Haberin Yıldızı-
Kovid-19 sonrası kentlerin geleceği masaya yatırıldı
Ortahisar Belediyesi, “Kovid-19 Sonrası Kentlerin Geleceği” isimli çalıştay düzenledi.
İnternetten zoom programı üzerinden ve Ortahisar Belediyesi’nin youtube kanalından canlı düzenlenen çalıştaya her biri kendi alanında uzman şu isimler katıldı: Ortahisar Belediye Başkanı Ahmet Metin Genç, Prof. Dr. Ruşen Keleş (Ankara Üniversitesi-kent bilimci), Prof. Dr. Tevfik Özlü (KTÜ Tıp Fakültesi- Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi), Prof. Dr. Dilek Beyazlı (KTÜ Mimarlık Fakültesi), Murat Ar (Sağlıklı Kentler Birliği Müdürü), Ercan Şen (Şehir Plancıları Odası Trabzon Şubesi Başkanı).
Çalıştayda; “kovid-19’un kent anlayışına getirileri”, “değişen, değişecek alışkanlıklar”, “doğa ve ekolojiye bakış”, “kentlerin geleceği nasıl şekillenmeli”, “akıllı kentler”, “güvenli kentler”, “sağlıklı kentler”, “iklim değişikliğine uyumlu kentler”, “dirençli kentler”, “sürdürülebilir kentler” ve “dayanışmacı kentler” konuları masaya yatırıldı.
“KENTLER YENİDEN YAPILANMALI”
Çalıştayın açılış konuşmasını yapan Ahmet Metin Genç, pandemi sürecinin bundan sonra şehirlerin nasıl yönetileceğiyle ilgili pek çok konuyu gün yüzüne çıkardığını söyledi. Çalıştayın pandemi sonrası için üretilecek politikalar konusunda yol gösterici olacağını belirten Başkan Genç, “Hakikaten çok çok olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Bütün yeryüzünü etkileyen bir pandemiyle karşı karşıyayız. Ülkemiz de bunu önlemek için birçok tedbirler aldı. Bu işi burada Bilim Kurulu yönetti. Pandemi sürecinden sonraki yaşam yeni normal diye adlandırılıyor. Şehirler nasıl yönetilecek? Halk sağlığı nasıl ele alınacak? Kentlerin yeniden yapılanması ve yönetilmesi ve bu yönetim anlayışına esas olacak politikaların belirlenmesi oldukça önemli bir konu haline geldi. Bu çalıştayımızın bu anlamda örnek olacak şekilde ülke sathına yayılması gerektiğini düşünüyorum.” dedi.
“PANDEMİ ZENGİN, FAKİR HER KESİMİ VURDU”
KTÜ Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi ve Kovid-19 Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü, pandemiyle birlikte kent yaşamının ciddi bir değişikliğe uğradığını söyledi. “Kovid virüsüyle birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz” diyen Özlü şunları kaydetti: “Kovid- 19 sonrası eskisi gibi gidemeyeceğimizi biliyoruz. Çin’in Wuhan kentinden bir kişi bir vahşi hayvandan virüs kapıyor. Ve bu virüs bütün dünyaya yayılıyor. Bu bize şunu gösterdi. Bugüne kadar yaşadığımız hayat çok güvenli bir hayat değilmiş. Çok kırılgan bir hayatımız varmış. Bugüne kadar olan salgınlar belli bir bölgede kalmıştır. Kovid ise bütün dünyaya yayılan eş zamanlı bir tehdittir. Ne kadar süreceğini de tam olarak bilmiyoruz. Biz bu virüsle birlikte yaşamayı öğreneceğiz. Bu bitirse bile başka salgınlar bizi tehdit etmeye devam edecek. Biz bu süreçte nerede hata yaptık? Alınan tedbirler sayesinde salgın ülkemize çok geç girdi. Sınır güvenliği açısından erken tedbir aldık. Bu nedenle geciktirdik. Salgından en çok zarar gören ülkeler ekonomik olarak en çok gelişmiş ülkeler oldu. Bu durum gelişmiş ülkeler ilgili algımıza oldukça tersti. En varlıklı kesimler bile bu virüse yakalandı. Virüs zengin, fakir her kesimi vurdu. Dolayısıyla bu pandemilerde çok da güvende olmadığımızı gördük. Şu unda çok kırılgan durumdayız. Bir yerde çıkan virüs kolay bir şekilde bütün dünyaya yayılabiliyor. Dünyada virüsün olmadığı hiçbir yer yok. Bazı yerlerde daha yoğun yaşanıyor. Şu anda bütün dünya yangın yerine dönmüş durumda. Dünyada 15 milyon vaka var…”
“TÜRKİYE ERKEN TEDBİR ALDI”
Türkiye’de ölüm oranlarının dünya ortalamasına göre çok düşük olduğunu dile getiren Özlü, “Türkiye’de ölen vaka oranı dünyadaki ortalamanın altında. Sağlık sistemimiz yüz akıyla bu sınavdan geçti. Diğer ülkelerde insanlar sokaklarda kaldı. Bütün hastalarımızın tedavisini ayakta ya da yatakta tedavi edebildik. Bütün dünyada geldiğimiz noktada salgın şu anda kontrol altına alınmış değil. Tırmanma devam ediyor. Avrupa’da da tırmanma devam ediyor. Yangın tüm hızıyla devam ediyor. Ölüm oranları hızını azaltsa da hâlâ yayılış hızlı. Şu anda etkili bir ilaç ve tedavi bulunamadı. Aşı da bulunamadı. Vaka ve ölüm sayılarına bakıldığında hâlâ iyi durumda değiliz. Salgın bütün hızıyla devam ediyor. Biz Avrupa’ya göre kontrolü erken ele aldık. Bunun birçok nedeni vardı. Sağlık sistemimiz… Bizde de bütün dünyada olduğu gibi normalleşmeyle ilgili adımlar atıldı. Bir miktar dalgalanma yaşandı. Salgın devam ediyor ama ılımlı bir şekilde sürdüğünü söyleyebilirim. Türkiye’de ölüm oranları çok düşük. Ama istediğimiz bütün ölümlerin durması.” sözlerine yer verdi.
“İNSANOĞLU DOĞANIN SAHİBİ DEĞİL”
Kovid salgının hızlı bir şekilde pandemiye dönüşmesinin en büyük nedeninin mevcut yaşam biçimi olduğuna dikkati çeken Özlü, şunları kaydetti: “Dünya bir şehir ya da kent gibi oldu. Ulaşım ve iletişim çok kolay. Toplu yaşam da bu virüslerin yayılması için çok uygun. Mega kentler buna çok müsait. Bizim kalabalık kent gerçeğini tekrar konuşmamız lazım. Kırsal alanda da yaşam oluşturmalıyız. En riskli alanlardan biri de toplu taşıma. Uçuşlar iptal edildi. Kent içi ulaşım toplu taşıma araçları üzerinden oluyor. Toplu taşıma ile ilgili ciddi kırılma noktamız var. Bunun alternatiflerini mutlaka tartışmamız lazım. Pandemi süreci, yeni tedarik zincirleri oluşturdu. Ama bu zinciri kestiğiniz zaman insanlar aç ve susuz kalabilir. Hepimiz birbirimize bağlıyız. İnternet ve doğalgaz kesildiğinde bu hepimizi etkiler. İşte bunun alternatif yollarını düşünmemiz lazım. Bundan sonra yapabileceklerimizin öncelikleri değişebilir. Gıda, kimya, sağlık, iletişim, dijital ortam çok önemli hale geldi. Neler önemli neler daha az önemli bunu bir kez daha konuşmalıyız. Genel olarak baktığımızda insanoğlunun doğanın sahibi gibi değil de yöneticisi gibi davranması gerekir.”
Tevfik Özlü salgının yayılmasını önlemek için toplu yemeklerin, toplu ulaşımın, toplu etkinliklerin en aza indirilmesi gerektiğini ve uzaktan eğitim imkânlarının artırılması gerektiğini söyledi.
“KENTLEŞMEDE GÜVENLİK HEP ÖN PLANDA”
Tarihten günümüze şehirlerin kurulmasında en öncelikli olarak güvenliğin hep ön planda tutulduğunu belirten Prof. Dr. Ruşen Keleş “Kentleşmede güvenlik duyguları önemlidir. İnsan yaşamının güvence altına almak kırsal olsun kentsel olsun her zaman ön planda yer alıyor. İçinde yaşadığımız yüzyılda da güvenlik kavramanın olduğunu görüyoruz. Bunun anlamının daha da genişlediğini görüyoruz. Artık; güvenli, sağlıklı, istihdam, eğitim gibi konular da güvenli kenttin kapsamı alanı içine girmektedir. Kentlerin tarihsel gelişim süreci içerisinde hep salgın olaylarıyla karşılaşıyoruz. Kolera, veba ve en son olarak da kovid salgınıyla karşılaştık. Daha uzun yıllar bu salgın kent yaşamımızı etkilemeye devam edecek. Günümüzde akıllı kent, güvenli, sağlıklı, dirençli, dayanışmacı, sürdürülebilir ve iklim değişikliğine uyum sağlayan kent kavramı ortaya çıktı. Akıllı kent konusunu ele alırsak. Teknolojik ve dijital gelişmelerin kent yaşamına etkilerini ifade ediyor. Güvenlik kameralarını örnek verebiliriz. Sağladığı kolaylıklara rağmen akıllı kent kavramının doğru olmadığını düşünüyorum. Kentler akıllı olmaz. Bunları yönetenlerin akıllı olması gerekiyor. Dirençli kent kavramı da geniş ölçüde kullanılan bir kavram haline geldi. Bütünsellik ilkesinden yararlanmak zorundayız. Farklı sektörlerin birbirinden ayıt edilmesi artık olanaksız hale gelmiştir. Sağlık, kent ve eğitim konuları birbirinden ayrılamaz.” diye konuştu.
“DEVLET MÜDAHALE EDECEK”
Türkiye’de kentleşme sorunu olduğuna vurgu yapan Keleş “Bizim tabii afet sorunlarımız var. Doğal afetlerin doğallığı tartışmaya açık. Bunların birçoğu insan müdahalesinden dolayı ortaya çıkıyor. Doğu Karadeniz sahilinde yaşanan seller bu kapsamda değerlendirilmeli. Konuya bu açıdan bakıldığında doğal afetler insan davranışlarıyla iç içedir. Bu konuda da bütünsel yaklaşmamız lazım. Kentleşmenin oranı hızı ve bu günkü durumunu sürdürecek olursa kovid salgını gibi durumlarda kent yönetiminin her kademesinde değişiklikler yapılması gerekmektedir. İçinde yaşadığımız dönemde yeni bir müdahaleci dönemin ağır basacağını düşünüyorum. Devletin burada müdahalesi söz konusu olacak. Büyük kentlerimiz rahat yaşanabilecek kent özelliklerini sürdüremiyorlar. Özellikle İstanbul…” dedi.
“ŞEHİRCİLİK ANLAYIŞI KÖKTEN DEĞİŞECEK”
Pandeminin kent yaşamıyla ilgili yeni mevzuatları gündeme getireceğine vurgu yapan KTÜ’den Prof. Dr. Dilek Beyazlı “Biz doğayla da mücadele ediyoruz. Sanki onu yönetmeye kalkıyoruz. Ama bu gibi salgın durumlarında gerçek gücümüzün farkına varıyoruz. Kovid şehircilik anlayışımızı kökten tartışmaya yol açıyor. Bu derece ciddi sonuçları olan salgını yaşayan toplumun bununla mücadele etmek için gerekli tedbirleri almaması düşünülemez. Sağlık ve çevre politikaları, iklim değişikliği ve küresel sağlık politikaları ayrı ayrı durumlar olarak gözüküyor ama bu yanıltıcı. İklim değişikliği konusunu çoğu kişi buna ben sebep olmadım diye düşünüyor. İklim değişikliğinin sınırları aşan bir dayanışma gerektirdiğini biliyoruz. Sınır ötesi etkileşim de bizi ciddi anlamda dayanışmaya ve ülkeler arası işbirliğine iteliyor. Küresel salgınla mücadele daha geçici tedbirler gerektirirken, iklim değişikliği daha kalıcı tedbirleri almamız gerektiriyor. Bu öldürücü küresel salgında gördük ki, doğayla çevreyle dost yaşam biçimini uygulamaya geçirmeliyiz. Üretimin, kapitalizmin neden olduğu bu çevre hava kirliliği salgının yan etkisi olarak azaldı. Muhtemelen bu düşüş çok ciddi bir ivmeyle birlikte bizi sera gazı üretiminde tekrar üst seviyelere getirecek. Bu salgın bizi ne kadar güçsüz olduğumuzu, bugünü değil, gelecek nesli düşünen politikalar üretmemiz gerektiğini fark ettirdi. Dünyadaki ormansızlaşma ve habitat kaybı bu salgınların en büyük nedeni. Hayvanların doğal yaşam alanları azaldığı için insanlarla iç içe geçebiliyorlar. Ülkemizdeki 99 depremi yönetmeliklerimizde pek çok değişikliğe neden olduğu gibi bu salgın da kent yaşamıyla ilgili mevzuatlarda değişikliğe neden olacak. Şehir planlamamada artık daha fazla veriyi bir arada değerlendirerek ve dikkate alarak planlarımızı oluşturmamız gerekiyor.” ifadelerine yer verdi.
“İNSANLARIN TERCİHLERİ DEĞİŞTİ”
Salgınla birlikte insanların yaşam biçimleriyle ilgili değişen tercihlerine değinen Ercan Şen, şu ayrıntılara yer verdi: “Kovid salgını birçok şeyin farklılaşmasına neden oldu. Planlama dinamiklerimiz farklılaşacak. Milyonlarca nüfusun yaşadığı kentlerde birçok sorun var. Yerel yönetimler ve hükümetler salgın sürecinde pek çok konuyu hayata geçirdiler. Salgından kentsel yaşamın tamamı etkilenmiş oldu. Tabi nüfusun dinamik yapısı ve yüksek nüfus risk faktörlerini artırıyor. Kırsalda durum böyle değil ama kentlerde nüfus yoğunluğunu tekrar ele almamız gerekiyor. Dirençli kentlerin en büyük faktörü planlama konusudur. Bu tür risklere verilecek yanıt dirençli kentlerin kapsamında değerlendirilmeli. Yaptığımız ankette kovid salgını sonrası insanların büyük çoğunluğunun büyük kentlerde yaşamak istemediğini tespit ettik. Konut tercihinde de değişimler oldu. Daha az katlı evleri tercihler arttı. Ülkemiz deprem ülkesi… İnsanlar, deprem ve diğer doğal afetlerle karşı dirençli kentlerin planlanması gerektiğini söylüyor. Yaya kullanımının artırılması, yeşil alanların ve bisiklet yollarının artırılmasını istiyorlar. Dirençli kent kavramını yeniden gündeme almak zorundayız. Sağlıklı altyapının olduğu kentler yapmalıyız. Mekânsal imar planlarını yeniden ortaya koyup düzenlemeliyiz. Yoğun yapılaşmanın önlenmesi gerekir. Mahalle ölçeğinde yaşam alanları oluşturulmalı. Rezerv donatı alanları bırakılmalı. Ulaşım planlamasıyla entegre kent planının olması gerekiyor. Akıllı kent uygulamalarını kent yaşamına sokmalıyız. Kırsal alanları da yeniden planlayarak gözden geçirmeliyiz.” diye konuştu.
“ŞEHİRLERİN SAĞLIK PROFİLİ DİKKATE ALINMALI”
Pandemi sürecinin sağlıklı kentlerin önemini ortaya çıkardığını ifade eden Sağlıklı Kentler Birliği Müdürü Murat Ar, “Pandemi sürecinde sağlıklı şehir kavramıyla ilgili yeni yaklaşımlar ortaya çıktı. Yerel yönetimlerin önemi oldukça arttı. Yerel yönetimlerin çalışma şekillerinde de değişimler yaşandı. Sahada, evde çalışma usulleriyle ilgili yeni metotlar hızlı bir şekilde üretildi. Yerel yönetimler toplumun ilk başvurduğu merkezler. Salgın sürecinde kendisini fazlasıyla gösterdi. Yerel yönetimler akıllı şehir uygulamalarının olumlu neticelerini aldı. Bundan sonra yapılacak her işin sağlık boyutu da düşünülmeli. Yapılan projeler tıpkı çed raporu gibi sağlık etki raporuna göre yapılmalı. Bu alanın kurulmasının temel amacı yerel yönetimlerin gündemine sağlığı en üst noktada anlatmaktır. Sağlıklı kent olma bilincine sahip kent sağlıklı bir kenttir. Her şehrin sağlık profili birbirinden farklıdır. Bu farklılıklara göre planlamalar yapılmalı. Kovid salgını dünyanın bu salgınla ortak mücadele etmesi gerektiğini gösterdi. Artık hiçbir şey eskisi olmayacak. Dünya ülkeleri bir araya gelerek kovid-10 salgını gibi bu sorunlara ortak çözümler üretmeli.” dedi.
“NÜFUS YOĞUNLUĞU DENGELENMELİ”
Çalıştayın kapanış konuşmasını yapan Başkan Ahmet Metin Genç, salgınlarla mücadele için nüfus yoğunluğunun dengeli bir şekilde bütün kent sathına yayılması gerektiğini belirterek, “Bu tür salgınlar bizim inancımızın ve medeniyetimizin gereği olan dayanışma ruhunu ortaya çıkarıyor. Bütün belediyelerde ortak uygulamalar paldı. Maske üretiminden tutun da yardımlara ve temizlik gibi konulara kadar… 2009 yılında Trabzon’umuzun topoğrafyası gereği yapılaşmanın yoğun ve çarpık olduğu şehrimizde biz yerel seçimlerde ‘Trabzon’da yapan değil, yıkan belediye başkanları daha çok anılacak’ demiştik. O zaman biraz sıra dışı gibi kabul edilmişti ama artık bunun önemini anladık. Yaşanabilir kent açısından, insan sağlığı açısından, sürdürülebilir yaşam kalitesi açısından yeşilin artırılması gerektiği ortaya çıktı. Yoğun yapılaşmanın da pandemi sürecinde sirkülasyonu artırdığı için bunun dengelenmesinin gerekli olduğu ortaya çıktı. Nüfus yoğunluğunun dengelenmesi gerekir. Şehrin nüfus artışıyla Ortahisar’ın nüfus artışı birbirinden çok farklı. Ortahisar nüfusumuz 306 binden 340 bine çıktı. Pandemiden sonra eski mahalle kültürümüzün tekrar canlandırılması gerektiğini anlamış olduk. Teknolojinin kent yaşamını kolaylaştırmasının yanında şehre getirdiği yükü hesap edemiyoruz. Kırsal yaşamın önemi ve değeri arttı. Bize emanet olarak bırakılmış su kaynaklarımızı, temiz havayı, doğal kaynaklarımızı korumalıyız. Doğaya müdahale etmeden, doğayla birlikte yaşamalıyız. Karadeniz bölgesi iklim değişikliği eylem planı geçen yıl temmuz ayında yürürlüğe girdi. Ona ilişkin çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bizler de yerel yönetimler olarak bundan sonraki çalışmalarda bu parametreleri dikkate alarak adımlar atmalıyız diye düşünüyorum. Çok güzel bir toplantı oldu. Katılan bütün hocalarımıza yürekten teşekkür ediyorum.” ifadelerine yer verdi.