Akdeniz’e dair konuların son dönemde birçok devletin ana gündem maddesini oluşturduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, küresel siyasetin son birkaç aydır Akdeniz eksenli gelişmelerle şekillendiğini söyledi.
Akdeniz üzerinden çeşitli konulara değinenler sanki Türkiye akdeniz ülkesi değilmiş gibi bir hava yaratmaya çalışıyorlarki bu yanlıştan dönmek zorundalar .
Akdeniz’de yapılan her hamlenin, atılan her adımın Türkiye’nin güvenliğine, hak ve menfaatlerine doğrudan etkisi bulunduğuna dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, değerlendirmelerine şöyle devam etti: “Şüphesiz bunların başında Doğu Akdeniz’de var olduğu düşünülen zengin hidrokarbon kaynakları geliyor. Yapılan bazı araştırmalar bölgedeki çıkarılabilir doğal gaz miktarının 3,5 trilyon metreküpün üzerinde olduğuna işaret ediyor. Tüm Avrupa’nın yıllarca doğal gaz ihtiyacını karşılayabilecek bu rakam hiçbir ülkenin göz ardı edemeyeceği büyüklükte bir ekonomik güçtür. Son günlerde bazı ülkelerin provokasyonlarının arka planında işte bu ekonomik potansiyel vardır.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Uluslararası enerji şirketlerinin de devreye girmesiyle Doğu Akdeniz petrol ve doğal gaz jeopolitiğinin merkezine oturmuştur. Tabii burada bir gerçeğin altını özellikle çizmek gerekiyor; Türkiye’nin bölgeye yönelik ilgisini sadece enerji kaynaklarıyla sınırlamak sığ bir değerlendirme olacaktır. Her şeyden önce Türkiye bir Akdeniz ülkesidir. Biz burada tarih boyunca olduğu gibi bugün de misafir değil ev sahibiyiz. Dün 482. Yıl dönümünü kutladığımız Preveze Deniz Zaferi, Akdeniz’deki köklü varlığımızın en görkemli sembollerindendir. 1538 senesinde Barbaros Hayrettin Paşa’nın komutasında kazanılan bu şanlı zaferle Akdeniz’deki Türk hâkimiyeti tesis edilmiştir. İnsanlık tarihi boyunca pek çok medeniyete beşiklik etmiş bu coğrafya asırlarca sürecek bir barış, huzur ve istikrar iklimine kavuşmuştur. Literatüre Osmanlı barışı olarak geçen bu dönem aynı zamanda Akdeniz’in ticari ve siyasi bakımdan altın çağıdır. Bu asırlar Akdeniz havzasıyla beraber Balkanlar, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’nın da en huzurlu dönemidir” ifadelerini kullandı.
“TÜRKİYE, AKDENİZ’DE GERİLİMDEN DEĞİL BARIŞTAN VE ADALETTEN YANADIR”
Osmanlı Devleti’nin zayıflamasıyla Akdeniz’de tesis edilen Osmanlı barışının büyük yara aldığını ve sömürgecilik faaliyetlerinin hız kazandığını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bir damla petrolü, bir gram altını oluk oluk akan insan kanından çok daha değerli gören sömürgeci zihniyet Akdeniz’i bir barış ve medeniyet denizinden kan ve gözyaşı deryasına dönüştürdü. Emperyalistlerin hükümranlığı altında Akdeniz maalesef istikrarsızlıkla, çatışmalarla, son yıllarda ise sahile vuran mülteci cesetleriyle anılmaya başladı. Osmanlı barışının yerini günümüzde petrol, doğal gaz ve menfaat için insanlığın rafa kaldırıldığı vahşi bir düzen aldı. Medeniyetler beşiği Akdeniz’i devasa bir mülteci kabristanına dönüştüren işte bu çarpık anlayıştır” şeklinde konuştu.
“Batılı insanı yücelten, diğer tüm toplumları değersizleştiren bu zihniyet medeniyetimizin en büyük düşmanıdır” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, son günlerde Akdeniz’de gerilimi tırmandıranların da yine aynı zihniyetin temsilcileri olduğunu kaydetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Akdeniz’de huzur ikliminin yeniden tesis edilmesini istediklerinin altını çizerek şunları söyledi: “Türkiye Akdeniz’de gerilimden değil barıştan, iş birliğinden, hakkaniyet ve adaletten yanadır. Doğu Akdeniz’de emperyalist yayılmacılığa nasıl karşıysak tek taraflı emri vakilere de aynı şekilde karşıyız. Akdeniz bizleri ayıran değil bizi birbirimize yakınlaştıran, birleştiren, iş birliğimizi güçlendiren bir denizdir, öyle olmalıdır, öyle kalmalıdır. Cezayir’den Mısır’a, Libya’dan Tunus’a, Filistin’den İsrail’e, Türkiye’den Yunanistan’a, İtalya’dan İspanya’ya kadar tüm ülkeleri ve halklarıyla Akdeniz büyük ailemizin çatısıdır, yuvasıdır.”
“DOĞU AKDENİZ MESELESİ ÇOK BOYUTLU, GENİŞ BİR PERSPEKTİFLE ELE ALINMALI”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Akdeniz’deki sorunları birbirimizi dışlayarak değil bölgedeki tüm aktörleri aynı masa etrafında buluşturarak çözebiliriz. Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin içinde adil şekilde yer almadığı hiçbir denklemden Akdeniz barışı çıkmaz. 19. yüzyılın sömürge paylaşım masalarını andıran suni projelerle, saçma haritalarla Akdeniz’e barış ve istikrar gelmeyeceğini artık herkes görüp kabul etmelidir” dedi.
Doğu Akdeniz meselesinin çok boyutlu, geniş bir perspektifle ele alınması gerektiğinin altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu meselenin son 20 yılda nasıl çıkmaza sürüklendiğine bakmadan doğru ve hakkaniyetli bir çözüme ulaşılamayacağını söyledi.
Kofi Annan’ın Kıbrıs konusundaki çalışmalarını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, o dönem Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye ve KKTC’ye verdiği sözleri de yerine getirmediğini kaydetti.
“AVRUPA DAYANIŞMASI ADI ALTINDA ULUSLARARASI HUKUK AYAKLAR ALTINA ALINDI”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Bunlar her zaman yalandan yana olmuşlardır, dürüst davranmamışlardır ve bundan sonra da dürüst davranmayacaklardır, çünkü bu bir karakter meselesi böyle bir yapı meselesi. Bu konu her ne kadar şimdi Türkiye’yle Yunanistan bağlamında tartışılsa da çok açık, net söylüyorum meselenin temelinde Yunanistan’ın ve Rum Yönetiminin 2003’ten bu yana devam eden haksız ve maksimalist deniz sınırı iddiaları vardır. Kıbrıs meselesi çözülmeden Avrupa Birliğine üye yapılan Rum Kesimi Kıbrıs Türklerini yok sayarak 2003’te Mısır’la, 2007’de Lübnan’la ve 2010’da İsrail’le anlaşmalar imzalamıştır.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Rumlar kanunla da yetinmemiş, 2007 yılında ruhsat sahaları belirlemiş, uluslararası ihaleler açmış ve 2011 yılında ilk sondajı gerçekleştirmiştir. Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklerinin bu süreçte gösterdiği iyi niyetli çabalara gereken önem verilmedi. Özellikle Avrupa Birliği diplomasi fırsatlarını değerlendirilmediği gibi Yunanistan’ın ve Kıbrıs Rum Kesiminin şımarıklıklarına boyun eğdi. Avrupa dayanışması adı altında uluslararası hukuk ayaklar altına alındı. Bu tablo karşısında biz de 2018 yılından itibaren kendi yolumuzda ilerlemeye başladık. Özellikle Libya ile imzaladığımız deniz yetki alanı sınırlandırma anlaşmasıyla ülkemizin ve Libya’nın Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerini koruduk, uluslararası deniz hukuku açısından ülkemizin elini daha da güçlendirdik” açıklamasında bulundu.
“ÜLKEMİZİ DENİZDEN KUŞATMAYA DÖNÜK HAMLELERİN HEPSİ BOŞA ÇIKMIŞTIR”
“Anlaşmazlıkların diyalogla, uluslararası hukuk temelinde ve hakkaniyete uygun biçim biçimde çözümü öncelikli tercihimizdir” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu amaçla Yunanistan ile ön şartsız olarak diyaloğa hazır olunduğunu vurguladıklarını hatırlattı.
Doğu Akdeniz’de Kıbrıs Türkleri dâhil tüm tarafları bir araya getirecek bir enerji bir iş birliği forumu kurulmasının yararlı olacağını dile getirdiklerini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz bu meselede hem uluslararası hukuk hem de deniz hukuku açısından haklı olmanın getirdiği öz güvenle hareket ediyoruz. Yunanistan’ın ve Rum Kesiminin kışkırtmaları karşısında itidalli tavrımızdan taviz vermedik. Doğu Akdeniz’de tehdit, baskı ve şantaj diline boğun eğmeyeceğimizi tüm dünyaya ilan ettik. Ülkemizi denizden kuşatmaya dönük hamlelerin hepsi boşa çıkmıştır. Türkiye kendi haklarıyla beraber Kıbrıs Türklerinin hakkını sonuna kadar savunacağını açık ve net ortaya koymuştur” diye konuştu.
Diplomasi ve müzakerenin asla bir zayıflık emaresi olmadığını, diplomasinin ortak faydaya ulaşabilmenin en kestirme yolu olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Başta Yunanistan olmak üzere Akdeniz’den komşumuz olan tüm ülkeleri Doğu Akdeniz meselesini sıfır toplamlı bir oyun olarak görmekten vazgeçmeye davet ediyorum. Gelin hep beraber Akdeniz’i bir barış havzasına çevirelim. Gelin yeni husumetlerle Akdeniz’in ak sularını kirletmeyelim. Gelin enerjiyi çatışmanın değil iş birliğinin vesilesi kılalım” açıklamasında bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye olarak şimdiye kadar uzatılan barış elini asla havada bırakmadıklarına vurgu yaparak, sözlerini şöyle tamamladı: “Bize bir adım atana biz hep koşarak gittik. Bugün de Almanya Şansölyesi Sayın Merkel’in yürüttüğü diplomatik çabalara gereken her türlü desteği verdik, veriyoruz. Sağduyu, samimiyet ve aklıselimle hareket edildiğinde herkesin hakkını koruyan, kazan kazan temelli bir formül bulacağımıza özellikle inanıyorum. Rabbim yar ve yardımcımız olsun diyorum. Bu düşüncelerle sözlerime son verirken, bir kez daha sempozyumun başarılı ve verimli geçmesini diliyorum. Sempozyumun düzenlenmesinde katkısı olan herkesi tekrar tebrik ediyorum.”