Zamanı geldi. Gece yerini gündüze devrediyor. Sessizlik hat safhada. Binaya su basan hidrofor ve komşunun horozundan başka ses yok.
Saksılarımı suladıktan sonra, sabah ve ikindi vakti içtiğim kahvemin, ilkini alarak penceremin önündeki klavyemin başındayım. Buharı dalgalanarak çıkarken kokusuyla birlikte ilk yudumu tattım.
Ardına kadar açık pencerelerimden sabahın serinliği yüzüme vuruyor. Uzaktan köpek havlamaları, kargaların kendi aralarında konuşmalarına, martıların tiz çığlıkları eşlik ediyor.
Camiden çıkıp, ekmeğini alıp evine doğru giden yaşlı amcalara, işyerlerine, okullarına soğuk havanın etkisiyle omuzlarını sıkarak karanlıkta yürüyen, memur ve işçi kardeşlerim eşlik ediyor.
Hepsinin aklında doların hızlı yükselişinin karamsarlığı var. 11 Türk Lirasını geçti. Liranın dolar karşılığı yaklaşık 8 sente kadar düştü. Nasıl geçineceğini düşünüyorlar.
Şehir uyanıyor.
“Kendi ülkemde mülteci olmuşum, 10 yaşından beri çalışıyorum” dedikten sonra polisler tarafından gözaltına alınan vatandaş…
Helalleşeceğim diyenler…
Koltuk uğruna siyaset yapanlar…
İstifa edemeyenler, istifaya zorlananlar…
Ekmek 5 lira olacak diye söylenenler…
Bütçe görüşmesinde 10 bin doları soranlar…
Cevap vermemek için provokatörlük edenler…
Diyenler, söylenenler, soranlar, yapanlar.
Ülkemin insanı kâbusla uyanıyor.
Komşu kisvesi altındaki başkan ellerini ovuşturuyor.
Bizde ise yine başörtü tatavası başladı.
Yurttaş uyandı. Artık yeter.
Siyaset şekli değişmeli, geçmişi deşerek siyaset yapmaktan vaz geçin.
Unutmayın!. Geçmişte kalanlar önünü göremezler.
Türk milleti zekidir. Anladık yakında seçim var.
Ne zaman seçim havasına girilse başörtü konusu gündeme geliyor. Bugünlerde yine dillendirilmeye başladı.
Vitrinlerinize koyduğunuz kadınlar, öldürülüyor.
Saçı açık, kapalı, mine eteğiyle, dekoltesiyle, kafasının dışındaki ile değil içindekileriyle kadınlara önem verin. Koruyun.
Hatalar göz önünde bulundurup, geleceği inşa ederek, farklılıklarınızı bir arada tutarak, merkezinizde demokrasi ve hukukun üstünlüğünün vaz geçilmez olduğu bilinci içinde siyaset yapınız.
Bayanlar ve baylar bu kafaları değiştirince, siyaset yapabilirsiniz.
Bu ülkenin efendisi köylü olduğu gibi patronu da yurttaştır.
Ülke tarıma, sanayiye, bilime yüzünü dönmeli.
Buğdayını üretmeli, ithalattan vaz geçmelidir.
Bilim insanlarının değerini bilmeli, başka ülkelere hizmet etmelerine imkân verilmemelidir.
Tarım, hayvancılık bitirilmemeli, desteklenmelidir.
Nesil kopyala, yapıştır tembelliğinden kurtulmalıdır.
İnsanca yaşayacak, sosyal güvenceler olmalıdır.
Kapitalizme değil, ilim öncelik olmalıdır.
Türk’üz, TÜRK gibi davranmalıyız.
Dışa bağımlılıktan vaz geçip, Türkiye’ye bağımlılığı sağlamalıyız.
Gençlerimizin fikirlerine değer katmalıyız.
Siyaseti, yalan konuşmadan, şantaj yapmadan, tehdit etmeden yapmalıyız.
Şeffaflık ilkemiz, adalet şiarımız olmalıdır.
İstediklerini değil, İstediğimiz kadar vermeliyiz.
Ekonomi, alırken kazanmak, üreterek kar etmektir.
Dünya ülkelerini değil, ülkeler bizi örnek almalıdır.
Hatırlarsınız, Atatürk İran’a uçak hediye etmişti. İran bize şimdi patates satıyor.
Doğu Karadeniz illerimiz patates diyarıdır. Binlerce hektar tarla boş duruyor. Değil İran’a Avrupa’ya patates ihraç ederiz. Değerlendirilmelidir.
Devlet kendi toprağına, yurttaşına küs oolaa-maaz.
Bilinen kesimlere vergi sıfırlamak yerine, köylüyü, çiftçiyi, yurttaşı desteklemek için yeri geldiğinde devler bonkörlük yapılmalıdır. Devlet gücünü bu şekilde göstermelidir.
Faiz haram diyenler, yurttaşını faiz batağına sokmamalıdır.
Bazen bir bardağı bile kaldıracak gücünün kalmadığında fark edersin; ağır olan, bardak değildir, kolun o bardağı hep havada tutma çabasıdır. Devlet o kol olmalıdır.
Hz. Ali, “Dünyadaki en sağır edici ses, acı çeken bir mazlumun suskunluğudur” der.
Eğer o mazlum susma hakkından vaz geçerse, gözü ne komşuyu, ne de başkanı görür.
Bir babanın, çocuğunun gülüşünü satın aldıramıyorsa, o zaman devlet, devlet değildir.