CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Bu ülkenin üzerine düşecek hiçbir gölgeyi kabul etmiyoruz. Emperyal güçlerin bakışını, gölge düşürmesini asla kabul etmiyoruz.” dedi.
Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, Türkiye’nin tarihi günler yaşadığını belirterek, “Her birimizin tek tek sorumluluğu var. Bu ülkenin geleceği konusunda her birimizin sorumluluğu var. Sandığa gidip oy atarken de siyasal iktidarı yargılarken de sorumluluğumuzun bilincinde olmak zorundayız.” diye konuştu.
Bu ülkede herkesin huzur içinde yaşamak istediğini kaydeden Kılıçdaroğlu, “Görüş farklılıklarımız olabilir, kimliklerimiz farklı olabilir, inançlarımız farklı olabilir, yaşam tarzlarımız farklı olabilir ama bu ülkede beraber yaşamak istiyoruz. Birlikte yaşamak istiyoruz. Bu ülkenin üzerine düşecek hiçbir gölgeyi kabul etmiyoruz. Emperyal güçlerin bakışını, gölge düşürmesini asla kabul etmiyoruz.” ifadelerini kullandı.
Pençe-Şimşek Harekat bölgesinde şehit olan Uzman Çavuş Aygün Çakar ve Hakkari Yüksekova’da şehit düşen Haluk Serhat Aldemir’e Allah’tan rahmet dileyen Kılıçdaroğlu, “Şehitlerimizi her zaman her ortamda baş tacı yapmak hepimizin ortak görevidir.” değerlendirmesinde bulundu.
İnançların yoğunlaştığı Ramazan ayında olunduğuna dikkati çeken Kılıçdaroğlu, CHP’li belediyelere “Ramazan ayının ağırlığını dikkate alarak, bulunduğunuz beldede hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesine özen gösteriniz ve mutlaka müdahil olunuz” dediğini anlattı.
CHP’li belediyelerin olduğu yerlerde huzuru egemen kılmak için ellerinden gelen her şeyi belediye başkanlarının yaptığını dile getiren Kılıçdaroğlu, 20-26 Nisan tarihlerinde 847 bin 164 haneye ayni, 221 bin 478 haneye nakdi yardım yapıldığını bildirdi.
Ramazan ayının başından itibaren 1 milyon 578 bin 116 haneye ayni yardım, 498 bin 697 haneye nakdi yardımda bulunulduğunu belirten Kılıçdaroğlu, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın pandemi döneminde tam kapanmayla beraber özel bir çalışma yaptığını ve toplamda 232 bin 351 aileye 100 milyon liralık destek programı açıklandığını dile getirdi.
Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir şey yaşandığını ifade eden Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
“Vatandaşlar daha ucuz ekmek alsınlar diye İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Ümraniye’ye ekmek büfesi koyuyor. Hiç görülmemiş bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz. ‘Burada ucuz ekmek satamazsın’, Niçin?, ‘İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı bunu yapıyor’. Kim yapacak, onun görevi zaten. Sen veremiyorsun, bırak bari o versin. Türkiye böyle bir tabloyla hiç karşılaşmamıştı. Emin olun hayretler içindeyim. Ucuz ekmek gidecek ya, vatandaş ucuz ekmek alacak. Senin sevinmen lazım, yer tahsis etmen lazım. ‘Gelin burada daha ucuz ekmek veriyorsanız, size her türlü imkanı sağlayacağım’ demeniz lazım. Engel oluyorlar. Bir dilim ekmeğe savaş açtılar bunlar. Akıl alacak şey mi ya, bir dilim ekmeğe savaş açıyorsunuz. Tam bir ibret tablosu. Ama bunları aşacağız.”
Kılıçdaroğlu, Kovid-19 ile mücadele için 3 haftalık tam kapanmaya gidileceğini anımsatarak, bunun doğru bir karar olduğunu söyledi.
Bu süreçte kapanmanın yeterli olmayacağını, vatandaşın geçim sorununa çözüm bulunması gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir sosyal program açıklamasını beklediklerini dile getirdi.
Kılıçdaroğlu, “Fakire fukaraya ‘Dışarı çıkma, evde otur.’ dedin. Güzel, haklısın, demen gerekir. İnsanların hayatı her şeyin üstündedir ama o insanların beslenmeye, yaşamaya ihtiyacı var. Sosyal programı bekliyoruz.” diye konuştu.
Bu süre zarfında icra takiplerinin tamamının durdurulmasını isteyen Kılıçdaroğlu, CHP grup başkanvekillerinin bir kanun teklifi hazırladıklarını ve Genel Kurula süratle getirmek istediklerini anlattı. Kılıçdaroğlu, bu yönde bir kanun teklifini iktidarın vermesi durumunda, sorunun çözümü için destekleyeceklerini bildirerek, “Bunu yaparsa Erdoğan’a teşekkür edeceğiz.” ifadesini kullandı.
Kemal Kılıçdaroğlu, geçen haftaki grup toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a turizmcilerin sorunlarını dinlemesi ve kısa çalışma ödeneği konusunda tavsiyede bulunduğunu belirterek, “Erdoğan nihayet dediğimi yaptı, turizmcileri çağırdı, kısa çalışma ödeneğinin süresini de uzattı. Doğruya teşekkür etmek de benim görevimdir. Özellikle AK Parti’ye oy veren kardeşlerimin duymasını isterim, doğrunun her zaman yanında ve arkasındayız, yanlış olduğu zaman da eleştiririz.” sözlerine yer verdi.
Karadenizlilerin yiğit olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, “Rize İkizdere’de Cevizli köyü bir eylem içinde. ‘Köyümüzün taşını, toprağını, ağacını vermeyiz. köyümüzü ranta teslim etmeyiz.’ diyorlar. Buradan o köylü kardeşlerimizin tümüne sevgilerimizi ve saygılarımızı gönderiyoruz.” dedi.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, 1915 olaylarına ilişkin ABD Başkanı Joe Biden’in açıklamalarını anımsatarak, Biden’in açıklamasında “Soykırım” ifadesine yer vereceğine yönelik haberlerin ardından partisinin Washington Temsilcisi’ni arayarak teyit ettiğini ve 22 Nisan’da bu konuda bir açıklama yaptığını anlattı.
Söz konusu açıklamasında, Biden’in bu ifadeye yer vermesinin doğru olmayacağını ve iki ülke arasında onarılmaz hasarlara yol açacağını ifade ettiğini belirten Kılıçdaroğlu, bu işin siyasetçilerin değil, tarihçilerin görevi olması gerektiğini anlattığını aktardı.
Kılıçdaroğlu, “Parti Sözcümüz, yaptığı konuşmalarda aynı şekilde bizim söylediklerimize vurgu yaptı ve dillendirdi. Biden açıklama yaptı ve ‘soykırım’ sözcüğünü iki kez kullandı. Bu Türkiye açısından çok büyük bir talihsizlik. Bugüne kadar pek çok iktidar geldi gitti ama hiçbir ABD Başkanı 1915 olaylarını bir ‘soykırım’ olarak tanımlamadı.” diye konuştu.
1915 olaylarının Türkler ve Ermeniler arasında ciddi travmalara yol açtığını söyleyen Kılıçdaroğlu, Birinci Dünya Savaşı ve Osmanlı Devleti’nin dağılma sürecinde çok sayıda insanın yaşamını yitirdiğini anımsattı. Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Siyasetçilere düşen görev, geçmişin acılarını bugün siyasi malzeme konusu yapmamalarıdır. Siyasilere düşen görev, tarihin derinliklerinden ders çıkararak, geleceği barış ve kardeşlik üzerine inşa etmektir. Eğer bunu yaparsanız gerçek anlamda bir politikacı olursunuz. 1915 olayları acıdır, gerekirse incelenmelidir. Kimler yapmalı bu görevi? Politikacılar değil tarihçiler yapmalı. Türkiye bu konuda her zaman hazır olduğunu ifade etti, ‘Arşivlerimizi açıyoruz, tarihçiler gelsin baksınlar.’ dedi. Ama Ermenistan da arşivlerini açsın, böylece tarihçiler gerçek bilgilere ulaşsınlar. Kini ve öfkeyi siyasetin malzemesi yaptığınız takdirde, gelecek kuşaklara kini ve öfkeyi taşırsınız. Oysa siyasetçi, kini ve öfkeyi günlük sıcak politikaya malzeme etmemeli.”
Kılıçdaroğlu, 1915 olaylarını tartışmanın tarihçilerin görevi olduğunu vurgulayarak, 19 Mayıs 1985 tarihli New York Times ve Washington Post gazetelerinin Biden’a gösterilmesi halinde kendisinin böyle bir açıklama yapmayabileceğini söyledi.
Söz konusu gazetelerde, ABD’nin ve dünyanın çok önemli tarihçilerinin “1915 olaylarının bir soykırım olarak görülmeyeceğini, adlandırılmayacağını” ilan ettiklerini aktaran Kılıçdaroğlu, “Ama o zaman bir devlet, bir başbakan, bir dışişleri bürokrasisi vardı, el birliğiyle bütün dünyaya bunu anlatıyorlardı; ‘Evet burada acı olaylar, tarihçiler incelesin ama bunu, bugünün siyasetine malzeme etmek doğru değildir.’ diye. Özellikle Azerbaycan’ın işgal edilen topraklarını yeniden kazanması, Azerbaycan-Ermenistan arasındaki ilişkilerin düzelmesi, Türkiye-Ermenistan arasındaki ilişkilerin düzelmesi konusunda önemli adımlar atılması gerekirken tam tersi bir tabloyla Türkiye karşı karşıya kaldı. Beceriksiz bir yönetimin Türkiye’yi getirdiği noktadır bu.” ifadelerini kullandı.
ABD Başkanı Biden’ın açıklamasından üç gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisine cevap verdiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
“Ama Erdoğan’ın trolleri ‘Ey Kılıçdaroğlu ne diyeceksin?’ diye ha bire sosyal medyayı kullanıyorlardı. Bekliyorlardı, ‘Erdoğan bir dünya lideri, bir aslan. Erdoğan çıkacak bir kükreyecek ki, herkes duyacak bu kükremeyi.’ Erdoğan konuştu, bırakın aslanı, kedi gibi bir miyavlama sesi geldi. Acı ama bir gerçek. Kendi ülkesinin çıkarlarını savunmaktan aciz olan bir kişiyle karşı karşıyayız. Acaba biraz sert konuşursam başıma bir şeyler gelir mi? Türkiye yönetilmiyor, savruluyor. Kendi ülkesinin çıkarlarını savunmaktan aciz bir yönetimle karşı karşıyayız. Eğer Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yöneten bir kişi, kendi ülkesinin çıkarlarını kararlılıkla savunmadığı takdirde, o devlet yönetilmiyor demektir.”
Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye ve ABD arasında tarih boyunca inişli çıkışlı dış politika yaşandığını belirterek, buna örnek olayları sıraladı.
Türkiye’de, ABD ile ilişkilerdeki bu sürece rağmen, geçmişte kararlı yönetimler bulunduğunu belirten Kılıçdaroğlu, “Bütün olaylar olurken bile hiçbir ABD Başkanı kalkıp 1915 olaylarını bir ‘soykırım’ olarak tanımlamadı. Türkiye’nin kuruluşundan bu yana, 1915 olaylarını ABD’deki hiçbir başkan ‘soykırım’ olarak tanımlamazken, neden şimdi tanımladı? Bu soru önemli, asıl sorulması gereken soru bu. Biden’a kızmanın bir alemi yok, o kendi iç politikasının gereğini yapıyor.” diye konuştu.
“İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batıracaksın” atasözünü anımsatan Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin kuruluşundan bu yana “Yurtta barış, dünyada barış” ana ekseninde bir dış politika izlediğini anlattı.
Bu kapsamda, ülkelere eşitlik ilkesi çerçevesinde bakıldığını, karşılıklı hak ve çıkarlara saygı duyulduğunu, uyuşmazlıklarda tehdit değil diyalog yönteminin kullanıldığını, başka ülkelerin iç işlerine karışılmaması ilkesinin geçerli olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, “Bu ilkelerin tümü terk edildi.” dedi.
Kılıçdaroğlu, dış politikanın asla iç politika malzemesi yapılmaması gerektiğine işaret ederek, “Eğer dış politikayı iç politikanın malzemesi haline getirirseniz, gelir böyle duvara çarparsınız ve sesiniz çıkmaz. Aslanken kedi konumuna düşmüş, bütün dünyada rezil olmuş olursunuz.” ifadelerini kullandı.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, dış politikanın milli olması gerektiğini dile getirerek, bu bağlamda önceki dönemlerde muhalefet partilerinin dış politikadaki bütün gelişmeler konusunda belli aralıklarla bilgilendirilirken AK Parti döneminde bunun terk edildiğini söyledi.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Arap dünyasının iç işlerine karışmayacaksınız” şeklinde vasiyette bulunduğunu aktaran Kılıçdaroğlu, “Orta Doğu politikasında ülkelerin içişlerine karıştık, müdahale ettik. Böylece Orta Doğu’da Arap dünyasındaki devletlerin iç işlerine karışmama ilkesini terk ettik” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin, 8 yıl süren İran-Irak savaşında tarafsız kalmayı başardığını ve savaşın bir an önce sona ermesi yönündeki temennisini ilettiğini anlatan Kılıçdaroğlu, “Ne Irak ne İran, Türkiye’yi rahatsız edecek hiçbir söylemde bulunmadı. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuranlar tarihi, neyin ne olduğunu çok iyi biliyorlardı. Eğer siz kendi ülkenizin tarihi bilmezseniz, günlük söylemler geliştirirseniz, ‘Şu cümleyi kurarsam çok büyük oy alırım.’ kaygısıyla hareket ederseniz Türkiye’yi bu noktaya getirmiş olursunuz.” değerlendirmesinde bulundu.
Dış politikanın ayrı bir dili olduğuna işaret eden Kılıçdaroğlu, bu konuda konuşacak liderlerin boğazlarının dokuz boğum olması, ağızlarından çıkacak her kelimeyi ölçmeleri ve tartmaları gerektiğini söyledi.
Türkiye’nin, dış politikada bürokrasiyi tamamen devre dışı bıraktığını savunan Kılıçdaroğlu, yapılan hataların toplumların belleğinde yerleştiğine dikkati çekti. Bu bağlamda Türkiye’nin, BM’de, Cezayir’in bağımsızlığına “ret” oyu verdiğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, “Aradan yıllar geçti, Cezayir bağımsızlığını kazandı. Özal gittiğinde Cezayir halkından özür diledi. ‘Dış politika ulusların hafızasında kalıcı travmalar yaratsın.’ diyorsanız böyle politika yapacaksınız, ‘Yaratmasın.’ diyorsanız Mustafa Kemal ve arkadaşlarının öngördüğü politikayı yapacaksınız. Bunlar dünyadan bir haberler.” ifadelerini kullandı.
Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, devleti “Şahsım hükümeti, aile şirketi” şeklinde yönettiğini öne sürerek, şöyle devam etti:
“83 milyonu, kendi partisi de dahil olmak üzere partileri yok sayıyor. ‘Şahsım hükümeti, şahsıma ait’ diyor. Nereye taşıdı bu bizi? Bu, bizi ‘Yurtta barış, dünyadan barış’tan çıkardı, İhvan endeksli bir dış politikayı Türkiye’ye getirdi. Orta Doğu’da var olan bir siyasal partinin ideolojisini 21. yüzyılın Türkiye’sinde dış politikanın ana unsuru haline getirdi. Mazlumlara örnek olan, İslam dünyasına örnek olan, bağımsızlık savaşı, Milli Kurtuluş Savaşı veren biziz, sen bütün bunları çöp sepetine atıyorsun, gidiyorsun İhvan’a ‘Senin dış politikanı aynen destekliyorum, bizim dış politika da İhvan endeksli olacak.’ diyorsun. Bu, Türkiye’nin itibar kaybı demektir.”
İktidarın, Dışişleri Bakanlığının namuslu bürokratlarını “monşer” diye aşağıladığını iddia eden Kılıçdaroğlu, “Öyle ya, onların hiçbirisi sucuk fabrikasında muhasebecilik yapmamıştı. Bu her şeyi biliyor, şahsı zaten. Devlet de ona ait.” sözlerini sarf etti.
Dışişleri Bakanlığının bürokrasisinin tamamen devre dışı bırakıldığını da savunan Kılıçdaroğlu, “Dış politikayla yakından uzaktan hiçbir ilgisi olmayan, eski milletvekilleri, rüşvetçilerin tamamını getirdi, büyükelçi yaptı. Akıl lazım biraz, akıl. Rüşvetçiden büyükelçi olur mu? Adam rüşvet almış, belli, defalarca söyledim. Bu kişiyi başka bir ülkeye gönderiyorsunuz, arabasında Türkiye Cumhuriyeti bayrağı var. Çifte vatandaşlığa sahip olanlar bile büyükelçi atandı. Bir dönem Türkiye’nin çıkarlarını korumak için karı kocayı bile aynı yere vermezlerdi Dışişleri Bakanlığında. Eski milletvekilleri, tapon malların tamamını getirdiler büyükelçi yaptılar. Akıl alacak şey değil.” ifadelerini kullandı.
Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, Türkiye Dışişleri Bakanının kim olduğu sorusunu yönelterek, bu alanda herkesin konuştuğunu savundu.
Kemal Kılıçdaroğlu, “Dışişleri Bakanın kim? Mevlüt Çavuşoğlu mu? Zurnanın son deliği. İbrahim Kalın mı? Arada bir konuşuyor, sanki dışişleri sözcüsü. Hulusi Akar mı? Bazen şöyle bazen böyle. Fahrettin Altun mu en yetkin kişi? Bunların tamamı konuşuyor. Konuşmayan, Dışişlerinin bürokrasisi. Konuşturmuyorlar onları. Türkiye’nin bu denli bir itibar kaybına uğramasının temelinde Türkiye’nin yönetilmemesi geliyor. Akılla yönetilmiyor, önyargıyla yönetiliyor; ‘ben kralım, tek başıma yönetirim Türkiye’yi, her şeyi biliyorum’. Böyle bir havaya girdiğiniz andan itibaren o ülke kaybeder. Nitekim, Türkiye kaybediyor.” diye konuştu.
Dışişlerinin şahsileştirildiğini öne süren Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Şöyle diyordu Erdoğan: ‘İngiltere, Fransa, Almanya ve şahsım dörtlü bir zirve yaptık. ‘Türkiye’ yok. Lafa bakın, ego patlamasına bakın, şu kibre bakın. Bunlar dış politikayı bilir mi? Tarihsel derinliğini bilirler mi acaba? Bir büyükelçi olmanın hangi süreçlerden geçtiğini acaba bunlar bilirler mi? Bol maaş alacaklar, altlarında arabası olacak, bayrakları taşıyacaklar, ne kadar üçkağıtçı adam varsa büyükelçi tayin edeceksin, sonra diyeceksin ki ‘Türkiye Cumhuriyeti büyük devlettir.’ Bu, ‘şahsım hükümetinin’ başımıza açtığı belalardan biri.”
Türkiye’nin dış politikada eksen kayması yaşandığını iddia eden Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
“Yurtta barış, dünyada barış ekseninden, İhvan eksenine kayan bir dış politika oldu. Bu eksen kayması, Türkiye’nin başını belaya soktu. Başka bir ülkenin iç işlerine karışmayacaktık, her ülkenin iç işlerine karıştık. Kendi ülkesini değil, başka ülkeleri adam etmeye kalkıyor. Sen önce kendi ülkeni büyüt, kalkındır, işsizliği önle, saygınlık kazandır, zaten diğer ülkeler seni örnek alırlar. Sen bunu yapmıyorsun; İhvan neyi öngörmüşse, aynı politikayı dışarıda uyguluyorsun.
Kadim dostumuz, Mısır ile aramızı bozdu. Mısır’ın terörist ilan ettiği kişileri, İstanbul’a getirdi, imkanlar sağladı, televizyon kurdurdu, radyo kurdurdu, ‘Mısır’ın aleyhine yayın yapın’ diye. ‘Yanlış yapıyorsun’ dedik. Sen Mısır’ın önemini bilmiyor musun? Bilmiyor, çünkü tarih bilmiyor. Mısır’ın terörist olarak kabul ettiklerini getirdi, Türkiye’de ağırladı. Peki bölücü terör örgütlerini bir başka ülke oturup ağırladığında biz hep beraber itiraz etmiyor muyuz? Bu kadar beceriksiz, dünyadan bu kadar habersiz, tarihinden bu kadar habersiz ilk kez bir kişiyi görüyorum. El-Ezher Üniversitesi, Mısır için çok değerli. Bu üniversitenin yöneticilerine söylemediği kötü laf kalmadı.
Suriye’deki iç çatışmalar… Ne işin vardı kardeşim senin orada? Bir gün önce dost dediğine, 180 derece dönüp ertesi gün, ‘Düşman ilan ediyorum’. Sende devlet bilinci, söylem bilinci, ahlak yok mu? Türkiye Cumhuriyeti devletini yöneten kişi, emperyal güçlerin oyuncağı olursa bu noktaya geliriz işte. Suriye’de 600 bin kişi hayatını kaybetti. 3 milyon 655 bin kişi Türkiye’ye iltica etti. 24 saatte Emevi Camii’nde namaz kılacaklardı, Süleyman Şah Türbesi’ni kaçırdılar. Bahçeli’ye de söyleyin, kendi bayrağını indirip, kendi toprağından kaçanlara ne zamandan beri milliyetçi deniyor, benim bildiğim onlar vatan hainidir. İdlib’de 33 askerimiz şehit edildi, hesabını soramadılar. Koşa koşa Moskova’ya gittiler, dakikalarca kapıda beklediler. Bu ülkenin itibarını, saygınlığını ayaklar altına nasıl alıyorsunuz? Koltukları uğruna, paraları uğruna vazgeçmeyecekleri hiçbir değerleri yoktur. Bunların bu ülkeye verecekleri toplu iğne ucu kadar fayda yoktur.”
Avrupa Birliğine tam üyelik için yola çıkıldığını ancak şimdi Türkiye’nin totaliter bir ülke olarak tanımlandığını savunan Kılıçdaroğlu, “Öyle bir noktaya geldik ki yabancı bir devletin başkanı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir numaralı koltuğunda oturan adama ‘aptal olma’ diyor, tık yok. Buna en büyük desteği veren de sözde milliyetçi geçinen Bahçeli. Nasıl olur bu? İtiraz etmesi lazım. ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni aşağılayamazsın’ demesi lazım. Bir de kalktı, Trump bir daha seçilsin diye gidip seçim kampanyasına destek verdiler.” ifadesini kullandı.
Kılıçdaroğlu, AK Parti iktidarları döneminde Lozan’a göre silahtan arındırılması gereken Ege Adaları’nın silahlandırıldığını, adamların gelip orduyu burada teftiş de ettiğini söyledi.
Yunanistan Dışişleri Bakanının, Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile yaptığı basın toplantısında Türkiye’ye meydan okuduğunu öne süren Kılıçdaroğlu, “Düne kadar kimsenin yüreği yetmezdi. Benim ağırıma gidiyor. O saygın, o güçlü Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ne hale getirdiler.” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun oğlu İstanbul’a “Konstantinopol” dediği için tepki gösterdiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, “Biden ne dedi? Bahçeli’ye soruyorum… Sen ne diyorsun? Senin partinin önünde ‘milliyetçi’ yazıyor.” görüşünü paylaştı.
AK Parti ve MHP seçmenine seslenen Kılıçdaroğlu, “Bu söylediklerimin içinde, çıkıp, şu cümle yanlıştır diyorsanız herkesten özür dileyeceğim. Söylediklerimin tamamı doğruysa, senin de sorumluluğun var. Bu ülke sadece benim değil, 84 milyonun ülkesidir, bu ülkeye hepimiz sahip çıkmak zorundayız.” dedi.