BMM Genel Kurulunda, 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin görüşmelerine başlandı.
Genel Kurul, TBMM Başkanı Mustafa Şentop başkanlığında toplandı.
Toplantıda bugün, daha önce alınan karar gereğince, 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin ilk gün görüşmeleri gerçekleştirilecek.
Aralıksız 12 gün sürecek Bütçe görüşmeleri, 17 Aralık Cuma günü sona erecek. Görüşmelerde, 225 kamu idaresinin bütçesi, 226 kamu idaresinin kesin hesabı ile 198 Sayıştay raporu ele alınacak.
Liderlerden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile HDP Eş Genel başkanları Mithat Sancar ve Pervin Buldan Genel Kurul Salonu’ndaki yerlerini aldı.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, TBMM Genel Kurulu’nda görüşmelerine başlanan 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin sunuş konuşmasını yaptı.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda 26 Ekim’de başlayan bütçe görüşmelerinin, 26 Kasım’da tamamlandığını, 234 saat süren 21 birleşim sonunda bütçenin nihai şeklini aldığını dile getiren Oktay, 38 gün boyunca harcadıkları yoğun mesai ve katkıları için emeği geçenlere teşekkür etti.
Milli iradenin tecelligahı TBMM’de, milletin önünde hesap verme mecrası olarak gördükleri bütçe görüşmelerinin, bu yıl da en hayırlı şekilde tamamlanmasını temenni eden Oktay, 2022 yılı bütçesinin, AK Parti hükümetlerinin 20’nci, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişin ardından hazırlanan 4’üncü bütçe olduğunu anımsattı. Oktay, bütçelerin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde ülkenin bugüne kadar elde ettiği tüm kazanımlar için etkili birer araç olarak kullanıldığına dikkati çekti.
Bütçe disiplini ilkesi çerçevesinde oluşan mali alanın, topyekun kalkınmaya yönelik sanayi, ulaştırma, eğitim ve sağlık yatırımlarının yanı sıra sosyal hizmet harcamalarını da kapsayan beşeri ve sosyal gelişime yönelik alanlara yönlendirildiğini kaydeden Oktay, dünyada 5 milyondan fazla insanın hayatına mal olan Kovid-19 salgınının etkileriyle mücadelelerinin, bundan önceki 19 bütçeleri temelinde yükselen sağlam altyapıyla sürdüğünü ifade etti.
Oktay, bir sağlık krizi olduğu kadar etkileri itibarıyla küresel ekonomik krize de dönüşen Kovid-19’un oluşturduğu tahribatın, ekonomi, ticaret ve turizm başta olmak üzere pek çok alanda etkisini sürdürdüğüne dikkati çekerek, “Küresel ticaret, istihdam ve sermaye dolaşımı rakamları verileri daralmaya devam ederken bizim söylediğimiz bir şey vardı; ‘Türkiye olarak salgın sonrası dönemde üretimde, inovasyonda, yatırımda nerede kalmıştık demeyeceğiz’. Bu küresel krizi fırsata çevirerek; salgın atmosferinden, ‘üreterek, büyüyerek, toplumun her kesimini destekleyerek çıkacağız’ dedik ve öyle de oldu.” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay, 2021 yılı bütçesini de bu yönde gerekli araçları kamuya sağlayacak yapıda hazırladıklarını, yıl boyunca tüm kurumların kaynaklarını en etkin ve verimli şekilde kullandıklarını belirterek, bu sürece en güçlü siyasi desteği, Cumhur İttifakı olarak AK Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Büyük Birlik Partisinin birlikte verdiğini vurguladı.
Büyüme oranlarından ihracatta kırılan rekorlara, sanayi üretimindeki artıştan iş gücüne katılıma kadar pek çok göstergenin, Kovid-19 salgınına rağmen Türkiye’nin yoluna güçlenerek devam ettiğini ortaya koyduğunu dile getiren Oktay, yeni yatırımlara bugün de hız kesmeden devam ettiklerini kaydetti. Fuat Oktay, sözlerini şöyle sürdürdü:
“2022 bütçe teklifini her türlü küresel etki, yaptırım ve manipülasyon girişimine rağmen ‘güçlenen-kalkınan-büyüyen Türkiye’ vizyonuyla hazırladık. 2022 Yılı Bütçe Kanunu Teklifi, doğrudan milletimizin beklentileri esas alınarak hazırlanmıştır ve kaynak tahsis edilen kamu hizmetleri ile harcama önceliklerini net şekilde göstermektedir. Performans Esaslı Program Bütçe özelliklerine sahip teklif, kamu hizmetleri performansının kolayca ölçülmesine, izlenmesine ve tüm kamuoyuyla şeffaf şekilde paylaşılmasına imkan tanımaktadır. ‘Bölgesel Kalkınma’, ‘İstihdam’, ‘Ticaretin Geliştirilmesi’, ‘Gençlik’, ‘İnsan Hakları’, ‘Uzay ve Havacılık’ gibi 67 stratejik programdan oluşan bütçe teklifimiz, daha müreffeh bir Türkiye hedefimizin dayanağını oluşturmaktadır. Ülkemizin gerçeklerine ve ihtiyaçlarına uygun olarak güncellediğimiz tam bağımsız ekonomi rotamız ile de örtüşmektedir. Bu doğrultuda 2022 bütçesi; yatırım, üretim, istihdam ve büyüme odaklı bir yapıda; Yeşil Kalkınma Devrimi ile Milli Teknoloji Hamlemizi güçlendirecek bir çerçevededir.”
Oktay, 2022 bütçesinin aynı zamanda Dijital Türkiye’nin yenilikçi ve çevreci bütçesi olduğunu ifade ederek, ülkenin huzurunu, milletin birliğini, beraberliğini ve devletin uluslararası itibarını da tavizsiz şekilde korumayı sürdüreceklerini vurguladı. Fuat Oktay, sağlıktan eğitime, tarımdan ulaştırmaya, sanayiden ekonomiye ve sosyal yardımlara kadar her alanda en isabetli politikaları, bütçe temelinde birer birer uygulamaya geçirmeye devam edeceklerini anlattı.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay, sunumunda küresel ekonomik gelişmelere değinerek, 2020 yılında başlayan küresel Kovid-19 salgınının olumsuz etkilerinin, 2021 sonu itibarıyla büyük ölçüde bertaraf edilmiş olsa da dünya ekonomisinin, gelecek yıla göz ardı edilemeyecek belirsizliklerle girdiğine işaret etti.
Dünya genelinde görülen virüs varyantlarının, kalıcı küresel toparlanma önünde ciddi bir engel olarak varlığını koruduğuna ve salgınla devamlı mücadeleyi zorunluluk haline getirdiğine dikkati çeken Oktay, bütçeyi, bu risklerin ve belirsizliklerin halen devam ettiği bir ortamda ihtiyatlı bir yaklaşımla hazırladıklarını kaydetti.
Dünya Bankası Haziran ayı Küresel Ekonomik Beklentiler Raporu’na göre gelişmiş ekonomilerin 2021 yılında yüzde 5,4; 2022 yılında ise yüzde 4 büyümeleri öngörüldüğünü aktaran Oktay, gelişmekte olan ekonomilerin 2021 yılında yüzde 6 ve 2022 yılında yüzde 4,7 büyümesi beklendiğini anlattı. Oktay, 2021 yılı ikinci çeyreğinde küresel ekonomilerde bir önceki yıla kıyasla iyileşme yaşanmasıyla iş gücü piyasaları da kısmen toparlandığını, ancak 2021’de istihdamdaki artış eğilimine rağmen işsizlik oranlarının hala salgın öncesindeki ortalamaların üzerinde seyrettiğini söyledi.
Oktay, “Günümüzde emtia ve enerji fiyat artışları ile çip üretimi başta olmak üzere tedarik zincirlerinde küresel çapta yaşanan sıkıntılar otomotiv ve elektronik sektörü gibi dayanıklı mal tüketiminde arz sorunlarını beslemekte ve enflasyon risklerini artırmaktadır. Küresel sermaye piyasalarında meydana gelebilecek oynaklıklar, kur dalgalanmaları, yüksek küresel enflasyon ve yeni virüs varyantları da dünya ekonomisi açısından belirli düzeyde riskleri barındırmaktadır.” bilgisini paylaştı.
Dönüşen küresel tedarik zinciri şartları ile ülkemizin coğrafi konum avantajı ve esnek üretim olanaklarının, Türkiye’ye küresel ekonominin yeni üretim merkezlerinden biri haline gelmesi için önemli bir fırsat sunduğunu önceden gördüklerini ifade eden Oktay, bu fırsatları en iyi şekilde değerlendirdiklerini, şimdi de bunun sonuçlarını aldıklarını aktardı. Oktay, Türkiye’nin güçlenen makro politikaları ile üretim ekonomisine dönük çabalarının bu fırsatın değerlendirilmesine katkı sağladığına dikkati çekti.
Türkiye ekonomisinin 2020 yılında yüzde 1,8 oranında büyüme kaydederek, Kovid-19 salgınından en az hasarla çıkabildiğini ve G20 ülkeleri arasında Çin ile birlikte büyüme kaydetmeyi başaran iki ülkeden biri olduğunu anlatan Oktay, Türkiye ekonomisinin 2021 yılının üçüncü çeyreğinde yıllık yüzde 7,4 büyümeyi başardığını, böylece yılın ilk dokuz ayında yüzde 11,7 oranında büyüyerek oldukça güçlü bir görünüm sergilediğini ifade etti.
Oktay, bu dönemde ihracatın sürüklediği dış talep ve sanayi üretiminde yaşanan güçlü artışın büyümeye belirgin şekilde katkı verdiğini dile getirerek, “Halihazırda ekonomik aktivitedeki dinamik ve canlı gidişat ile artan ihracat desteğiyle, yılın son çeyreğinde de yüksek bir büyüme performansı öngörülmektedir. 2021 yılının tamamında yüzde 10’u aşabilecek düzeyde bir büyüme oranı kaydetmeyi bekliyoruz. Başta bütçe olmak üzere tüm politika araçlarımızla işçi, memur, esnaf, çiftçi ve emeklilerimiz dahil olmak üzere tüm kesimlere bu büyüme refah olarak yansıyacaktır.” değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay, salgının iş gücü piyasası üzerinde tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de önemli olumsuz etkileri olduğunu belirterek, bu etkilerin azaltılması amacıyla pek çok tedbirin uygulamaya geçirildiğini anlattı.
Bu tedbirlerin ve toparlanma sürecinin etkisiyle salgının başta hizmetler sektörü olmak üzere istihdamda ve iş gücüne katılımda meydana getirdiği kayıpların telafi edildiğini kaydeden Oktay, şöyle devam etti:
“2021 yılı eylül ayı itibarıyla toplam istihdam düzeyi salgının hemen öncesindeki 2020 şubat ayına göre mevsim etkilerinden arındırılmış verilerle yaklaşık 1,7 milyon kişi daha fazladır. Tarım, sanayi, inşaat ve hizmetler sektörlerinin tümünde istihdam, salgın öncesindeki düzeyinin üzerindedir. Eylül ayı itibarıyla ilk defa istihdamımız 29 milyonu, iş gücümüz 33 milyonu aşmıştır. 2021 yılında gözlenen iktisadi faaliyetteki hızlı toparlanmayı takiben 2022 yılında hedeflenen yüzde 5’lik güçlü büyümenin iş gücü piyasalarına olumlu yansımalarının olmasını, iş gücüne katılım ve istihdam oranlarında önemli iyileşmelerin kaydedilmesini öngörmekteyiz. İktisadi faaliyetteki toparlanmaya ek olarak istihdam teşviklerinin etkili bir şekilde uygulanması sürdürülecektir.”
Oktay, dijitalleşme ve yeşil dönüşüme uyumun hızlandırılması, kadınlar, gençler ve engelliler gibi özel politika gerektiren grupların iş gücü piyasasına girişleri ve kalıcılıkları, beşeri sermayenin güçlendirilmesi, aktif iş gücü programları, iş sağlığı ve güvenliği, girişimciliğin geliştirilmesi alanlarında yapısal adımlar atılacağını bildirerek, bu çerçevede Orta Vadeli Program tahminlerine dayalı olarak 2022 yılında istihdamın, 2021 yılına göre 1 milyon 277 bin kişi artmasının, işsizlik oranının ise yüzde 12’ye gerilemesinin beklendiğini dile getirdi.
2021’in, ihracatçıların salgının dönüştürücü etkilerine hızlı adapte olmaları sayesinde ihracat performansı bakımından büyük başarıların yakalandığı bir yıl olduğuna dikkati çeken Oktay, 21,5 milyar dolar seviyesinde gerçekleşen 2021 yılı Kasım ayı ihracatıyla en yüksek aylık ihracat değerine ulaşıldığını söyledi. Oktay, Kasım sonu itibarıyla yıllıklandırılmış ihracatın 221 milyar dolar gerçekleşerek Cumhuriyet tarihi rekoru kırıldığını kaydederek, “2021 Ocak-Kasım dönemi ihracatın ithalatı karşılama oranı, geçen seneye kıyasla 6,8 puan artışla yüzde 83,8’e yükselmiştir. Hızla artan küresel enerji fiyatları nedeniyle enerji ithalatımızdaki yüzde 65,9’luk artışa rağmen bu başarının yakalanmış olması önem arz etmektedir. Enerji hariç olarak bakıldığında Ocak-Kasım döneminde ise bu oranın yüzde 98,3 seviyesine çıktığı görülmektedir.” sözlerini sarf etti.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay, her ne kadar salgın, turizm gelirlerini etkilemiş ve son dönemde enerji fiyatları yükseliyor olsa da bu dönemde yaşanan yüksek büyüme oranlarının cari açıktaki iyileşmeyle sağlanmasının oldukça kıymetli olduğunu vurguladı.
Küresel salgının etkisiyle 2020 yılında 10 milyar dolar seviyelerine düşen seyahat gelirlerinin, 2021 yılında toparlandığını ve eylül ayı itibarıyla yıllıklandırılmış olarak 17 milyar dolarlık OVP hedefinin üzerine çıktığını belirten Oktay, bu rakamın, yılsonunda 20 milyar doların üzerine çıkmasını, turizm gelirlerinde 24 milyar dolara ulaşmayı beklediklerini bildirdi. Oktay, “Önümüzdeki yıl için de seyahat gelirlerindeki artışın devam etmesini ve bu kanaldan cari işlemler dengesine olumlu katkının sürmesini hedeflemekteyiz.” diye konuştu.
Fuat Oktay, Türkiye’nin, yüksek büyüme, ihracatta artış ve cari dengenin iyileşmesi ile istihdam piyasasında salgın döneminin başarıyla atlatılmasına ek olarak diğer birçok gösterge açısından da bu dönemde oldukça iyi bir konumda olduğuna işaret ederek, Türkiye’nin, benzer ülkelere göre düşük kamu borcuna ve hanehalkı borçluluğuna sahip olduğuna dikkati çekti.
AB tanımlı genel yönetim borç stokunun milli gelire oranının 2021 yılı ikinci çeyreğinde yüzde 38,4’e gerilediğini belirten Oktay, “AB ülkelerinde bu oranın ortalaması yüzde 90’ın üzerindedir. Bu oran yılsonu itibarıyla, kur riskine bağlı olarak bir miktar daha yukarıda gerçekleşse bile AB ülke ortalamalarının çok çok altında olmaya devam edecektir.” dedi.
Oktay, 2020 yılında dünyada bütçe açığının milli gelire oranı ortalama olarak yüzde 10’un üzerindeyken, Türkiye’de bu oranın yüzde 3,5 gibi oldukça düşük bir seviyede gerçekleştiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Bu durum ülkemizin mali disiplindeki başarısını tesciller niteliktedir. Mali disiplin kararlılığımız dün nasılsa bugün de aynı şekilde devam etmektedir. Böylece kamu maliyesi Türkiye ekonomisinin en güçlü çıpası olmaya devam edecektir. Salgın koşullarının belirsizliğinin yaşandığı 2021 yılında da bir yandan vatandaşımıza, esnafımıza, reel sektörümüze ve ihtiyaç duyulan tüm alanlara yönelik desteklerimizi sürdürürken diğer yandan bütçe açığımızı yüzde 3,5’in altında tutarak kamu maliyesi göstergelerinin sürdürülebilirliğine önem veriyoruz.”
Bankacılık sektörünün de oldukça sağlıklı bir duruş sergilediğini anlatan Oktay, öte yandan Merkez Bankasının rezervlerinin son dönemde 35 milyar doların üzerinde bir artışla 126 milyar doları aştığını anımsattı.
Oktay, bir ekonomiyi değerlendirirken sadece bazı göstergeleri göz önünde bulundurup geri kalanını göz ardı etmenin doğru bir yaklaşım olmadığına işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kurlarda son dönemde yaşanan hareketlenmeyi sadece politika faizi çerçevesine bağlamak son derece yanlıştır ve Türkiye’nin büyüme, ihracat, cari denge ve mali disiplinde sahip olduğu başarıyı yok sayma anlamına gelmektedir. Salgının getirdiği olağanüstü koşullarla birlikte sadece Türkiye’de değil, diğer pek çok ülkede de yine politika faizinin enflasyonun altında yer aldığı bir dönemden geçmekteyiz. ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, Güney Kore, Brezilya, Endonezya, Malezya, Hindistan, Macaristan, Polonya ve Rusya gibi birçok ekonomide negatif reel politika faizi uygulanmaktadır. Ayrıca politika faizinin yüksek olduğu dönemlerde de kurlarda hareketlenmeler görülebilmektedir. Son dönemde yaşanan gelişmeleri; doların dünyada güçleniyor olması, para birimimize karşı yapılan spekülatif ve manipülatif hareketler, ülkemizin döviz talebini artıran etmenler çerçevesinde ele almak gerekmektedir.”