Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Şanlıurfa’da Meslek Odaları, Muhtarlar ve STK Buluşması’na katıldı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, buluşmanın açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Efendim hepinize selamlarımı, saygılarımı sunuyorum. İzin verirseniz protokolü tek tek saymak yerine sevgili dostlarım diyeyim. Dost olmayı unuttuk, beraber olmayı unuttuk. Peygamberler şehrindeyiz o nedenle sizlere hep birlikte sevgili dostlarım demek benim içinde büyük bir keyif. Urfa’da olmaktan, Şanlıurfa’da olmaktan son derece memnunum. Urfa sıradan bir kent değil, sıradan bir metropol değil aslında. Peygamberler şehri diyoruz buraya, bu toprakların bir bereketi var, bu toprakların bir saygınlığı var. Bu topraklar güzel topraklar. Gönül ister ki, bu topraklarda herkes huzur içinde yaşasın. Bu toprakların suyla buluştuğunu düşünün ki büyük bir kısmı buluştu, büyük bir kısmı da buluşamadı. Bereketin fışkırdığını hep beraber gördük. Bütün Türkiye değil, bütün dünya bu işin tanığı oldu. Çalışkan insanları var. Taşı sıksa suyunu çıkaracak ama işsiz binlerce gencimiz var. Hoyratlarıyla da ünlüdür Şanlıurfa’mız. Bir hoyratı dinleyip de gözünüzün dolmaması mümkün değildir. Bu topraklarda hoyratlar gerçekten de içimize oturan derin acıları anlatır. Sıradan değildir hoyratı söylemek farklı bir şeydir o. Milli Kurtuluş Savaşında olağanüstü bir çaba harcadı Gaziantep’le beraber. Buraya da şanlı unvanı verildi ve Şanlıurfa oldu. Şanına, şöhretine, tarihine uygun bir unvanı TBMM verdi. Balıklı gölü var her gelenin mutlaka ziyaret ettiği. Peygamberimizle birlikte balıklı gölünüz var oraya gider. Balıklara en azından yem atarken içinden bir niyetini tutar. Bende sabahleyin niyetimi tutarak en azından balıklara yem atma imkanım oldu. Kültürüyle, yemekleriyle de ayrıca Şanlıurfa bizim Türkiye’mizin güzel kentlerinden birisidir. Ceylanları var ayrıca, ceylanlar üzerine söylenmiş türküleri var.
Değerli arkadaşlarım, genç bir nüfusu var, gençlerin en yoğun olduğu bir numaralı il Şanlıurfa’mız. Her ülke gençleri kendi geleceğinin güvencesi olarak görür. Gençler çalıştıkça, ürettikçe, kazandıkça, düşüncelerini özgürce ifade ettikçe emin olun Türkiye’nin önünde hiçbir güç durmaz. Ama onlara o heyecanı yaşatmamız lazım. Onları ayırmamamız lazım, onlara kızmamamız lazım. Adı üstünde delikanlı diyoruz. Arada hatalar yapabilirler kimin hatası olmadı ki her birimizin gençlikte de, gençlikten sonrada hatalarımız oldu, eksikliklerimiz oldu. Ama gençleri daha anlayışla karşılamamız lazım, onların taleplerine daha ciddi kulak kabartmamız lazım ve bakmamız lazım. Burası aynı zamanda bereketli topraklarıyla tarımında başkentidir, ziraatinde başkentidir burası. 65 bin çiftçisi var ama çiftçi kayıt sistemine kayıtlı 57 bin 401 çiftçisi var buranın. Türkiye’deki pamuğun yüzde 32’sini tek başına Şanlıurfa üretir. Fındığın yüzde 42’sini tek başına Şanlıurfa üretir. Kırmızı mercimeğin yüzde 32’sini, isotun yani kırmızı biberin yüzde 40’ını tek başına Şanlıurfa üretir. Şanlıurfa’yı o nedenle ziraatinde, tarımında başkentidir diyorum. O nedenle çok ama çok değerli bir mekandayız, değerli toprakların üzerindeyiz öyle bakmak lazım. Organik pamukta da Türkiye birincisi aynı zamanda. Peki çiftçiye soralım derdiniz var mı diye. Emin olun buraya çok sayıda ben milletvekili arkadaşımı da gönderdim değişik ilçelerde çiftçilerin sorunları vardı onlarla beraber olsunlar, otursunlar konuşsunlar, tartışsınlar diye. Her birisi dertli.
Şanlıurfalı kardeşlerim unutmasınlar, tarım stratejik sektördür. Arabanız olmayabilir, buzdolabınız olmayabilir ama günde üç sefer yemek yemek zorundasınız, evlatlarınızın karnını doyurmak zorundasınız. Hayvanınız varsa hayvanın karnını doyurmak zorundasınız. Beslenmek zorundayız hepimiz. O nedenle tarım sadece Türkiye’de değil bütün dünyada stratejiktir. Ve bütün dünya başka bir ülkeye el avuç açmayım diye tarıma, çiftçiye özel destek verir, üret kardeşim der. Üret kazan. Sen kazanacaksın sen üreteceksin. Biz karnımızı doyuracağız fazlasını ihraç edeceğiz. Gerekirse fakir ülkelere göndereceğiz Türkiye’nin şanını, şerefini, itibarını artıracağız. Örneğin başka ülkelerdeki yoksul insanlara göndereceğiz. Türkiye bize yiyecek gönderdi diyecekler. Biz üreteceğiz ve biz kazanacağız. Bunun yapılması lazım. Tabi sadece toprakla ilgili değil 350 bin büyükbaş hayvanı, 2,5 milyon küçükbaş hayvan, 600 binde kanatlı hayvan besliyor bu topraklar. Dile kolay yani.
Dolayısıyla Şanlıurfa, tek başına kendisi için değil Türkiye içinde çok önemli bir kenttir. Öyle bakmamız lazım Şanlıurfa’ya. Ayrıca İpekyolu üzerinde. Emin olun iyi bir planlamayla, iyi bir politikayla bütün Ortadoğu’nun en önemli merkezi haline gelebilir. Ve böyle bir avantajı her zaman vardır. Olması da gerekir zaten. Şanlıurfa sıradan bir kent değil onun için ifade ediyorum zaten. Tarihine baktığımız zaman orada da görkemli bir tarihi Şanlıurfa bağrında taşıyor zaten. Evet peygamberler kenti diyoruz ama insanlık tarihini değiştiren arkeolojik kazılar gene bu topraklarda. Göbeklitepe’ye gittim. 12 bin yıl öncesine gidildi. 12 bin yıl önce bu topraklarda dünyanın diğer yerlerinde medeniyet var mıydı, yok muydu bilmiyoruz ama Şanlıurfa’nın topraklarında 12 bin yıl önce medeniyet vardı. Bu kadar güzel topraklarda oturuyor Şanlıurfalı kardeşlerimiz. Siyasetçiler bunun farkına vardı mı? Siyasetçiler gereğini yaptılar mı? Kısır çekişmelerle yolumuza devam ettik gidiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, 2,5 milyon taşlı toprak var sulanmayan. Taşlar ayıklanmadıkça ekilmiyor. Çiftçinin en büyük sorunlarından birisi elektrik. Ödeyemiyor elektrik faturalarını. Benim Şanlıurfa’ya bir sözüm olsun, Şanlıurfalılar bir yere yazsınlar, yerel yönetimler geldiğinde bize Şanlıurfa’nın Büyükşehir Belediye Başkanlığını verin elektriği bütün çiftçilere bedava vereceğiz. Sadece bedava vermeyeceğiz aynı zamanda elektrikten de kazanacak. Az önce saydığım 2,5 milyonluk taşlı araziyi, kullanılmayan araziyi güneş tarlalarıyla donatacağız. Oradan elde edilen elektriği ve bu 2,5 milyonluk dönüm üzerindeki güneş tarlalarını çiftçilerle beraber yapacağız, onlarda ortak olacaklar. Elektriği bedava olacak. Enterkonnekte sisteme verecekler ayrıca oradan kar elde edecekler. Düşünebiliyor musunuz ne imkanlarımız var. Bu imkanı hayata geçirmek için önce bu toprakları sevmek lazım, önce ülkeyi sevmek lazım. Önce aklı, bilimi, uygarlığı öne koymak lazım. Böyle bir imkan var niye bu imkanı şimdiye kadar kullanmıyoruz. Şu soruyu bütün kardeşlerimin kendisine sormasını isterim. Kanal İstanbul mu çok önemli, yoksa burada güneş tarlaları kurup, güneş enerjisini alıp tarımı yerden yere alıp götürüp bütün Ortadoğu’nun en güzel merkezi haline getirmek mi çok daha güzeldir. Hangisi güzeldir. Milyonlarca kişinin iş bulduğu bir ortam mı güzeldir, yoksa bütün parayı alıp bir kanala harcamak mı güzeldir. Güneş tarlaları ne demek biliyor musunuz? Elektrik yani enerji ne demek biliyor musunuz? Daha acı bir şeyi söyleyeyim, nükleer enerji var. Nükleer enerji kuruluyor Mersin’de, Akkuyu’da. Kaçtan alacak sanayicilerimiz elektriği kilovat saatini? KDV hariç 13,5 cent. Dünyanın pahalı elektriği. Almanya 3 cent, Fransa 3,5 cent, Türkiye 13,5 cente alacak. Peki bizim sanayici nasıl rekabet edecek onlarla? Ve birde alım garantisi vermişler hani köprülerden geçmezseniz de para ödüyorsunuz ya bir de alım garantisi vermişler kullanmazsan da parayı ödeyeceksin diyor. 13,5 cent KDV hariç ödeyeceksin diyor. Ödemezsen zorla alırım diyor. Türkiye’nin yeni bir yol haritasına ihtiyacı var. Kavgadan uzak, devleti bilen, devleti tanıyan, sosyal devletin ne olduğunu bilen, üretimin ne kadar değerli olduğunu bilen, üreten bir ülkenin dünyada saygınlığının olduğunu bilen, katma değeri yüksek ürün üretmek için gençlerini seferber eden, üniversitelerini seferber eden bir anlayışa, bir yönetim anlayışına ihtiyacımız var. Bunu yaptığımız zaman Türkiye bölgesinde de, dünyada da saygınlık kazanır. Bizim dış güçler diye şikayet etmeye hakkımız yoktur. Kardeşim sen önce kendine bak. Kendin dik olacaksın, kendin üreteceksin. Her ülke bir başka ülkeyi sömürmek isteyebilir ama sen üretirsen, sen kazanırsan, sen katma değeri yüksek ürününü üretip ihraç edersen güçlü olursun. Kimsenin önünde diz çökmezsin, kimseye yalvarmazsın, ben mağdur oldum demezsin, mücadeleni yaparsın. Ekonomin güçlüyse korkmayacaksın. Zaten ekonomi güçsüzse sorunumuz var. Soruyu soracağız o zaman bizim ekonomi niye güçsüz, neden güçsüz bizim ekonomi? İnsan desen var, üniversite desen var, güneş desen var, suyumuz desen var, her şeyimiz var. Niye bizim ekonomimiz güçsüz? Her alanda yetişmiş insanımızda var. En iyi doktorlar bizde, en iyi mühendisler bizde, en iyi sanayiciler bizde, en iyi esnaf bizde. Her şeyin en iyisini bulmak mümkün. Hatta bırakın Türkiye’yi dünyanın pek çok ülkesinde Türk bilim insanlarının ne kadar büyük başarılara imza attığını biliyoruz hepimiz. Bilmiyor muyuz? Biliyoruz. Eksiğimiz ne? İyi politikacı yok arkadaşlar eksiğimiz o. Siyaset köşeyi dönme aracı değildir. Siyaset cebi doldurma aracı değildir. Siyaset kişinin kendisini vatandaşına, ülkesine vakfetmesi demektir. Siyaset kişinin kendisini değil ülkesini düşünmesi demektir, bölgesini düşünmesi demektir, komşusunu düşünmesi demektir, sokağı düşünmesi demektir, üniversiteleri düşünmesi demektir. Nasıl daha hızlı büyürüz bunu düşünmesi demektir. Siyaset budur. İyi siyasetçiyi yetiştirecek, onların önünü açacak onlarlar da sizlersiniz. Ben değilim sizlersiniz, sizler açacaksınız.
Eleştiriden daha çok şunu anlatmak isterim. Ne yapmamız lazım? Eğer burası tarımın başkentiyse burada ne yapmamız lazım? Türkiye’de tarım konusunda ne yapmamız lazım. Havza bazlı planlama yapmadan tarımı ayağa kaldıramazsınız. Konya’da ne olur? Buğday olur. Güzel. Planlama yaparsınız burada buğday ekilecek. Burada ne olur? Pamuk olur, mercimek olur neyse planlama yapacaksınız. Efendim Erzurum’dan sonra Kars, Ardahan, Iğdır ne olur? Hayvancılık olur. Gayet güzel yapacaksınız. Karadeniz’de fındık var ve çay var işin doğası gereği. Orada başka bir şey üretemiyorsunuz. Balıkesir’e, Akdeniz’e gidersiniz planlarsınız bütün bunları. Planlarsınız çiftçi neyi ekeceğini bilir bir yıl önceden, ne kadar ekeceğini bilir ve kaça satacağını da bilir. Bunu planlayacaksınız. Nasıl yapacaksınız bunu? Şöyle, maliyet belli mi? Belli. Sulu arazi, susuz arazi, taşlık arazi her birisinin maliyetini bulursunuz. Ziraat odasına sorun size söyler, çiftçiye sorun size söyler. Gübresi, ilacı, suyu, elektriği her şeyi söylerler. Fidesi, tohumu hepsini söylerler. Maliyet çıktı mı? Çıktı güzel. Üstüne makul bir kar koyarsınız çiftçiye dersiniz kardeşim kar ne olur? Oturur pazarlık yaparsınız karı da bu olur dersiniz. Eşittir taban fiyat olur. Maliyet artı kar eşittir taban fiyat. Dolayısıyla çiftçi bir yıl sonra ektiği ürünü kaça satacağını bilir. Devlet ona şunu söyleyecek, kardeşim maliyetin var makul karda verdim fiyatta bu kadar. Bunun üstüne satıyorsan sat, ihraç ediyorsan et ama bunun altına düştüğü zaman devlet olarak ben alacağım çiftçiyi zarar ettirmeyeceğim diyecek. Bunu yapacak. İşin özü budur. Aksi halde biz bunu yapmıyoruz ne yapıyoruz biz? Şöyle yapıyoruz, bakıyoruz bu sene patates çok iyi, patatesçiler iyi gelir elde ettiler, seneye hepimiz patates ekiyoruz. Bir bakıyoruz hep beraber iflas ettik. Soğan çok iyi hep beraber soğan ekiyoruz sonra mahvolduk, bağırıp çağırıyoruz efendim soğanımızı kim alacak diye. Planlama planlama planlama. Niye planlama diyorum? Planlamanın özü şudur, ekonomi biliminin özü şudur, insanların ihtiyaçları sınırsızdır ama kaynaklar sınırlıdır. Ekonomi bilimi sınırlı kaynaklarla sınırsız ihtiyaçları dengelemeye çalışır. İşin özü budur. Ekonomi bilimin mantığı budur. Benim kaynağım bu kadar, bu kaynağı öncelikli olarak nerelere harcayacağım bunun planlamasını yaparsınız.
Şanlıurfalı kardeşlerime soruyum, bu eskiden yapılırdı bizde, bir kurum yapardı ve bu kurumun adı da Devlet Planlama Teşkilatıydı. Şimdi bu kurum kapatıldı planlamaya ihtiyaç yok. Rahmetli Özal bu kurumdan yetişmişti, Devlet Planlama Teşkilatından yetişmişti. O kurumdan yetişen çok sayıda kişi devlet yönetiminde önemli görevler üstlendiler ve bu kurumların tamamı kapandı.
TARSİM var. Çiftçi dostu değil TARSİM. TARSİM’i çiftçi dostu yapacaksın. Yönetimine ziraat odalarından birisini atayacaksın veya ikisini atayacaksın. Çiftçinin derdini direk orada söyleyecek, anlatacak, sıkıntısı nedir onu ifade edecek. Şanlıurfa’nın temel sorunlarından biriside mevsimlik işçiliktir. Şanlıurfalı Trabzon’a da gider, Ordu’ya da gider, Rize’ye de gider, zeytin toplar, fındık toplar, çay toplar, her alana gider. Mevsimlik işçi olarak gider. Aile boyu giderler. Birincisi gidenler nerede kalıyor acaba, insanı koşullarda çalışıyorlar mı bunlar acaba? Emin olun aklım almıyor. Bu yeni olan bir olay değil cumhuriyetin kuruluşundan beri böyle. Peki nasıl olurda bu mevsimlik tarım işçilerine kalabilecekleri bir yer, insanca yaşayabilecekleri bir yeri neden yapmıyoruz? Çünkü insanı görmüyoruz. İkinci sorun insanı görmüyorsun ama onun çocuğunu da görmüyorsun. O çocuğun eğitim alması lazım. Bu konuda Mersin Büyükşehir Belediyemize söyledim önemli bir adım attı. Tarım işçilerine gayet güzel yerler yaptı, konteynırlar yaptı, oralarda kalıyorlar, tuvaleti, banyosu vs. falan. Çocuklarının eğitimi içinde öğretmen. Çocuklar eğitimsiz kalmasın. Bunu yapmak çok mu zor? Hayır efendim çok zor değil. Çok pahalı mı? Hayır efendim çok pahalı da değil. Gidilen yerler zaten belli, kalınan yerlerde belli. Bu ihtiyacı karşılar mısın? Karşılamak zorundasınız neden? Çünkü anayasa diyor ki, Türkiye Cumhuriyeti devleti demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir. Sosyal hukuk devleti ne demektir? Fakirin, fukaranın, garibanın yanında olan devlete sosyal devlet diyoruz. Ama yok öyle bir devlet.
Çiftçiye borç veriyorlar güzel, dünyanın da faizini yüklüyorlar. Pandemi döneminde büyük sıkıntı çekti esnaf ve çiftçi çok büyük sıkıntılar çektiler. Efendim size bankalardan kredi verelim, tarım krediden kredi verelim, iyi de faiz ödeyemiyorum. O zaman uzatıyoruz üstüne ek faiz yükleyeceğiz. Bir çiftçi borcunu ödemedi diye hapse atılır mı Allah aşkına? Bir çiftçinin traktörüne haciz uyguluyorsunuz, traktöre haciz uyguladın peki bu adam tarlayı nasıl sürecek, borcunu nasıl ödeyecek bu adam? Hayvanına haciz uyguluyorsun, hayvanını götürüyorsun sütü nasıl alacak bu adam? Bunların tamamına son vereceğiz. Emin olun bunların tamamına son vereceğiz. Sosyal devleti yeniden ayağa kaldıracağız. Çiftçilerin ve esnafın ister bankalardan, ister tarım kredi kooperatifleri, isterse esnaf kefalet kooperatiflerinden aldıkları kredileri ilk bir haftada tamamını sıfırlayacağız. Faizi indirdik diyorlar kimin faizi indi Allah aşkına? Çiftçinin faizi indi mi? Kredi kartı kullanan vatandaşın bankalarda zamanında para ödemediği zaman onun faizi indi mi? Yok. Sanayicinin faizi indi mi? Yok. Tüccarın faizi indi mi? Yok. Bir faiz kavgasıdır gidiyoruz. Kimin faizi indi? Efendim Merkez Bankasının bankalara açtığı kredinin faizi inmiş. Çiftçi yararlanmadı ki, esnaf yararlanmadı ki. Faiz konusunda ciddi bir mücadele yapacaksan Londra’daki tefecilerden borç para almayacaksın. Faiz konusunda ciddi bir mücadele yapacaksan kendi vatandaşından borçlanacaksan devlet olarak Türk lirası olarak borçlanacaksın. Kendi vatandaşından dolar olarak borçlanıyorsun. Çiftçi elinde dolar tutmuyor ki devlete borç para verip kazansın. Dolar baronları veriyorlar dünyanın parasını veriyorlar, üstüne faizi alıyorlar. Üstelik faizi de dolarla alıyorlar.
Bakın bir şey daha ifade edeyim. Dünya tarihinde örneği yoktur. Bir soygun düzeninden daha söz edeyim dünya tarihinde örneği yoktur. Hadi dolarla faiz aldın eyvallah, hadi dolarla garanti verdin ona da eyvallah ama onlar diyorlar ki, dolarla verdim sana tamam, dolarla da faiz alıyorum o da tamam veya avroyla alıyorum o da tamam ama dolarla sana borç verdiysem Amerika’daki enflasyonu da yansıtacaksın Türkiye’ye. Avroyla aldıysan AB’deki faizi de yansıtacaksın. Biz kendi enflasyonumuza birde AB’nin ve Amerika’nın enflasyonunu da sırtımıza aldık. Kaçımız bunun farkında? Ve buna itiraz edelim diyelim, efendim kim yetkili? Londra mahkemeleri yetkili. Allah’ın izniyle bunların tamamını tereyağından kıl çeker gibi çekeceğim ve kurtaracağım Türkiye’yi. Kurtaracağız beraber. 84 milyonu Londra’daki bir avuç tefeciye mahkum etmek bize yakışmaz. Oradan çekip çıkaracağız. Beraber, birlikte, dostlarımızla beraber Allah’ın izniyle çekip çıkaracağız. Yeni bir siyaset anlayışını getirmek zorundayız. Ahlaklı bir siyaset anlayışını getirmek zorundayız. Düzgün bir siyaset anlayışını getirmek zorundayız.
Çiftçiye mazotu veriyorsun güzel ama şu şartla, yata kaçtan veriyorsan çiftçinin traktörüne de aynı fiyattan vereceksin. Gemiye kaçtan veriyorsan çiftçinin traktörüne de aynı fiyattan vereceksin. Kardeşim çiftçi üretiyor. Ne dedik? Tarım stratejik sektördür. Stratejik sektörse üretmesi lazım. Gübre bu kadar yükseldi bakın gübrenin büyük bir kısmı tarlalara atılmadı. Çiftçi alıp atamadı. Nasıl geçineceğiz biz? Göreceksiniz bundan 3 ay önce gıda krizi gelecek demiştim. Unutmayın hafızanızın bir tarafında tutun. 2018’de çok ciddi bir ekonomik kriz gelecek, bu ekonomik buhrana dönüşecek dedim. Siyasetçi biraz üç adım öncesini en azından görmek zorundadır. Görmezseniz devleti yönetemezsiniz. Gıda kriziyle karşı karşıya kalacağız göreceksiniz. Dünyanın parasını vereceğiz buğday getirteceğiz, dünyanın parasını vereceğiz gübre getireceğiz, dünyanın parasını vereceğiz mercimeği, nohudu, canlı hayvanı eti getireceğiz dünyanın parasını vereceğiz ve hepsini biz ödeyeceğiz. Bizim bereketli topraklarımız varken bunların büyük kısmı ekilmeyecek. Çiftçi nasıl ekecek bunu?
Değerli arkadaşlarım, esnaflar kendilerini sahipsiz hissediyorlar. Çünkü esnaf derdini anlatacak devlette bir makam bulamıyor. Onun için yapılması gereken bir esnaf bakanlığının kurulmasıdır. Esnaf bakanlığı kurulacak esnafın derdiyle doğrudan doğruya o bakanlık ilgilenecek. Esnaf çünkü Ahi Evran geleneğinden geliyor. Bizim ilk tanıştığımız kişi alışveriş yaptığımız kişi mahallenin bakkalıdır. Mahallenin bakkalı mahallede kim fakirdir, kim zengindir en iyi bilen kişi odur. Veresiye defterinin ne olduğunun değerini en iyi bilen kişi odur. Biliyorum hepsini biliyorum hiç meraklanmayın. Ben bunları anlatırken çözümü de anlatıyorum dikkat ederseniz. Böyle yapılması lazım diyorum çözümü de anlatıyorum. Çözümü anlatıyorum ve benim çözümlerim aklınıza yatıyorsa o zaman sandığa gidince elinizi vicdanınıza koyup öyle oy kullanacaksınız o kadar.
Değerli arkadaşlarım, 31 Aralık 2020 yani 1 Ocak 2020 – 24 Kasım 2021 yani 11 ay diyelim. 11 ayda dolar 5 lira 20 kuruş arttı. 5 lira 20 kuruşun Türkiye Cumhuriyeti devletine getirdiği yük 2 trilyon lira. Peki 2022’de şuanda mecliste görüşülen bütçede devlet ne kadar vergi toplayacak? 1 trilyon 258 milyar lira. Bütçede öngörülen alınması gereken vergi 1 trilyon 258 milyar lira ama 11 ayda doların yükselmesinin bu memlekete getirdiği fatura 1 trilyon 258 milyarı bile karşılamıyor. 2 trilyon Türk lirası. Nasıl ödeyeceğiz? Önümüze daha ciddi yükler gelecek onu bilmenizi isterim.
Şimdi birazda anketlerde oyunuzu kime vereceksiniz diye sorulur, önemli bir kısmı da kararsız. Vatandaş henüz daha karar vermemiş. Kararsız kardeşlerimize de seslenmek isterim. Şu soru genelde söylenir, efendim CHP gelirse sakın oy vermeyin bütün sosyal yardımları keserler. Hiç öyle bir şey aklımızın ucundan geçmez. Bizim bütün belediyelerimiz sosyal yardımları iki katına çıkardılar. Ayrıca belediye başkanlarıma şu talimatı da verdim. Yardıma ihtiyaç duyulan ailenin inancına, kimliğine, yaşam tarzına, hangi partiye oy verdi bunlara bakmayacaksınız. O evde bir fakir varsa, yoksul varsa yardım edeceksiniz. Asla ayrımcılık yapmayacaksınız. Ayrımcılık yaparsanız bu çok kötü bir şeydir. İnsan haklarına aykırıdır. Yapmayacaksınız dedim. Efendim CHP’ye oy verirseniz öğrenciler kredi alıyorlar, burs alıyorlar bunlar kesilecek. Tam tersine sadece İstanbul Büyükşehir Belediyemiz binlerce çocuğa burs veriyor. Bunlar diyorlar ya veremezsiniz binlerce çocuğa. Ankara veriyor, İzmir veriyor, hepsi veriyor. Fakir ailelerin çocukları varsa onların iyi bir eğitim görmeleri için her türlü yardımı yapıyoruz. 5 maske dağıtamadılar, ihtiyaç duyan her eve maskesiydi, yiyeceğiydi, giyeceğiydi günün 24 saati telefonlar açık oldu ve onlara yardım götürüldü. Adalet içinde yaptık biz bunu. Yine diyorlar ki, efendim CHP gelirse yardım alanlara, engelliler yardım alıyor yardım alan engellilerin yardımları kesilecek. Niye kesilsin akıl var mantık var. Tam tersine. Engelliye yardım edeceğiz ama bir şey daha. Engelliye iş imkanı sağlayacağız. Engellilerle de konuşuyorum ben diyorlar ki, biz yardıma değil, bizim işe ihtiyacımız var. Biz çalışmak istiyoruz, üretmek istiyoruz, sigortalı olmak istiyoruz. Yarın yaşlanınca ben ne yapacağım, nasıl geçineceğim, devamlı el avuç mu açacağım ben. Haklı mı? Haklı. Engelli kadrolarının tamamının atamalarını yapacağız. Herkes gidecek görevinin başında çalışacak. Efendim CHP gelirse evlerde engelliye bakan annenin hakları elinden alınacak. Niye olsun. Tam tersini yapacağız. Bir anne evinde engelli çocuğuna bakıyorsa o anneyi sigortalı yapacağız ve onun sosyal güvenlik primini devlet ödeyecek. Çünkü o kadının emekli olma hakkı var. Bırakın kesmeyi tam tersine kadın evladına bakıyor, işe gidemiyor, çalışamıyor evladına bakıyor o da bir iş bakıyor ona. O zaman onu sigortalı olması lazım. Onun sosyal güvenlik priminin devlet tarafından yatırılması lazım ve o kadının emeklilik zamanı gelince de emekli aylığı alması lazım. Birisine hayat boyu el avuç açmaması lazım. Efendim çocuk parası kesilecek diyorlar. Yok efendim bunların hiçbirisi kesilmeyecek. Tam tersine Aile Destekleri Sigortası getireceğiz. Allah’ın izniyle bu topraklarda hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği bir düzeni kuracağız. Her evde huzurun, her evde bereketin olduğu bir Türkiye’yi inşa edeceğiz. Kavgasız, dövüşsüz yapacağız bunu. Bunu yapmak zorundayız. Dünya çağ atlarken biz çağın gerisine düşemeyiz. Pek çok alanda sorunumuz var. Ben sadece sınırlı olan birkaç sorunu burada dile getirdim ama Türkiye’nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yoktur. Bütün sorunları çözülebilir. Kapasitesi vardır, insan gücü vardır, yetişmiş insan gücü vardır. Sanayicinin önüne engel çıkarmayın. Vallahi dünyayı doyururuz önünü görsün sanayici. Bir baksın nasıl olacak. İstikrar olsun diyor. İstikrar olsun yatırım yapıyım diyor. İstikrar yok. Esnaf efendim malı sattım ama gidiyor aynı malı almaya yerine koyacak parayı bulamıyor bu sefer. Çünkü fiyat ikiye katlanmış. İstikrarı sağlayacağız.
Değerli arkadaşlarım, Şanlıurfa’nın 13 milletvekili var. Biz son seçimlerde bir milletvekili bize şereflendirdiniz, onurlandırdınız bir milletvekili verdiniz teşekkür ederiz. Ama geçmişte Şanlıurfa Cumhuriyet Halk Partisinin kalesi olarak görülürdü. O ayrı. Eğer Şanlıurfa’da 13 milletvekili çıkarırken Şanlıurfalılar biz bir milletvekili çıkarıyorsak bunu ayıbı Şanlıurfalılara değil, bunu ayıbı bize ait bunu söyleyeyim. O nedenle aynı zamanda sizlerle bir helalleşmeye de geldim. Gelmedik, sofranıza oturmadık, çayınızı, kahvenizi içmedik, derdinizi dinlemedik, caddelerde, sokaklarda gezmedik, vatandaşın keyfine, sofrasına oturmadık, dinlemedik. Güzel türkülerini dinlemedik. Ankara’da oturduk tumturaklı beyanlar, tumturaklı nutuklar attık ve dedik ki, niye bize oy vermiyorsunuz? Niye versin ki. Gel kardeşim önce bir dinle, bir derdini dinle bakalım nedir bu kişinin derdi? O nedenle kabahat bizim, kusur bizim. O nedenle Şanlıurfa’ya helalleşmeye geldim diyorum. Bütün toplumla helalleşeceğiz. Eksiğimiz var mı? Var. Hatamız var mı? Elbette var. Hatayı kabul etmek erdemdir, eksiği kabul etmek erdemdir. Yeni bir yol haritası çizmek zorundayız. Dünyaya yeniden farklı gözlüklerle bakmak zorundayız. Adaleti getirmek zorundayız. Bakın, eşini ve iki çocuğunu kaybeden anneye ziyarete gittim Suruç’ta öldürülen. Kadıncağız Türkçe bilmiyor, ikinci görüşmem bu benim daha önce Gaziantep’te otelde görüşmüştük. Bu anne hiçbir şey istemiyor adalet istiyor. Bu anne biliyor eşi geri gelmeyecek, iki çocuğu da geri gelmeyecek. Ama bir adalet istiyorum ben diyor. Elinde bir kağıt var üstünde adalet yazıyor. Adaletin yanında durmak kadar değerli bir şey yoktur. Adaleti savunmak kadar değerli bir şey yoktur. O nedenle devletin dini adalettir demiş Hazreti Ali. Devlet adaletle yönetilir, devlet ahlakla yönetilir, erdemle yönetilir. Hazreti Ömer’in adaletine bakın, devletin işin yaparken devletin mumunu, kendi işini yaparken kendi mumunu kullanıyor yani beytülmale el uzatmıyor. Uzatmayın diyor bunu. Adalet bu arkadaşlar. Biz adaleti unuttuk, adaletsizliğin arkasında durmaya başladık. Hafızanızın bir yerinde ne olursunuz adalet kavramı kalsın. Adalet kanunu uygulamak değildir onun da altını çiziyim. Hakim kanuna göre karar vermez, hakim hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar verir. Anayasa öyle der. Dünyanın bütün hukuk kitaplarında böyle yazar. Hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar verir. Çünkü kanunda yanlış olabilir, kanunda dozu aşabilir. Hakim önce bakacak hukukun üstünlüğüne bakacak, eski kararlara bakacak. Dünyanın bu konuda benzer olaylar var oradaki hakimler nasıl karar vermiş ona bakacak ve sonunda dönecek vicdanına soracak. Vicdan bazı bilim insanları derler ki, vicdan Allah’ın yüreğimizdeki sesidir derler. O nedenle hakim vicdani kanaati bakacak bu kadar da insafsızlık olmaz diyecek yeri geldiğinde kararı öyle verecek. Şimdi siz hakime karar verdirtmiyorsunuz, savcı dava açamıyor. Böyle bir açmazla karşı karşıyayız.
Dolayısıyla her birinize içten sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Muhtar kardeşlerimizde aramızda, muhtarları demokrasinin temel taşı olarak görüyorum. Muhtarlık kanununu çıkaracağız bütün muhtarların bilmesini isterim. Sizin ödenek aldığınızı biliyorum, izin aldığınız zaman ödeneklerinizin kesildiğini biliyorum. Belediyelerle işbirliği yapamazsınız çünkü siz kamu kurumu olarak nitelendirilmiyorsunuz bunu da gayet iyi biliyorum. Muhtarların sorunlarını çözeceğiz. Bir kanun teklifi hazırladık bütün muhtar derneklerine gönderdik ve muhtarların görüşlerini aldık o kanun teklifini meclise verdik. İnşallah muhtarlığı demokrasinin önemli kilometre taşlarından birisi haline getireceğiz. Çünkü bu topraklarda yapılan ilk seçim 1833 yılında Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde yapılan bir muhtarlık seçimidir. Milletvekili seçiminden çok çok önce bir muhtarlık seçimidir. İlk kadın muhtarda gene demokrasi açısından bu da çok önemlidir seçimle gelen gene kişi ilk bir kadın muhtardır. O nedenle muhtarlık kurumunu da güçlendireceğiz.