Dost(luk) demek, dostuna kötülüğün dokunmamasından ziyade, bu potansiyeli irade ve ilişki ağlarında taşımamak demektir. Dostluğun muarızı düşmanlık olarak da okunmamalıdır. Şunu kabul etmek lazımdır ki, devletler arasında kalıcı dostluklar değil, kavrayıcı çıkarlar hâkimdir.
Dostluk ve müttefiklik; tek merkezli ilerleyen, tek yanlı işleyen, tek taraflı işlevsellik gösteren bir mekanizma şeklinde görülmemelidir. Eşitlik ve hakkaniyet temelinde bir diyalog ve diplomasi yoksa taraflardan birisi hakim diğeri de mahkum olacaktır.
Dostluğun ve düşmanlığın saat başı değiştiği, biçim ve içeriğinde zamana ve şartlara göre dönüşümlerin yaşandığı bir dünya düzeninde haksızlık kurumsallaşmış, denge ve istikrar kaybolmuştur. İnsanlığın en temel sorunu sistemik çarpıklık, hukuksal gelgitler, ahlaki iflastır.
Türkiye-ABD ilişkileri, bidayetinden beri hem sancılı bir seyir izlemiş hem de güvensizlik ekseninde vücut bulmuştur. Bir tarafın sürekli dayatıp tavizler istediği; diğer tarafın bunu göğüslemek için mücadele ettiği bir ilişki ağına müttefiklik demek ne kadar mümkündür
Trump yönetimi giderayak “Yaptırımlar Yoluyla Amerika’nın Hasımlarıyla Mücadele Yasası” kapsamında, Türkiye’ye kabulü imkansız yaptırımlar açıklamıştır. ABD’nin dostluk anlayışı hasımlığa dümen kırmıştır. Bu durum skandal olmakla birlikte saygısızlık ve nezaketsizliktir.
14 Aralık 2020 tarihinde açıklanan yaptırımların bahanesi S-400 hava savunma sistemleri olarak gösterilmiştir. Savunma Sanayii Başkanlığı ile Kurum Başkanı, Roketsan Yönetim Kurulu Başkanı, Hava Savunma ve Uzay Daire Başkanlığı’ndan iki kardeşimize yaptırım uygulanacakmış.
Bu yaptırımlar utancın ve uyuşmuş aklın tezahürüdür. MHP, yaptırım kararlarını reddetmekle birlikte kınamaktadır. Bugüne kadar bir NATO müttefikine yaptırım uygulanmamıştı. 1975’ten beri ABD böyle bir yanlışın faili olmamıştı.
Hiçbir ambargo, hiçbir yaptırım, hiçbir baskı ve tehdit bizi yolumuzdan döndüremez. Bu vesileyle bir çalışıyorsak on çalışacağız, bir yapıyorsak yüz yapmayı deneyeceğiz. Hiç kimseye eyvallah demeyeceğiz, muhannete muhtaç düşmeyeceğiz.
Yaptırım kararlarıyla birlikte emperyalizmin kuklaları tarafından milli silah sanayiimize sürülmek istenen kara lekenin gerçek manası da sanıyorum ortaya çıkmıştır. Tank-Palet Fabrikası’yla ilgili siyasi istismar kampanyası yürütenler zalimlerin içimize sızmış maşalarıdır.
Türkiye kimden silah alıp almayacağını ona buna soracak değildir. ABD izin ve onay makamı hiç değildir. Aksi tertip, teklif ve telkinler küstahlığın dik alasıdır.
S-400’ü niye aldınız diye parmak sallayanların, geçmişte talep edilen silahları ve füze savunma sistemlerini satmamak için hangi sanal gerekçelere müracaat ettikleri hepimizin ve herkesin malumudur. Türk milletine parmak sallanmaz, sallayan bunun sonuçlarından kurtulamaz.
Türkiye Cumhuriyeti bağımsız ve egemen bir devlettir. Kendi kaderine kendisi yön verir, istikamet çizer. Türkiye’yi cephe ülke, mevzi ülke, siper ülke görenler şaşkınlık içinde bocalayan şuursuzlardır. Boynumuza tasma geçmez, ayaklarımıza pranga vurulmaz, irademiz rehin edilemez.