarlı bir muhtarlık kanunu olacak. Ne olacak? Muhtar eline alacak kanunu açacak yetkisi, görevi nedir bütün bunların hepsi, sorumlulukları nedir, hakları nedir bunları orada görecek. Böyle bir muhtarlık kanununa ihtiyacımız var. Bu konuda bir çalışma yaptık, çalışmayı bütün muhtar derneklerine gönderdik çünkü çok fazla derneğiniz var hepsine gönderdik, eksiğimiz varsa söyleyin tamamlayalım dedik ve bu muhtarlık kanununu hazırladık TBMM’ye sunduk. Çıkmadı, reddedildi ama sizlerin oylarıyla Allah’ın izniyle iktidara geldiğimizde bu muhtarlık kanununu çıkaracağız. Sizin bağımsız, güzel elinizle tutabileceğiniz bir kanununuz olacak.
Bakın önümüze seçim kanunu geldi. Seçim kanununda değişiklik yapılıyor. Arkadaşlar dediler ki, bu seçim kanununda hangi önergeyi verelim. Dedim ki, muhtarlar için birleşik oy pusulası önergesi verin. Madem böyle bir şey birleşik oy pusulası olsun.
Şimdi bakın değerli arkadaşlarım, bizde tabi vatandaş olarak gideriz oyumuzu kullanırız. Mahallemizin muhtarları vardır birden fazla muhtarlardan birisine oy veririz. Şimdi kabine giriyorsunuz kabinde bakıyorsunuz ki, sizin oy vereceğiniz muhtarın pusulası yok orada. Birisi almış cebine koymuş götürmüş. Niye sizin birleşik oy pusulanız olmasın? Birleşik oy pusulanız olur vatandaş gider kabine girdiği zaman hangi muhtarı beğeniyorsa mührünü basar meselede biter. Diğerleri için var olan sizin için niye yok? Dolayısıyla bu muhtarlığa verdiğimiz değeri de göstermesi açısından son derece önemlidir.
Muhtarlık evi. Bunu söylediğim zaman çok sayıda itiraz geldi ne demek muhtarlarında yerimi olur diye. Yani kimisi kirada oturuyor, kimisi barakada oturuyor, kimisinin yeri fena değil. Bizim belediye başkanlarımızın büyük bir kısmı muhtarlar için bağımsız güzel konutlar yaptılar muhtar oraya gidiyor ofisini açıyor, çalışmasını yapıyor, elektrik, su masraflarını belediye başkanlarımız büyük ölçüde karşılıyorlar. Bunları yapıyoruz ama bunu normalde iktidarın yapması gerekiyor Türkiye genelinde bütün muhtarlar için. Belediyelerin yeri var mı? Var. Milletvekillerinin yeri var mı? Var. Başbakanların, bakanların hepsinin yeri var ama muhtar seçimle geliyor muhtarın doğru dürüst bir yeri yok. Muhtarların bağımsız bir yeri olması lazım. Temiz olması lazım, güzel olması lazım, vatandaşın rahat ulaşabilir yerde olması lazım. Bunun yapılması gerekiyor.
Efendim muhtarlara birer personel dedim vereceğim. Bunu söylediğimde kıyamet yine koptu vay efendim muhtarlara personel mi verilir? Niye verilmesin? Bizim belediyelerimizin bir kısmında personel veriyoruz zaten. Dünya kadar işiniz var. Sanıyorlar ki, muhtarların hiçbir işi yok. Hani bırakın yeni yeni işler bile çıkıyor. İşte icra dosyaları size geliyor, yüzlerce dosya geliyor. Bu dosyalar sıraya konacak, kaç kişiye gitti, kaç kişiye tebliğ edildi, kaçına tebliğ edilmedi. Muhtarların 50 tane kolu yok ki, bari yanında bir tane olsun. Dünya kadar da işsizimiz var. KPSS sınavına girmiştir, başarılı olmuştur deriz ki, kardeşim sen bulunduğun ilde mi hangi ilde oturuyorsun Hakkari’de, nerede Rize’de, nerede Çorum’da, nerede Çankırı’da. Kardeşim orayı mı istiyorsun muhtarlara oradaki sırayla birer personel verilir. Dolayısıyla muhtarlarda en azından ofisinden ayrıldığı zaman anahtarla kapatmaz orada bir görevli olur. Bir istihdam sorununa katkıda bulunuyorsunuz, iki muhtarları rahatlatıyorsunuz, üç sizden sonra diyelim ki seçim oldu başka bir muhtar geldi yeni gelen kişiye de oradaki bütün çalışmaları yeni muhtara da aktarmış olacak. Yani istediğimiz çok mu kötü? Hayır efendim. Muhtarlık kurumuna verdiğimiz değer nedenle, bu değeri verdiğiniz andan itibaren o zaman daha sağlıklı bir yapı oluşur.
Köy tüzel kişiliklerini kaldırdılar. Köy tüzel kişiliklerinin yeniden iade edilmesi lazım. Şunu da söyledim, muhtarların bir bütçesi olsun. Buna da itiraz ettiler ne demek muhtarların bütçesi olsun. Şunun için söyledim değerli arkadaşlarım, az önce Fethi Başkanımız gayet güzel anlattı. Yani vatandaş en rahat muhtara ulaşır, muhtarın kapısı açıktır vatandaş gelir. Belediye Başkanına daha zor ulaşır, milletvekiline, bakanlara falan onlara çok daha zor ulaşır. Vatandaş derdini anlatacağı ilk kişi muhtardır. Mahallenin muhtarına gider derdini anlatır. Diyelim ki, çocuğu sınavı kazanmış nereye gidecek? İstanbul’a gidecek kaydını yaptıracak otobüs parası yok. Gelir muhtara, muhtarım çocuk kazandı ellerinden öper ama işte gidip gelecek yol parası. Şimdi muhtar böyle bir bütçesi olsa der ki, kardeşim otobüs biletini ben alıyorum sana git falan yerden otobüs biletini al faturayı bana kessinler git kardeşim gel senden bir şey bekliyorum derslerini iyi çalış. Bitti. Şimdi bunu söylediğim zaman itiraz ediyorlar efendim parayı nereden bulacaksınız. Bu kardeşinize güvenin 27,5 yılımı devlette çalışarak geçirdim. 27,5 yılımın neredeyse tamamı maliyede geçti. Bir muhtar arkadaşımızda var burada maliyede beraber çalıştığımız. Maliyede geçti. Efendim bütçe nasıl yapılır, harcamalar nasıl yapılır, kaynaklar nasıl sağlanır, israf nasıl önlenir bütün hayatım bunlarla geçti zaten. Dolayısıyla bakın, Yenimahalle’de miyiz evet, Yenimahalle’de emlak vergisi toplanıyor mu? Toplanıyor. Kime gidiyor? Belediyeye gidiyor. Yenimahalle’de muhtarlarımız var mı evet var. Toplanan emlak vergisinin yüzde 1’i muhtarlara tahsis edilse ayıp mı olur hayır. Sizde görev yapmıyor musunuz? Yapıyorsunuz. O evde oturan ya da o binada oturan kişi belediye başkanına oy veriyor mu? Oy veriyor. Muhtarına oy veriyor mu? Muhtarına da oy veriyor. Tamam yüzde 90’ı oraya gitsin yüzde 10’u da muhtarlar arasında bölünsün böylece bütçesi olsun. Kalkınma ajansına kesiliyor ne yaptığı belli değil parayı muhtarlara versinler bu kadar basit.
Başka bir şey daha. Muhtarlar siyasi kimlikleriyle öne çıkmazlar. Kendi kişisel bakışı, duruşu güven verir çıkar vatandaşın karşısına ben muhtar adayıyım gelin bana oy verin der ve dolayısıyla da muhtar bir mahallenin sosyal dokusunu en iyi bilen kişidir. Bir mahallede kim fakirdir, kim zengindir, kimin kaç çocuğu vardır, o akşam hangi evde tencere kaynamıyor en iyi muhtar bilir. Birde mahallenin bakkalı bilir. Bu ikisi bilirler. Sosyal yardımlar dağıtılacaksa sosyal yardımların muhtarlar aracılığıyla dağıtılması lazım. Ve muhtar götürecek hangi ev fakirse o ailede ve ihtiyacı neyse o ihtiyacına göre sosyal yardımların muhtarlar aracılığıyla dağıtılması lazım. Bu da bizim öngördüğümüz hedeflerden birisidir.
Sosyal yardımlar bizde büyük bir yaradır değerli arkadaşlar. Fakire yardım yaparken kişinin onurunu koruyacaksınız. Onun fakirliğini afişe etmeyeceksiniz, çoluk çocuğunun yoksulluğunu afişe etmeyeceksiniz, kişinin onurunu koruyacaksınız. Bu hukukta da böyledir, insan haklarında da böyledir, inancımızda da böyledir. Sağ elin verdiğini sol el görmeyecek. Sağ elin verdiğini sol el görüyorsa o zaman siz kişinin onuruyla oynuyorsunuz demektir. Onun yoksulluğunu afişe ediyorsunuz demektir. Bunun da önüne bu çerçevede geçebiliriz.
Efendim belediye meclisinde toplantılar yapılır. Sizin mahalleyle ilgili toplantılar yapılır ama sizin hiç haberiniz olmaz. Mahalleli gelir muhtarım söyle bakalım, efendim bizim bu mahallede karar alınmış ne diyorsun, nasıl buna izin verdiniz? Sizde diyorsunuz ki, vallahi biz belediye meclisi toplantılarına giremiyoruz. Olması gereken ne? Olması gereken şu, muhtarlar kendi mahalleleriyle ilgili bir olay olduğunda belediye meclisi toplantılarına katılmalı söz ve oy hakkı sahibi olmalılar o konuyla ilgili. O zaman mahallenin muhtarı gelir der ki, burada böyle bir olay var Sayın Başkan bunu yapmışsın mahallenin muhtarı olarak bende onaylıyorum bu çok iyidir. Zaten mahallelimizde bunu istiyor. Veya dersiniz ki, Sayın Başkan veya Belediye Meclisi üyeleri bunu getiriyorsunuz ama mahalleli buna isyan ediyor bu doğru değil. Şu şu şu sakıncaları var dersiniz anlatırsınız. Dolayısıyla belediye meclisi toplantılarına katılma hakkınızın olması lazım.
Ne kadar biliyorsunuz bilmiyorum ama bir sorununuz daha var. Muhtarlık bir kamu kurumu olarak kabul edilmemiştir. Seçimle geliyorsunuz, milletin oyuyla geliyorsunuz ama kamu kurumu olarak kabul edilmiyorsunuz. Kamu kurumu olarak kabul edilmediğiniz için belediye başkanı sizlerle mesela özel proje geliştiremez çünkü kamu kurumu değilsiniz. Bu kanununda değişmesi lazım. Sizin kamu görevi yaptığınızı yasaların kabul etmesi lazım.
Efendim sizin ödenekleriniz var yani aylıklarınız var. İzin aldığınızda kesilir. Niye size ödenek verilirken, aylık verilirken kesiliyor? Başkalarının ki kesilmiyor sizinki kesiliyor. Size maaş ödenmesi lazım. Normal bir maaş, bir statü, bir barem belirlenmeli ve ona göre size bir maaş ödenmeli ve sizlerde o maaşı almalısınız. İzin hakkı kullandığınızda dolayısıyla da sizin maaşınızın kesilmemesi lazım. Şimdi izin alırsanız kesilir. Kadın muhtarlar doğum yaptıklarında kesilir. Onları doğum izni verilmesi lazım. Onlar çocuk yapacaklar, çocuk yapıyorlar, evlatlarını büyütecekler, besleyecekler. En azından bir ay, iki ay, üç ay bir izne ihtiyaçları var. O zaman kesiliyor. Dolayısıyla onların da hakları var onlarında o haklarının teslim edilmesi lazım.
Ve Türkiye Muhtarlar Birliğinin kurulması lazım. Türkiye Belediyeler Birliği var Türkiye Muhtarlar Birliğinin kurulması lazım. Bu sizin güç olmanız açısından artı çok parçalı bir yapınız var parçalı yapının bir çatı altında birleşmesi lazım dolayısıyla muhtar sorunlarının bir ağızdan ve Türkiye genelinde seslendirilmesi lazım. Bunun getirdiği büyük avantajlar var. Bunlar muhtarlarla ilgili söylediklerim değerli arkadaşlarım.
Şimdi gelelim başka bir konuya. Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu bende biliyorum sizde biliyorsunuz. Muhtar arkadaşımız Gazi Mustafa Kemal’le ilgili bir anısını, ailesiyle ilgili bir anısını burada anlattı. Sizler dikkatle dinlediniz bende dikkatle dinledim. O anının bizim için çıkardığı ders ne? Devlet adamı kimliği. Hakkı teslim etme, insanı incitmeme, üretiyorsa destekleme, alın teri varsa destekleme. Dolayısıyla oraya vay efendim bunu niye aldın hemen iki tane zabıta, üç tane polis göndereceğim sana ceza vereceğim demiyor mesela. Biz şuanda neredeyiz? Allah aşkına şöyle bir düşünün, ayrışan bir topluma dönüştük, kavgalı bir topluma dönüştük. Daha düne kadar komşumuzun kimliğini sormazdık, inancını sorgulamazdık, yaşam tarzını sorgulamazdık şimdi komşumuzun inancını, kimliğini, yaşam tarzını sorgulamaya başladık. Bu hale geldi toplum. Bu çok tehlikeli bir şeydir. Hepimiz insanız. Allah’ın yarattığı varlıklarız. Kimlik sorgulanır mı arkadaşlar? Ben anne babamı seçme özgürlüğüne sahip miyim? Yok. Anne ve babalar bizim şerefimiz değil mi, onurumuz değil mi, büyüklerimiz değil mi, atalarımız değil mi? Bitti o kadar. İki konu CHP açısından kırmızı çizgidir; bir bayrak, iki vatan, onun dışında hepimiz kardeşiz. Bayrağa ve vatana sahip çıktığımız sürece hiçbir meselemiz yok. Ayrıştırarak, bölerek, kavga ettirerek toplum bir yere gitmez.
Artı ekonomi açısından da son derece sıkıntıdayız. Büyük sıkıntılarımız var. Toplumun her kesimi ama her kesimi sıkıntı içinde. Rahmetli Süleyman Demirel’den tutun Turgut Özal’a, ondan öncesi, sonrası; Türkiye kendine tarımda yeten bir ülkeydi, böyle derdik, dünyadaki 7 ülkeden birisi, kendi kendine yeten bir ülke. Yani ne olursa olsun ekeriz, biçeriz, üretiriz ve hep beraber besleniriz kimseye, eloğluna muhtaç olmadan. Şimdi nohuttan mercimeğe, canlı hayvandan ete, ayçiçeğinden kanola yağına kadar her şey dışarıdan geliyor. Neden, niçin, kim yaptı ve niye yaptı? Sizin sorgulamanız lazım, siz muhtarsınız, muhtarlar bu toplumun kanaat önderleridir, mahallede derdi olan gelip muhtarı bulacak. Nasıl oldu da bu memleket bu hale geldi? Nasıl oldu da el avuç açmaya başladık bir kimse acaba bize biraz dolar verir mi, biraz avro verir mi, biraz para verir mi diye. Hani biz Milli Kurtuluş Savaşını vermiştik, hani yedi düvele karşı mücadele etmiştik. Hani hiçbir zaman hiçbir gücün karşısında boynumuzu eğmeyecektik. Neden gidip yalvarıyoruz, neden el avuç açıyoruz? “Efendim sizin sorumluluğunuz var, siz siyasetçisiniz…” Doğru, benim sorumluluğum sizden fazla ama sizin de sorumluluğunuz var, siz de vatandaşsınız. Sandığa gidiyorsunuz oy kullanıyorsunuz. Ülkenin içinde bulunduğu durumdan hepimiz sorumluyuz ve buradan Türkiye’yi çıkarmak zorundayız, beraber çıkarmak zorundayız, birlikte çıkarmak zorundayız. Alınan kararlar, oturun tartın, hepimizin bir vicdanı var. Vicdan terazisi kadar değerli bir terazi yoktur. Vicdan nedir biliyor musunuz? Vicdan hakkında bazı bilim adamları “Allah’ın yüreğimizdeki sesidir” der. Bu kadar da olmaz dediğimiz anda vicdanımızın sesini dinliyoruz demektir. Vicdanımızın sesini bir dinleyeceğiz, nasıl oluyor da böyle oluyor, nasıl oluyor da milyonlarca gencimiz işsiz ve nasıl oluyor da bu gençler umutlarını yurtdışında arıyorlar, dışarıya gideceğiz diyorlar. Düne kadar gitmeyen evlatlarımız niye bugün gitmek istiyorlar? Beraber çözeceğiz. Yanlış yönetim mi var? Yanlış yönetim var, ben de biliyorum, siz de biliyorsunuz. Hatalar mı var? Ben de biliyorum, siz de biliyorsunuz. Bunları saymayacağım zaten. Ama bir örnek vereceğim size ve örneği verirken de elinizi vicdanınıza koyup Allah aşkına kendi vicdanınızın terazisinde bir tartın bakalım. Pandemiyi yaşadık mı? Yaşadık. Esnaf büyük sıkıntılar çekti mi? Çekti. En büyük sıkıntıyı esnaflar çektiler, dükkanları haftalarca kapalı kaldı, alışveriş yapamadı, vatandaş gidemedi. Yardım yaptılar. 1 milyon 384 bin esnafa yardım yaptılar karşılıksız, 4 milyar 622 milyon lira. Doğru mu? Doğru. İyi mi? İyi. Az mı az ama sonuçta da 4 milyar 622 milyon lira karşılıksız esnafa yardım yaptılar. Güzel. Şimdi diyorlar ki, bu 4 milyar 622 milyon liralık yardımı size yaptık ama bu vergiye tabi, bunun vergisini ödeyeceksiniz. İnsaf denen bir şey var siz buna karşılıksız verdiniz ben söylemiyorum bu karşılıksız, borç değil karşılıksız. Bunu biz vergiye tabi tutacağız. Güzel hadi diyelim ki kanun öyle vergiye tabi tuttun. Peki arkadan kur korumalı mevduat getirdiler. Doları olan getir kardeşim bozdur Türk lirasına yatır. Dolar yükselirse garanti veriyorum asla altına düşmeyecek. İki, ayrıca sana faiz vereceğim. Üç, o faizi de vergiye tabi tutmayacağım diyor. Tefeciye faiz vereceksin, vergiye tabi tutmayacaksın, esnafa vereceksin 4 milyar lira bir yardım onu da vergiye tabi tutacaksın. Vergiye tabi tutmadıkları para ne kadar? 14 milyar lira. 14 milyar lirayı bir avuç insana veriyorsun sıfır vergi bunu da çıkıp söylüyorsun getir paranı yatır vergi almayacağım diye veriyorsun 1 milyon 384 bin esnafa 4 milyar lira veriyorsun, ben bunu da vergiye tabi tutacağım diyorsun. 14 milyarı tutmuyorsun 4 milyarı vergiye tabi tutuyorsun. Şimdi ben sizin vicdanınıza sesleniyorum, devlet böyle mi yönetilir?
Değerli arkadaşlarım, devlet böyle yönetilmez. Devlet akılla yönetilir, mantıkla yönetilir, bilgiyle yönetilir, birikimle yönetilir. Devleti ben istediğim gibi yönetirim demekle devlet yönetilmez. Devletin omurgasını bürokrasi oluşturur. Devletin omurgasında kim vardır? Devletin omurgasında valisi vardır, kaymakamı vardır, emniyet müdürü vardır, jandarması vardır, Genelkurmay’ı vardır, askeri vardır, merkez bankası vardır. Devletin omurgası bunlardır. Devlet dediğiniz bir kurumdur zaten, bir şahıs değil ki devlet. Dolayısıyla siz devleti yönetirken liyakatle ve adaletle yöneteceksiniz, işi ehline teslim edeceksiniz. İşi ehline teslim etmezseniz işte bu tür olaylar çıkar karşınıza. Bir gün gelir birisi der ki, getir parayı sıfır vergi, öbürüne sana 5 – 10 kuruş para verdim seni de vergiye tabi tutuyorum. Liyakatli kişileri yok ederseniz devlet bu noktaya gelir. Oysa liyakat olsaydı devlette işin ehline teslim edildiği bir ortam olsaydı bir bürokrat çıkıp diyecekti ki, Sayın Bakanım siz bunu vergiye tabi tutuyorsunuz ama öbür taraftan da 14 milyar lira bir avuç kişiye veriyorsunuz, onu da vergiye tabi tutmuyorsunuz bu vatandaşlar arasında haksızlık yaratır, hukuksuzluk yaratır, bu adaletsizliktir. Bunu vergiye tabi tutuyorsan onu da vergiye tabi tut. Onu vergiye tabi tutmuyorsan esnafa ne verdin zaten onu da vergiye tabi tut der. Biz derdik. Rahmetli Özal’la oturur tartışırdık ve biz söylerdik ve Özal’da bizi rahmetli büyük bir dikkatle dinlerdi bakalım bunlar ne diyecek diye. Sonunda kararı elbette siyasetçi verecek. Ama devlette liyakat yok oldu böyle bir tablo çıktı karşımıza.
Ama şunu ifade edeyim, asla umutsuz değilim. Ben bu milletin ferasetine güveniyorum. Sonunda bu milletin vicdanı var yani eğriyi, doğruyu oturup tartacak, ölçecek, biçecek ve dolayısıyla da kararını sandığa gidince kararını da vermiş olacak.
Zamlar. Daha henüz işin baharındasınız. Bir daha ifade edeyim, daha henüz işin baharındasınız. Ben bunu iki yıl önce söylediğimde, bir yıl önce gıda kriziyle karşılaşacağımızı söylediğimde nereden biliyordum? Bakıyorsunuz, rakamlara bakıyorsunuz, bu iş böyle gitmez diyorsunuz zaten, yürümez diyorsunuz. Ama bakmıyorlar, araştırmıyorlar, öngörüleri yok, günlük yaşıyorlar. Bir devlet günlük yaşamaz arkadaşlar. Bir devletin planı olur. Nasıl planı olur? Eskiden vardı değil mi Devlet Planlama Teşkilatı. Var mı öyle bir teşkilat? Kalktı. Çünkü plana gerek yok ki. Hepiniz muhtarsınız, hepiniz bir ev idare ediyorsunuz. Evinde bir planı vardır değil mi aybaşını nasıl getireceğiz diye. Taksitse taksiti nasıl ödeyeceğiz diye. Hangi masrafı nasıl yapacağız diye. Arabanın taksiti varsa nasıl ödeyeceğiz diye. Nereden gelirim olacak, ne kadar harcayacağım diye. Devletlerin de planı vardır. 50 yıllık, 100 yıllık planlar yaparlar devletler. Bizde çok şükür planda kalktı, gerek duyulmadı. O nedenle bu haldeyiz. Plan olmadığı için, planlama olmadığı için, gelecek öngörüsü olmadığı için bugün bu haldeyiz. Ama bu halden inşallah hep beraber çıkacağız. Millet ittifakı olarak çıkacağız. Bazen kızıyorlar diyorlar ki, vay efendim işte 6 benzemez bir araya geldi. 6’mız da benziyoruz demokrasi konusunda birbirimize benziyoruz. Hepimiz demokrasiyi istiyoruz, hepimiz insan hakları istiyoruz. Hepimizde memleket sevgisi var, hepimizde yurt sevgisi var ne var yani. Her birimizin görüşü farklı olabilir doğru. Arkadaşlar, akıl akıldan üstündür. Bir evde en çok kim tartışır eşler değil mi? Eşler, bir şey söylersiniz karşı düşünce gelir ama bu kavga nedeni midir? Hayır kavga nedeni değildir belki haklıdır diye oturur düşünürüz ayrıca. Bizde de istişare diyoruz değil mi toplantının adı ne kadar güzel olmuş istişare toplantısı. İstişare toplantısı. Oturur konuşuruz. Hangisi doğru, hangisi yanlış uzmanına danışırız, yaparız biz bunu.
Dolayısıyla Türkiye’yi içinde bulunduğu badireden çıkarmamız lazım ve Türkiye’nin ikinci yüzyılına giriyoruz, bir yüzyıl devrildi. Bakın Ankara büyük bir köye dönüştü, Ankara başkenttir, Ankara’nın bir yıldız gibi bütün Türkiye coğrafyasında parlaması lazım. 100. yılını kutladığımız bir Ankara böyle bir Ankara olmamalıydı, daha güzel bir Ankara olmalıydı. Şimdi bunun mücadelesini veriyoruz daha güzel bir Ankara olsun diye, evlatlarımız daha iyi bir gelire sahip olsunlar, daha iyi okusunlar diye, biz bunun mücadelesini veriyoruz.