CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:
-“6 milyon 300 bin genç ilk kez oy kullanacak ve tarihi bir görevi yerine getirecek. Birileri işte bu yüzden sizden korkuyor, bu yüzden ‘Giderlerse gitsinler’ diyor.”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Gençlik Kolları’nın düzenlediği Güç Sende Senin Elinde Gençlik Çalışması Lansmanına katıldı.
CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun, İstanbul Alan Kadıköy’de düzenlenen lansmanda yaptığı konuşmadan öne çıkanlar şöyle:
Uzun yıllardır ilk kez CHP, toplumun bütün sorunlarına eğildi ve toplumun sorunlarını çözmek için sağlıklı çözümler üretti. Az önce gördük, arkadaşlarımız kapıları vurdular. Gençler için altı vaadimizi saydılar. Bunu hepimizin ezberlemesi lazım. CHP’li olmak kolay değildir. CHP’li olmak, ülkenin sorunlarına kilitlenmek demektir. CHP’li olmak, ülkenin geleceğini düşünmek demektir. CHP’li olmak demek, insanların kimlikleri, yaşam tarzları ve inançları üzerinden siyaset yapmamak demektir. CHP’li olmak demek, bu topraklarda hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesini sağlamak demektir. CHP’li olmak demek, demokrasiyi koşulsuz sonuna kadar savunmak demektir. CHP’li olmak demek, insan haklarını, düşünce özgürlüğünü savunmak demektir. CHP’li olmak demek, insan olmak demektir. Ve CHP’li olmak demek, kendi tarihini çok iyi bilmek demektir. Tarihinizi iyi bilmezseniz geleceğinizi inşa edemezsiniz.
Çok sayıda sorumuz var. Sadece gençler mi yaşıyor? Hayır. Apartman görevlilerinden esnafına, sanayicisinden turizmcisine, çiftçisinden mevsimlik işçisine kadar toplumun her kesiminde sorular var. Türkiye, sorunlar yumağı ile karşı karşıya. Bu sorunları nasıl aşacağız? Sizlerle beraber aşacağız. ‘Güç sende, senin elinde’ güzel slogan. İlk kez 6,3 milyon genç sandığa gidecek ve oy kullanacak. Yeni parti görmedi 6,3 milyon genç. Yeni anlayış görmedi. Zaman zaman CHP’yi anlatırken şu soruyla karşılaşabilirsiniz: ‘Peki kim yönetecek Türkiye’yi?’. Kimin yöneteceği konusunda hep aynı kişiyi gördükleri için “Farklı bir kişi olursa acaba çözülebilir mi sorunlar?’. Kararlılık ve inanç ile şunu söyleyeceksiniz; ‘Türkiye’nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yoktur. Türkiye’yi sorun yumağı haline getirenleri gördünüz. Şimdi o sorun yumağından Türkiye’yi kimlerin çıkaracağını size göstereceğiz’. Nasıl? Sandığa giderek; kararlılıkla, inançla.
Zenginliğimizi düşmanca kullanmak isteyenlere izin vermeden yolumuza devam etmek istiyoruz. Bunu yapacak olanlar sizlersiniz. Tarih size önemli görev yüklemiş durumda. Değişim ve güç sizin elinizde. Sizler, sandığa gidip oylarınızı kullandığınız zaman Türkiye’deki değişimi Türkiye’ye duyurmayacaksınız; bütün dünya duymuş olacak. Bir otoriter yönetimi, demokratik yöntemlerle sandığa giderek ve oy kullanarak otoriter yönetimin otoritesine son vermek gibi olağanüstü güzel bir görevi yerine getireceksiniz. Dünya siyaset tarihine olağanüstü mesaj vereceksiniz. Dünya siyaset tarihi bunu yazacak.
Sizin ile aynı dünyayı paylaşmayanlar olabilir ama sakın unutmayın; biz, herkes ile birlikte yaşamak istiyoruz. Gücümüzü her yerde, -düşünce ve irade gücümüzü- anlatmak istiyoruz. Cumhuriyet’in kuruluşunda gençler olağanüstü roller üstendiler. Hatta Çanakkale’den başlayarak gençler hayatını kaybetti. Bu toprakların mayasında insan kanı var. Dedelerimiz, babalarımız mücadeleler verdiler. Mücadele sonunda Cumhuriyet kuruldu, demokrasiyi güçlendiren adımlar atıldı. Bu demokrasiyi toplumun dokularına sindirmemiz gerekiyor. Onu yapacak olanlar sizlersiniz.
Birileri sizin gücünüzden korkuyor. Korktuğu için şunu söylüyor: ‘Giderlerse gitsinler’. Hepiniz şunu söylemek zorundasınız: ‘Hayır, gitmeyeceğiz, hep beraber seni göndereceğiz’. Emin olun göndereceğiz onu, hep berber göndereceğiz. Kurallarına uygun olarak göndereceğiz. Şimdi Siyasi Partiler Yasası’nı değiştirmek istiyorlar. ‘Acaba koltuğumuzu nasıl koruruz’ diye. Eğer bir siyasetçi koltuğuna mahkum olmuşsa, koltuğunu korumak için yasalar değiştiriyorsa o siyasetçinin ülkeye yararı olmaz. Siyasetçi koltuğuna mahkum olmaz, halkın önüne çıkar ve doğruları söyler. Ülkenin sorunlarına kilitlenir. Her şeyi önceden gördük. Türkiye’nin nereye gideceğini de önceden gördük. Karamsar atmosferi de önceden gördük. Umutsuzluğu aşılamak istiyorlar, bunu da önceden gördük. Gıda krizinin olacağını da önceden gördük. Ekonomiyi yönetemediklerini de önceden gördük. Sorumlu bir muhalefet yaptık. Önceden gördük ve uyardık. Uyardık mı sadece? Nasıl çözülmesi gerektiğini de anlattı. Çünkü biz, geniş kitlelerin acı çekmesini istemiyorduk.
Geleceğin belirleyicileri sizler, siyasette en önemli aktör konumundasınız. Sizler, İstanbullu gençler olarak Şanlıurfa, Diyarbakır, Rize, Çorum, Çankırı, Tekirdağ, Edirne’nin gençleri ile de buluşacaksınız. Yani bütün coğrafyadaki gençlerle buluşacaksınız, haberleşeceksiniz, umudu aşılayacaksınız onlara. Sadece Türkiye coğrafyası mı? Hayır. Bizim çok daha önemli bir gücümüz var başka yerlerde; Almanya var, Fransa’da var, Hollanda’da var, İngiltere’de var, Amerika’da var Avustralya’da var. Orada da gençlerimiz var. Onlar da sandığa gidecekler, onlar da oy kullanacaklar. Sakın ola ki onları ihmal etmeyin. Onlarla da haberleşin.
Sizin müthiş bir yeteneğe sahip olduğunuz biliyorum. Teknolojiyi bizden çok daha iyi kullandığınızı biliyorum. Espri gücünüzün bizden iyi olduğunu biliyorum. Esprilere birilerinin tahammül edemediğini de gayet biliyorum. Ama sizler, gidip şunu söyleyebilirsiniz: ‘Evet, biz CHP’ye oy vereceğiz. Çünkü CHP yanlış yaptığı zaman özgürce eleştireceğiz ve kimse bizi gelip yakamızdan tutmayacak, özgürlüğümüzü yaşayacağız’ diyebilirsiniz. Ayrıca şunu unutmayın; her biriniz, politik arenanın içindeyseniz eleştiriden korkmayacaksınız. Politikacının alkıştan çok eleştiriye ihtiyacı var. Benim görmediğimi bir başkası görebilir. Benim duymadığımı başkası duyabilir. Dolayısıyla eleştiriden ders çıkarmak, hatayı tekrar etmemek açısından son derece değerlidir. Siz alanda çalışırken elbet CHP’ye yönelik eleştiriler gelecektir size. Bunları sabırla dinleyin. Asla asla hemen itiraz etmeyin.
Çünkü hazır sizi bulmuşken en azından CHP’ye yönelik eleştirilerini de dile getirmek istiyordur. Ağzınızdan çıkacak ilk sözcük, konuşmasını bitirdikten sonra, ‘haklısın’ olmalı. Bizim katılmadığımız düşünce bile olsa ‘haklısın’ demek lazım. Çünkü genç bir arkadaş buldu, CHP’yi anlatıyor ve kendisinin bugüne kadar hafızasında tuttuğu eleştirileri anlatmak istiyor ve siz de onu sabırla dinliyorsunuz. Bu çok değerli bir şeydir, sabırla dinlemek. Arkasında ‘Beni de dinleyebilir misiniz’ diye cümle kurduğunuzda zorunlu olacak sizi de dinleyecektir. Çünkü siz onu dinlediniz ve ona ‘haklısın’ dediniz.
Evet, eksiğimiz var mı? Evet, var eksiğimiz. Eğer vatandaş bizi eleştiriyorsa ve bizim inanmadığımız haksız bir eleştiri geliyorsa eleştiri geliyorsa kabahat bizde. Biz ona bugüne kadar ulaşmadık, sorunu nasıl çözeceğimizi anlatmadık. Şimdi alana çıkıyorsunuz, alanda vatandaşlar ve gençlerle buluşacaksınız. İlk kez oy kullanan gençlere bir mektup vereceksiniz. Onlara demokrasiyi, özgürlüğü, geleceği umut olarak vaat edeceksiniz.
Eleştiri olduğu zaman hemen bir kavga nedeni asla alsa olmamalı. Eleştiriyi sabırla dinleyeceğiz, ondan sonra kendi düşüncelerimizi aktaracağız. Göreceksiniz; bir eleştiri, iki eleştiri, ama sonunda evine gittiğinde ‘galiba bunlar haklı’ diyecek. Bizim haklı olduğumuzu kendisi kabul edecek.
Bir olay anlatayım. Uzun yıllar Almanya’da çalışmış, AK Parti’nin örgütlenmesini Almanya’da büyük anlamda gerçekleştirmiş bir vatandaş geldi bana. Oğlu Almanya’da üniversitede okuyor. Tıp fakültesinde okuyor. ‘Oğlum sen Türkiye’de olsan oyunu hangi partiye verirsin’ diye sormuş. ‘Baba CHP’ye veririm’ demiş. Bir çocuk babayı dönüştürüyor ve baba bugün CHP için çalışıyor Almanya’da. Bunu ne için anlattım. Bunu anlatmamın nedeni gençlerin Türkiye’nin geleceği konusunda duydukları kaygı ve kaygıyı giderme konusunda gösterdikleri çaba. Demek ki gençler anne ve babalarını dönüştürebiliyorlar. Geleceği belirleyecek olanlar bizler değil sizlersiniz.
Bir helalleşmeden söz ettim. Helalleşme nedir? Gücü elinde tutanın, yani devlet gücünü elinde tutanın kendi vatandaşlarına yaptığı haksızlıktır. İnsanlar haksız yere idam edildiyse devletin helalleşmesi lazım o insanlarla. İnsanlar eğer haksız ve hukuksuz yerde tutuklanıp işkenceden geçirildiyse ve sonunda bu insanları suçsuz olduğu ortaya çıkıyorsa devletin o insanlarla helalleşmesi lazım. Helalleşme şu anlama gelmiyor. ‘Yolsuzluk yaptı, bununla helalleşelim’. O ayrı bir şey. Yolsuzluk, hırsızlık yapanın nerelerde hesap vereceğini biliyoruz.
Belediye başkanlarımız, bütün baskılara rağmen tarih yazıyorlar. Belediye başkanlarımıza, ‘gelirlerse şu olacak, bu olacak’ diyorlardı. Hatta ‘Gelirlerse doğa gaz faturalarını bile teröristler düzenleyip verecekler, sosyal yardımların tamamı kesilecek’ diye bir sürü laflar ettiler. Bugün tam tersi gelişmeler var. Bizim belediye başkanlarımızın olduğu yerde hiçbir çocuk yatağa aç girmiyor. Herkese eşit davranıyoruz… Belediye başkanlarımızın üstünde baskı ve engellemeler var. Ama şunu söyledim; ‘Sakın şikayet etmeyin, biz bu engelleri kararlılıkla aşma ve hedefe ulaşma kararlılığımızı topluma göstermeliyiz. Hangi engeli çıkarıyorsan, benim görevim o engeli aşmaktır’. Bunu kimden öğrendik; Mustafa Kemal Atatürk’ten öğrendik.
Atatürkçülük nedir? Çok şey anlatılır. Rahmetli İlhan Selçuk ‘gardırop Atatürkçülüğü’nden söz ederdi. Atatürkçülüğün iki temel kuralı vardır. Atatürkçülük odur. Birinci kuralı; kendi sözleriyle ‘özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir’. İkinci bir temel kuralı daha vardır. Mustafa Kemal Atatürk der ki ‘Savaş meydanında kazanılan zaferler, yani siyasi bağımsızlık ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa siyasi bağımsızlığını koruyamazsınız’. Demek ki iki temel kural var. Bütün genç arkadaşlarımın odalarında duvara asmalarını isterim. Bu iki şeyi; birincisi siyasal bağımsızlık, öbürü ekonomik bağımsızlık. Biri olmadan diğeri olmuyor. İkisini bir arada sağlamamız gerekiyor bayrağımız özgürce dalgalanması için. Bunları öğretmiyorlar aslında bize. Aslında öğretmeleri gereken bu. Okullarda da üniversitelerde da Devrim Tarihi derslerinde de -hala okutuluyor mu bilmiyorum- bunların öğretilmesi lazım. Bağımsızlığın ne olduğunu, nasıl sağlanacağını bilmemiz lazım. Milli Kurtuluş Savaşı’nın hangi koşullarda verildiğini.
Osmanlı’nın batışı, sanayi devrimini kaçırmasından olmuştur. Cumhuriyet, sanayi devrimini yakalamaya çalışmıştır. Uşak Şeker Fabrikası yumurta satılarak kurulmuştur. Kırıkkale küçük bir köy, entegre savunma sanayiinin kurulduğu yerdir orası. Anadolu’nun her yerine fabrikalar kurulmuştur, 1930’lu, 1040’lı yıllarda…
Emin olun, günün 24 saati bana yetmiyor. Ama günün 24 saatinde de çalışacağım. Kim için? Ülkemiz, evlatlarımız için. Güzel bir Türkiye’yi beraber inşa edeceğiz.