Haberin Yıldızı-
BİR İNTİHALCİ PROFESÖRÜ REKTÖRLÜK KOLTUĞUNA OTURTMAK İÇİN BU KADAR GENCE ZULÜM YAPMAYA DEĞER Mİ?
Sayın Cumhurbaşkanı’nın Boğaziçi üniversitesi konusundaki sözlerini duydum. Bu rektörün orada Boğaziçi üniversitesi kifayetsiz olduğunu, intihal yapan bir profesörün Boğaziçi Üniversite rektörü olamayacağını söyleyen öğrencileri terörist olarak vurgulama, Sayın Cumhurbaşkanı. Bu çocuklar terörist değil. Bu çocuklar bizim ve bu çocuklar bizim geleceğimiz. Gençler hep gözleri ileride, başları da hep yukarıda olacak. Sayın Meral Akşener’in de dediği gibi, Boğaziçi Üniversitesi’nin dövüşten ve kavgadan uzak bir geleneği vardı, Ak Parti iktidarı onu da yerle bir etti.
Buradan Boğaziçili gençlerimize sesleniyorum; Demokratik tepkilerini ortaya koyarken, tuzaklara gelmemeli, haklıyken haksız duruma düşmemeli, farklı hesaplar peşinde olanlara karşı dikkatli olmalılar.
Şimdi sormak istiyorum: Bir intihalci profesörü rektörlük koltuğuna oturtmak için bu kadar gence zulüm yapmaya değer mi? Devlet aklı, vatandaşının yanında olmayı, gencinin güvendiği dağ olmayı gerektirir. Gelin onlara devletin şefkati ile davranın. Hem siz kazanırsınız, hem gençler, hem de ülke kazanır. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki olayların nedenini gölgelemeye çalışmayın. Mesele; kifayetsiz, intihalci kayyum rektördür. O rektör görevi iade etse, o gençlerin ve orada görev yapan öğretim üyelerinin bir sıkıntısı kalmayacak. Gençlere düşmanlık etmekten vazgeçin. Sevin onları.
AK PARTİ BOĞAZİÇİ OLAYLARININ BÜYÜMESİNİ, GEZİ BENZERİ TOPLUMSAL OLAYLARA DÖNÜŞMESİNİ İSTİYOR
İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu katıldığı bir televizyon programında bazı açıklamalarda bulundu. Boğaziçi tartışması konusunda “Türkiye ayağa kalksa izin vermem” dedi. AK Parti Boğaziçi olaylarının büyümesini, Gezi benzeri toplumsal olaylara dönüşmesini istiyor ve bunun için kışkırtıyor.
AK Parti’nin Gezi olaylarında da daha önce kurduğu bu oyuna düşmemek gerekir. Ak Parti yeni anayasa öncesi toplumsal tansiyonu yakın zamanda sokağa taşımak istiyor.
Soylu bir laf daha etti, “Rektör seçimleri de demokratik olmak zorunda değil” dedi. Siyasi otorite, üniversite yönetimlerini, toplumdaki diğer güç odaklarını akademik özgürlüklere saygı göstermeye davet etmelidir. Sıhhatli bir yükseköğretim sisteminin üniversitelerin kurumsal özerkliği üzerine inşa edilebilir. İktidarda böyle bir anlayış var mı? İktidarın eğitim ve kültür alanlarındaki başarısızlığının sebebi de buradadır. Hatta Türkiye son on yılda atıf indekslerine giren akademik yayınlarda İran’ın gerisinde kaldı. Akademik gelenekleri ve kurum kültürü teşekkül etmiş köklü üniversitelerimizin sayısı azdır. Bunları göz bebeğimiz gibi korumak, müdahale etmemek, aksine teşvik etmek ve desteklemek gerekir.
AK PARTİ BÖYLE KONGRE YAPABİLİYORSA, 20-30 KİŞİNİN GİDECEĞİ LOKANTALAR NEDEN KAPALI?
Sayın Cumhurbaşkanı, kongrelerde gördüğü kalabalık için şu ifadeleri kullandı; “Şu anda şu kapalı salonlarda Adana’da, Antalya’da, Bursa’da, Muğla’da bu salgına rağmen tıklım tıklım bu salonları haftanın başında oralarda buluşmayı sağladığınız için çok teşekkür ediyorum.”
Ak Parti böyle kongre yapabiliyorsa, 20-30 kişinin gideceği lokantalar neden kapalı? Virüs; pide, kebap, çorba seviyor da bilimin mi haberi yok bundan. Bütün tedbirler korona virüs salgınının yayılımını önlemeye yönelik. Bu tedbirlerden fiili olarak muaf olan sadece AK Parti kongreleri.
SOKAĞIN ENFLASYONU AÇIKLANANDAN DAHA YÜKSEK
Bugün açıklanan enflasyon rakamlarına göre; Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) 2021 yılı Ocak ayında bir önceki aya göre yüzde 1,68, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 14,97 arttı. Ama her zaman söylüyoruz sokağın enflasyonu açıklanandan daha yüksek.
Ekonominin kötü olduğuna dair düşüncelerimizi ve kaygılarımızı her zaman dile getiriyoruz. Esnafı, vatandaşı gezdiğimizde yanılmadığımızı çok net biçimde görüyoruz. Tablo vahim. Esnaf kan ağlıyor. Siz yeni anayasa değişikliği ile gündemi değiştirmeye çalışırken, pandemi nedeniyle 11 aydır işsiz olan 2 çocuk babası Erdem Topuz’un intiharından haberiniz oldu mu? Vatandaş da Türkiye’nin en önemli sorununun ekonomi ve işsizlik olduğunu söylüyor. Geçim sıkıntısı, ekonomik kriz ve işsizlik anketlere de yansıdı.
Yapılan son araştırmaya göre, Ocak ayına ilişkin yapılan anket, ekonomiye ilişkin kaygı verici sonuçlar ortaya koydu. Toplumun yüzde 64’ü borçlu olduğunu, yüzde 90’ı da borcunu ödemekte zorlandığını bildirdi.Ankete göre, Türkiye’nin yüzde 25’i şimdilik işe gitmeye devam ediyor, yüzde 16’sı ise pandemiyle beraber işsiz kaldı, yüzde 10’unun ise maaşı düşürüldü, yani ölümü gösterip sıtmaya razı edildiler.
2020 yılında pandemi nedeniyle bozulan ekonomiye bağlı olarak gelir kaybı yaşayan vatandaş, yeni yılda da yapılan zamlardan darbe yedi. 2021 yılının ocak ayında elektrik, doğalgaz, köprü, otoyol ve gıda fiyatlarında yaşanan artış vatandaşları kara kara düşündürüyor.Gıda fiyatlarındaki artışa şeker de katıldı. Doğalgaz iki defa zamlandı, elektrik yüzde 6 arttı. Ocak ayında gıda fiyatları tartışması zirve yaptı, köprü ve otoyollara da büyük zamlar geldi. Vatandaşlar yeni yılın ilk gününe elektriğe gelen yüzde 6 zamla uyandı. Kamuoyunda ‘deprem vergisi’ olarak bilinen Özel İletişim Vergisi’ne de zam geldi. Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile bu oran yüzde 10’a çıkarıldı.
Yaşadığımız her depremin ardından hep aynı soru gündeme geliyor. Toplanan Deprem Vergileri ne oldu? Bu paralar nerede? 1999’da geçici olarak alınmaya başlanan, 2002 yılında kalıcı hale getirilen deprem vergilerini aslında hiç unutmadık. Ve hala aynı soruyu sormaya devam ediyoruz. Bu paraların akıbetini bilen yok. 22 yıldır, cep telefonu, internet, bankacılık işlemleri, Spor Toto, Milli Piyango, uçak biletleri, gümrük ve pasaport işlemleri gibi birçok konuda deprem vergisi ödüyoruz. Bu paralar ile binaların güçlendirilmesi ve tüm Türkiye’de deprem güvenliğinin sağlanması gerekiyordu.
Dönemin Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek, yaptığı açıklamada deprem vergilerinin sağlık, eğitim ve duble yollar için harcandığını açıklamış, Merhum Kemal Unakıtan’ın “Bu vergiler zaten deprem nedeniyle getirilmemişti. Öyle olsaydı depremzedeye verilirdi” sözleri de basında yer almıştı. Hatta Sayın Naci Bostancı da Deprem vergileri adı altında bunlar toplanacak ve depreme gönderilecek gibi bir düzenleme söz konusu değil ifadelerini kullanmıştı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, 2020 Şubat ayında başında, 17 yılda toplanan deprem vergilerinin tutarının 147 milyar TL olduğunu açıkladı. “Deprem vergilerini ne yaptınız?” diye sorunca “Okul yaptık, yol yaptık” diyorlar. “Okul, yol yapmak için topladığınız 2 Trilyon Dolar vergiyi ne yaptınız?” Sadece ve sadece 5 müteahhide aktardılar başkada hiçbirşey yapmadılar.
Kış mevsiminin ortasında, doğalgaz kullanımının arttığı şu günlerde fiyatlara bir zam daha yapıldı. Otoyol ve köprü geçiş ücretlerine ortalama yaklaşık yüzde 25 oranında zam yapılmıştı. Yap-işlet devret modeli ile yapılan geçiş garantili Avrasya Tüneli’nin geçiş ücretine 1 Şubat itibarıyla büyük zam geldi. Yüzde 26’lık fiyat artışıyla otomobiller için Avrasya Tüneli tek yön geçiş ücreti 46 lira, minibüsler için ise 69 lira oldu. Sayın Cumhurbaşkanı, gıda fiyatlarındaki fahiş artış nedeniyle marketçilere müdahale ederken bir ara da Avrasya tüneline de el atsa keşke.
2002 YILINDAKİ KRİZ ORTAMINDA ZAMLARLA GELDİLER. 2021 YILINDA ZAMLARLA GİDECEKLER.
Yılbaşında memur ve emeklilere yapılan zamlar diğer zamların çok çok altında kaldı. Memurlara yüzde 7,36, SSK ve BAĞKUR emekli maaşlarına, işçi, esnaf ve çiftçi emeklilerinin maaşlarına da yüzde 8,36 zam yapıldı. Artan hayat pahalılığı Türkiye’nin her yerinde hissediliyor. Artık vatandaş dış güçler, üst akıl masallarına kanmıyor. İktidar da bunun farkında. Her zam İktidarın ve ortağının oylarını aşağıya çekiyor. Kendi sonlarını getiriyorlar. Çünkü tencerenin kaynamadığı, yoksulluk intiharlarının arttığı bir ülkeyi yönetemezsiniz. 2002 yılındaki kriz ortamında zamlarla geldiler. 2021 yılında zamlarla gidecekler. Götüren de tencere olacaktır, tencereyle gidecekler çünkü vatandaşın tenceresi kaynamıyor.
KUYRUKLAR ÜLKESİ OLDUK
Tanzim çadırlarını hepiniz hatırlıyorsunuz. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti’ni manava çeviren iktidarın çözüm diye sunduğu rezaletten başka bir şey değildi. Kendi milletini soğan – patates için kuyruklara sokan, 2 kamyon patatese terör örgütü muamelesi çeken bir iktidar vatandaşa yokluktan başka bir şey sunamaz. Pandemi başladığından beri İktidarı defalarca uyardık. Dünya içine kapanıyor, para verseniz de gıda ürünleri ithal edemeyeceksiniz dedik. Nisan ayından itibaren Türkiye temel gıdaya erişim konusunda ciddi sorun yaşayacaktır.
Rus buğday çiftçisi İvan’a kazandırana kadar; Mehmet Abi’ye, Hasan Amca’ya kazandırın, yüksek sübvansiyonlar verin, üretimi arttırın dedik. Patates mümessili Tarım Bakanı ise yağ gibi üste çıkarak, Panik yok, ithalat var dedi.
Artık ürün yok, kuyruk var. Ucuz ekmek kuyruğu, Ucuz elma kuyruğu, Ucuz karnabahar kuyruğu, Bedava yumurta kuyruğu. Geldiğimiz noktada yağ kuyrukları artık uzak görünmüyor. Bunu aşmak için tanzim çadırı kadar akıl ve izandan yoksun bir yöntem de bulmuşlar. Buldukları yöntem, 1840 yılından beri var olan PTT’yi markete çevirmek. PTT yağ satacakmış. Türk Telekom da bal satsın. Garip gureba fakr-u zaruret içerisinde, Saray ve avanesinin bir eli yağda, bir eli balda olsun.
Banka kumaş mı satar deyip Sümerbank’ı kapattılar, şimdi PTT’ye yağ sattırıyorlar. Ben size bir şey söyleyeyim mi? Bunların Şakülü kaymış. Bugün yağ satan PTT, bu anlayışla yarın mercimek nohutta satar. Çünkü bu iktidar tarımı öylesine bitirme noktasına getirdi ki Türk mutfağının olmazsa olmazlarından mercimek bile ithalata bağlı. 18 yıldır ülkeyi yöneten iktidarın ülkeyi sürüklediği noktada yokluk ve kıtlık artık çok yakın.
Rusya buğdayını kendine saklıyor. İhraç edilmesine ağır vergiler getirdi. Kısaca kendi tüccarına satamazsın diyor. Bu gidişle en temel gıda maddeleri bile yakın zaman içinde kara borsaya düşer, fiyatlar yükselir. Ak Parti’den ve diğer ortağından kurtulana kadar o zengin Türk mutfağı en fakir dönemini yaşar. Çünkü dünyada gıdaya erişim giderek zorlaşıyor. Pandemiyle birlikte gıda, artık bir ticaret unsuru değil, milli güvenlik unsuru haline geldi.
Bu sorun ortadayken 83 milyon nüfuslu, özellikle genç nüfusuyla beraber daha çok tüketen bir ülkeyi doyuramazsınız. Tarıma sübvansiyon çözümü Türkiye’de şehirlerdeki istihdam eksikliğine de çözüm olacak. Her tarla bir fabrikadır. Bir fabrikanın üretime geçmesi asgari 4 senedir. Bugün karar verirseniz seneye sizin ürününüz ambarda. Karar vereceksiniz. Ben mazotu ve gübreni sana bu şekilde sübvanse ediyorum, tohumunu veriyorum. Malını da 1’e değil 1.5’e alıyorum. İnsanlar deli gibi köyüne koşar. Türkiye’nin şehirlerde toplumsal bir sorun haline gelen istihdam sorununa da bir çözüm bulunmuş olur.
TÜRKİYE’NİN BEREKETİNİ KAÇIRAN TEK UNSUR AK PARTİ VE YANDAŞ MÜTEAHHİTLERİDİR
Bu konu, Patates mümessili bir Tarım Bakanı’nın yapacağı bir iş değil. Ciddi anlamda masaya yatırıp yerli ve milli duygularla bu konuda plan yapan bir adam önümüzdeki senelerde tarım sorununu çözer.
İktidarın yapması geren tek bir yol var. O da Türk çiftçisine yüksek sübvansiyonlar ve alım garantisi vererek üretimi arttırmak. Ekilmeyen tek bir toprak parçası kalmamalı. Bu bereketli topraklar ithal ürünlere mahkum değil. Burası zaten bereketin kendisi.
Saray, milletini doyurmanın yolunu arayana kadar, yandaşlarını doyurmanın derdinde. Bu iktidar artık ne tarımda ne de başka bir konuda Türkiye’ye çözüm üretemez. Haramın olduğu yerde bereket olmaz. Bu ülkenin kasasına bir el uzandı o yüzden bereketi kaçtı.
AK PARTİNİN BİR SONRAKİ HAMLESİ, YAYLALARI TOKİ ELİYLE TALAN ETMEK
AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla Amasya, Bolu ve Trabzon’da 15 yaylanın statüsü kaldırıldı. Kararla birlikte yayla alanı olmaktan çıkarılan yerler imara açılabilecek. 2013 yılında bu alanlar orman iken yayla statüsü getirildi. AK Partinin bir sonraki hamlesi, buralarda kentsel dönüşüme giderek, yaylaları TOKİ eliyle talan etmek. Bu da yandaş müteahhitlerin cebini dolduracak. Bu yeşil alanlar bir süredir Körfez ülkelerinin başta Katar olmak üzere ağzını sulandırıyor. Bu noktada İktidar’a şunu söylemek istiyorum; Sizler hakikaten doğaya düşmansınız, insana, ağaca, hayvana, varlığını devam ettirme çabası içindeki her canlıya düşmansınız. Kendinizi iktidar olana dek nasıl sakladınız? Nasıl anlayamadık biz sizleri?
UYGUR TÜRKÜ GENÇ KIZIMIZI TERÖRİST İLAN ETTİLER
Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener, grup toplantımızda Uygur Türklerine çektirilen bu eza ve cefayı kamuoyunun gündemine taşıyarak, İYİ Parti’nin Çin zulmüne karşı duruşunu ortaya koymuştur.
Genel Başkan’ımız tarafından kürsüde, üç yıldır ailesinden haber alamayan, annesine babasına kardeşlerine ulaşamayan bir Uygur Türkü genç kızımız Nursiman Abdurraşid’ı konuşturdu. Piyanoda do sesine bastıktan sonra gelecek sesi beklersiniz bizim de beklediğimiz ses geldi kızımızı hemen terörist ilan ettiler. Kimdi bu do sesi? İktidarın minnacık ortağından geldi, bu kız terörist dediler. Aynı zamanda Dışişleri Bakanı da Çin’in haklarını Türkiye’de savunmak bizim işimiz dedi. Çin’in aleyhine yapılan her türlü yayına engel olmak da bizim işimiz dedi. Bir tarafta yerli ve milli olmakla övüneceksiniz diğer yandan hemen yanı başınızda kardeşlerinizin Müslüman Türklerin yaşadığı Doğu Türkistan’daki zulme sessiz kalacaksınız bu ikisi birarada olmuyor.
TRT kızımız konuşurken sesini kesmişti. Oysaki aynı TRT, terörist başının kırmızı bültenle aranan kardeşi Osman Öcalan ile yapılan röportajı kesintisiz yayınlamıştı. TRT’nin başındaki de ne yerlidir ne milli. Nepotizmin en büyük örneği TRT’nin başındaki arkadaşıdır.
Lafa geldi mi en büyük Türk, en has Müslüman sizlersiniz ancak “Müslüman Türküm” dediği için, zulüm gören kardeşlerimizi duymuyor, haklarını savunma konusunda ortaya bir irade dahi koyamıyorsunuz.
TÜRKİYE’NİN BAŞINA DAHA BÜYÜK BİR BELA GETİRECEK YENİ BİR DÜZENLEMEYE HAZIRLANIYORLAR
Yeni anayasadan ne anlıyorsunuz? Benim torunumuz bunlar galiba denizi tükettiler yeni bir şey uydurmaya çalışıyorlar. Yeni Anayasa konusunda ne yapacaklarını bilmiyoruz ama bildiğimiz bir şey var ellerinde hiçbirşey kalmadı. Yeni anayasa ile toplumu oyalamaya çalışacaklar. 2010’da bir anayasa yaptınız bunu değiştirmeyin dedik, hayır dediler onu yaptılar nitekim 15 Temmuz geldi. 2017’de yeni bir anayasa yaptılar Türkiye’yi tek adam rejimine mahkum ettiler. Şimdi bu yeni anayasadan bekledikleri bir şey var oda şu: tek adam rejimini biraz daha oturtmak. Sistemle ilgili bir problemleri yok. Biz İYİ Parti olarak Türkiye’yi bu ucube sistemden kurtaracak her türlü işbirliğine hazırız dedik. Bunların getirdiği anayasa teklifi sadece ve sadece bu tek adam sistemini güçlendirecek. Darbe anayasa dedikleri bundan daha demokratikti. Başbakanı vardı soru sorabiliyordunuz, Bakanlara gensoru uygulayabiliyordunuz. Kararname çıkarıyor yayla imara açılıyor, kararname çıkarıyor Rektör atanıyor, daha ne istiyor bilmiyorum. Benim bir tek aklıma gelen şu; Türkiye’nin başına daha büyük bir bela getirecek yeni bir düzenlemeye hazırlanıyorlar. Biz buna müsaade etmeyiz. Türkiye’de demokrasiyi daha da karartacak yeni bir düzenlemenin karşısında oluruz. Bu totaliter rejimi gönderene kadar karşısında kalmaya devam edeceğiz.