TBMM de başlayan bütçe görüşmeleri yine liderlerin birbirleri ile tartışmalarına malzeme oldu Chp Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Meclis Kürsüsünden yaptığı konuşmada Ak Parti Hükümetini eleştirdi.
Kılıçdaroğlu yaptığı konuşmada :
Dünyada en kötü yönetilen 4’üncü ülkeyiz; ben demiyorum, bütün dünya söylüyor. Siyaset kurumu, siz önlem aldınız da biz karşı mı çıktık? Bakın, Covid-19 olayı çıktığında hiçbir zaman, bir buçuk iki ay asla iktidarı eleştirmedik. Neler yapılması gerekiyorsa onları saydık, tek tek “Şunu yapın, şunu yapın.” diye. Çünkü sorun bir parti sorunu değil, sorun Türkiye sorunu, sorun dünyanın sorunu.
Covid-19 salgınından söz edildi, başarıdan söz edildi. Başarı kime ait? Sağlıkçılara ait. Sağlıkçılar görevi nerede yapıyor? Hastanelerde yapıyor. Sağlıkçılar kim? Cumhuriyetin yetiştirdiği, en başarılı öğrencilerin gittiği tıp fakültelerinden mezun olanlar. Başarı var mı? Başarı var. Yirmi dört saat çalıştılar mı? Yirmi dört saat çalıştılar; çocuklarını bile görmediler, aileleriyle bile rahatlıkla gidip görüşemediler, konuşamadılar. Peki, sağlıkçıların başarısını ne yaptık? Hep beraber alkışladık, onlar başarılıydı. Peki, sağlıkçıların önüne hastaları gönderen kimdi, önlemi almayan kimdi? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına yanlış bilgileri veren kimdi, eksik bilgileri veren kimdi? Defalarca söyledim: Ya, bir devlet, saygın bir devlet vatandaşına yalan söylemez. Doğru bilgiler vermediniz. Israr ettiler, Türk Tabipleri Birliği söyledi “Ölüm sayısı çok daha fazla.” diye; Türk Tabipleri Birliğini neredeyse linç edecektiniz. Ne oldu? Kim doğruyu söyledi? Türk Tabipleri Birliği. Hangi noktaya geldik? Salgını önlemek için önlem alması gereken siyaset kurumu, hastayı iyileştirmesi için çalışan da sağlık kurumu. Sağlık kurumu üstüne düşeni yaptı; siyaset kurumu, serbest bıraktı. Neden önlem almadınız? Hangi gerekçeyle önlem almadınız? Hangi gerekçeyle mitingler düzenlediniz? Hangi gerekçeyle vatandaşları toplayıp kafalarına çay attınız? Hangi gerekçeyle salgın bu kadar bu boyutlara ulaştı ve hangi haklı gerekçeyle Avrupa’da birinci olduk? Hangi gerekçeyle? Bana birisinin, bir Allah’ın kulunun çıkıp söylemesi lazım. Hangi gerekçeyle? Doktorların, sağlık çalışanlarının başarısını kendinize mal etmeyin. Onlar kim ne derse desin bu ülkenin aydınlık insanlarıdır. Onlar günün yirmi dört saatinde çalıştılar.
Biz onlara dedik ki: Sağlıkçıların hiçbirisi AK Partili değildir, sağlıkçıların tamamı devlet memurudur. İçlerinde her partiye oy veren insanımız vardır ama yapmamız gereken, bütün sağlıkçıları alkışlamaktır. Yirmi dört saat çalıştılar, çıktık, dedik ki: “Sağlıkçılara siyaset kurumu olarak birer aylık maaş verelim, birer aylık ikramiye verelim.” Vermediniz, birer aylık ikramiye vermediniz.
Yirmi yedi buçuk yıl Maliye Bakanlığında çalışan birisi olarak ifade edeyim; benim bildiğim bütçe, Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanır. Arkasından oturulur Maliye Bakanı bir basın toplantısı yapar, bütün ekonomi kurmayları orada olur, ekonomi köşe yazarları orada olur, sivil toplum örgütleri orada olur ve bu bütçenin Türkiye için neler getirdiği Maliye Bakanı tarafından anlatılır ve hepimiz de öğreniriz. Bu bütçeyle ilgili ne yapıldı? Ne yapıldı? Böyle bir toplantı mı yapıldı, Maliye Bakanı bir açıklama mı yaptı?
Kim Maliye Bakanı Allah aşkına, kim? Niye açıklama yapmıyor, neden yapmıyor? Bütçe hangi bütçe arkadaşlar, hangi bütçe?
Bakın, değerli arkadaşlar, işçiye ne getiriyor bu bütçe? Çiftçiye ne getiriyor? Emekliye ne getiriyor? Bu bütçe faiz bütçesidir, bu bütçe açık ve net söylüyorum haramzadelerin bütçesidir, haramzadelere hizmet edenlerin bütçesidir. Bakın, bir daha söylüyorum, inanarak söylüyorum inanarak, bu bütçe haramzadelere hizmet bütçesidir.
Değerli milletvekilleri, bakın, ben hesap uzmanıyken biz giderdik üniversitelere, hocalara derdik ki: “Hocam, en çalışkan öğrenciler hangileri?” Gider, o öğrencilere yalvarırdık “Gel, bizim sınava gir.” diye. Biz, Teftiş Kurulu aramızda çekişirdik “En çalışkan öğrenciyi biz alıyoruz.” diye. Devlet Planlama Teşkilatı en nitelikli öğrencileri alırdı, mastırını, doktorasını yapan. Bu kurumları kapattınız. Devlette liyakat yok. Zaten tek adam rejiminde liyakat olmaz. Neden? Bir kişi karar veriyor, alttakine gerek yok ki, gerek yok.
Bakın, değerli arkadaşlarım, Akdeniz’de bir gemimizi bastılar. Onlar açıklama yapmasa, Avrupa Birliğinin yetkilisi açıklama yapmasa gerçeği öğrenemeyeceğiz. Diyorlar ki: “Biz gemide arama yapacağız, Türkiye Cumhuriyeti devleti izin verir mi?” Dört saat geçiyor, cevap veren yok, dört saat. Bunun üzerine Roma Büyükelçisi “Bir saat daha bekleyin, belki cevap alabiliriz.” diyor. Beşinci saat geçiyor, gene cevap yok. Niye yok? Çünkü kimse Erdoğan’a ulaşamıyor. Ya, bu ülkenin Dışişleri Bakanı yok mu? Bu ülkenin kaç Dışişleri Bakanı var? İbrahim Kalın mı Dışişleri Bakanı, Hulusi Akar mı Dışişleri Bakanı, yoksa Mevlüt Çavuşoğlu mu Dışişleri Bakanı? Kim Dışişleri Bakanı? Beş saat arkadaşlar. Sonra, ertesi gün bizim Dışişleri açıklama yapıyor: “Efendim, sabah böyle oldu. 17.45’te gemiye indiler; kınadık.” Siz de kınadınız, hepimiz kınadık zaten. Beş saat ne oldu bu Türkiye’de, beş saat ne oldu, hiç sordunuz mu? Beş saatte ne oldu?
BÜTÇEYİ TEFECİLERE DEĞİL HAK SAHİPLERİNE TESLİM EDELİM
Değerli arkadaşlarım, 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2 bin 517 lira, açlık sınırı; yoksulluk demiyorum, açlık sınırı 2 bin 517 lira. Bugün asgari ücret 2 bin 324 lira. Gelin şu kararı alalım -bir temenni kararı- hep beraber alalım: Asgari ücret 3 bin 100 lira olsun ve vergiden muaf olsun, işverene de yük olmasın, işçi hakkını alsın, 3 bin 100 lira. Bakın, 5 yerden maaş alanlar 3 bin 100 lira almıyor; her bir yerden, her bir yerden en az 10 bin lira alıyorlar. Ya, işsize bari 3 bin 100 lira olsun asgari ücret, vergiden de muaf olsun; vergiden muaf olduğu zaman işverene de yük gelmeyecek, mesele bitmiş olacak. Gelin bunu yapalım, onlar yapmadı yani iktidar yapmadı, Parlamento yapsın; asgari ücretlileri savunalım. Asgari ücret ortalama ücret oldu. Felaket bir pozisyon değerli arkadaşlarım.
Dolayısıyla bütçeyi tefecilere teslim etmeyelim de bütçeyi hak sahiplerine teslim edelim; işçiye, emekliye, köylüye, memura -bütün bunlara- üretene, sanayiciye, alın teri dökene, bunlara hizmet edelim.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİ LONDRA’DAKİ TEFECİLERDEN KURTARACAĞIZ
Londra’daki tefeciler, faizi, bizim istediğimiz faizi bize dikte ettiriyorlar, farkında mısınız? Türkiye Varlık Fonu 3 kez ihaleye çıktı, uluslararası ihaleye. Eylülde çıktı, kimse para vermedi. Bir daha çıktı, kimse para vermedi. Üçüncü sefer çıktı, kimse para vermedi. Çünkü onların istediği faiz yüksek. “Şu faizi verirsen sana veririz.” dediler, dikte ettirdiler.
Bakın, değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti devletinin aldığı 2,5 milyar dolarlık faizin daha düşüğünü bizim belediyelerimiz alıyor, daha düşüğünü.