Haberin Yıldızı-
Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü’nün pandemi sebebiyle uzaktan öğretim şeklinde düzenleyeceği II. Uluslararası Tasavvuf Araştırmaları Yaz Okulu, 20 – 28 Temmuz tarihleri arasında gerçekleşecek. Program çerçevesinde bilgi ve tecrübelerini paylaşacak akademisyenler arasında yer alan Carleton Üniversitesi Beşeri Bilim Fakültesi Doç. Dr. Mohammed Rustom, öğrencilere 8 seminer verecek.
Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü’nün başlatacağı II. Uluslararası Tasavvuf Araştırmaları Yaz okulu kapsamında 3 kredilik ‘Tasavvuf Araştırmalarında Özel Konular’ yüksek lisans dersi ile aynı başlıkta 3 kredilik doktora dersi verilecek. Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyelerinden Dr. Öğretim Üyesi F. Cangüzel Güner Zülfikar koordinatörlüğündeki Yaz okulunda Carleton Üniversitesi Beşeri Bilimler Fakültesinden Doç. Dr. Mohammed Rustom, öğrencilere seminerler verecek.
Mohammed Rustom: “Hz. Peygamberin öğretilerine yoğunlaşacağız”
Ayne’l-kudat Hemedânî hazretlerinin hayatı ve düşünceleri hakkında sekiz seminer vereceğini söyleyen Rustom, “Bu seminerlerde, kendisinin ilâhî iyiliği müdafaasını, muhabbet, ölüm, muhayyile ve Kur’ân’ın aslı hakkındaki en mühim öğretilerini ele alacağız. Ayrıca, cemâlin-hüsnün derin izahı, mânevî tavsiyeleri, İslâm dininin uygulamalarının iç mânâlarının açıklamaları ve Hz. Peygamberin bir insanın mânevî hayatındaki önemine dair öğretilerine yoğunlaşacağız” dedi.
Dünyanın hızlı temposunda tefekküre az vakit ayrılıyor
Rustom, bütün dünyada salgın hastalık sorunu varken yaz okulunun Allah’tan bir hediye olduğunu söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:
“Bu salgın hastalık bize küresel bir topluluk olarak birbirimize muhtaç olduğumuzu ve aynı zamanda yalnız kalmanın da sayısız faydaları olduğunu gösterdi. Biz insan yoldaşlığı ile gelişiyoruz. Dünya çok hızlı bir tempodaydı ve bizim hakiki tabiatımız hakkında tefekküre çok az vaktimiz oluyordu. Salgın hastalık pek çok zararları ve mahzurlarıyla geldi ancak sayısız faydaları da oldu. Yaz okulumuzun Tasavvufun yaşanan, yaşayan bir gelenek olduğuna vurgusu, insan nefsinin pek çok temel problemlerine değinecek olması dahi çok yönlü bakış açısıyla başlı başına bir şifadır. Hangi dönemde ne vakit yaşarsak yaşayalım, ortada küresel salgın bir hastalık olsun, olmasın nefsin illetlerinden nasıl bahsetmeye başlanacağını yaz okulumuz gösterebilir.”
Yaz okulunda Sufiler üzerine çalışılacak
‘Yaz okulunda çalışılacak pek çok Sufi’nin sadece başkalarına değil, kendimize de esirgediğimiz merhamet ve muhabbeti nefsin en büyük problemi olarak ortaya koyduklarını öğrenebileceğiz’ diyen Rustom sözlerini şöyle sürdürdü:
“Biz insan medeniyeti olarak kendimizi sevmeyi ve hürmeti öğrenebilirsek ve ‘oradaki öteki’ ni hakikatte ‘biz buradaki’ olarak görebilirsek kendi özümüzle yabancılaşmamız ortadan kalkacak, kendimizi ve ötekileri kendimizin yansımaları diye sevmeye başlayacağız. Ancak bundan sonra Allah sevgisini geliştirme yolunda yürümeye başlayabiliriz. Ayne’l-kudat bize, Allah için sevgimiz yoksa en azından öncelikle insanları ve Allah’ın bütün yarattıklarını sevmeyi öğrenmemizi söyler. Kalpte muhabbet tohumunu yetiştirmek az bir şey değildir ve yaz okulu bize bu tarz çalışmaya yönelik çok verimli bir toprak temin edecektir.”
Ayne’l kudat adaletsizliğe karşı durdu
Ayne’l-kudat’ın dönemin Selçuklu idarecileri tarafından sapkınlıkla itham edilerek idam cezasına çarptırıldığını ifade eden Rustom, “Aslında Omid Safi’nin yazdığı üzere, bu cezalandırmanın temel sebepleri siyasidir. O, idareye yönelik tenkitlerinin yöneticileri rahatsız etmesi sebebiyle öldürülmüştür çünkü onların yanlışlarını söylemekten geri durmamış ve onların otoritelerini hiçe saymıştır.Burada, Ayne’l-kudat’ın kendisini itham edenlere karşı tavrı dikkat çekicidir. Ayne’l-kudat öldürüleceğini bildiği halde, kanunsuz ve keyfî uygulamalarla yönetenlerin karşısında kendisini savunmuştur ve onlar da zaten onu öldürmeyi kafalarına koymuşlardır. Buradan alınacak pek çok diğer dersle beraber bizim çıkaracağımız en önemli ve bugün hayatımıza tatbik edebileceğimiz ibret, velev zalimler bizi dinlemeseler de adaletsizliğe karşı durmak olmalıdır. Belki onlar bizi hakikaten dinlemeyecekler ve değişmeyecekler fakat biz hakikati söylemeliyiz. Bir gün bir noktada adaletsizliğe karşı hakikati söyleyenler duyulacaktır ve vaziyet iyileşmeye başlayacaktır” dedi.
Fakirlerin doyurulmasına önem veriyordu
‘Ayne’l-kudat, sadece günümüz insanının ihtiyaç duyduğu derin ve mânevî görüşü dolayısıyla değil, bir insan olarak yaşadığı tecrübelerinin bizim bugünkü tecrübelerimizi yansıtması nedeniyle aslında çağımızın insanıdır’ diyen Rustom Ayne’l kudat’ı şöyle anlattı:
“Ayne’l-kudat’ın, idârî yolsuzluklar ve zengini daha zengin fakiri ise daha fakir yapan para politikaları nedeniyle Selçukluların hararetli bir tenkitçisi olduğu pek bilinmez. Etkili bir kadı ve dinî şahsiyet olarak neler olup bittiğini görmüş ve bu uygulamaları kınamak için hem yazdıkları hem de kürsüsü vasıtasıyla elinden geleni yapmıştır. En önem verdiği konu fakirler ve fakirlerin doyurulmasıdır. Öğrencilerine her gün sadaka vermelerini öğütlemiş, hatta onlara arada bir gün sadaka vermeyi atlarlarsa ertesi gün normalde verdiklerinin iki katını vermelerini öğretmiştir. Müridlerinin bazılarının yöneticilerin yolsuzluklarına yardımcı olduklarını görünce, onların fakirlere iyi davranmayışlarını temel sebep olarak gösterip, yaptıkları işlerden ayrılmalarını söylemiştir.”
Irkçılık ve şiddet, kibir ve hırstan doğar
Ayne’l-kudat’ın şahit olmadığı pek çok problemleri olan günümüz dünyasıyla onun zamanı arasında bir benzerlik olduğunu söyleyen Rustom, “Günümüzdeki ırkçılık ve şiddet ile Ayne’l-kudat’ın zamanındaki fakir ve ihtiyaç sahiplerinin marjinalleştirilmesi durumu birbirine benziyor. Bunların ikisi de kibir ve hırstan doğar ve eşitsizliğin çeşitli şekillerini ortaya çıkarır. Ayne’l-kudat bu kibir ve hırsa karşı nasıl davranmamız gerektiğini bize göstermiştir. Hiçliğimizi görerek başkalarını kendimize tercih etmeyi, bu gezegende bir aile olduğumuzun ve başkalarına zarar verdiğimiz zaman aslında kendimize zarar verdiğimizin farkına varmamızı bize göstermiştir” dedi.
Irk eşitsizliğine İslamda yer yok
Günümüzde karşılaştığımız ırkçılık ve eşitsizlik gibi problemlere çağdaş tasavvufî bir yaklaşımla cevap vermenin mümkün ve gerekli olduğunu belirten Rustom, “Yazılı bir şekilde bunu yapmanın bir yolu İslâm’da ırkların eşitliğine verilen önemin ortaya konulmasıdır. Hz. Muhammed’in hayatından buna bir çok örnek bulmak mümkündür. Kendisi bir sosyal reformcudur ve zamanındaki pek çok adaletsizlik problemine işaret etmiştir. Ezanı Bilâl-i Habeşî’nin okuması ve Müslümanların Mekke’ye tekrar girdikleri ve düşmanlarını yendikleri zaman, Peygamberin özellikle Hz. Bilâl’den Kâbe’nin üstüne çıkarak ezan okumasını istemesi ırk eşitsizliğinin İslâm’da yerinin olmadığının en açık ifadesidir. Bu olay ve Peygamberin veda hutbesinde beyaz insanın siyaha, siyah bir insanın da beyaza üstünlüğü olmadığını söylemesi günümüzdeki sosyal adaletsizlikler karşısında bir tasavvufî yaklaşım örneği olarak görülebilir” dedi.
Rustom sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu yaklaşım tasavvufî ahlâk, alçak gönüllülük, kişinin nefsinin insanlaştırılması, kibrinin yok edilmesi ve herkese muhabbetin beslenmesi ile başlar. İmam Gazali ‘Kibir ve Kendini Beğenmeyi Kınamak’ isimli kitabında insanların gurura kapılması ve diğer insanlara âdil olmayan bir şekilde davranmasının soyuyla böbürlenmesinden kaynaklandığını söyler. Bunun çaresi basittir: hepimizin aynı “soy”dan geldiğimizin, vücutlarımızın hiçlikten geldiğinin ve öldüğümüzde de tekrar hiçliğe gideceğinin ve bir kişinin hakiki “değeri”nin onun ruhunda olduğu ve Allah’ı anlama seviyesiyle ve ilâhî faziletleri gerçekleştirmesiyle ortaya çıkacağının farkında olmak. Aynı zamanda, Ayne’l-Kudat, İbn Arabi ve Mevlânâ gibi Sûfîlerin yazdığı metafizik görüşlerden ırk ve insan çeşitliliğine dair cevaplar bulabiliriz. Onlar, insanlar arasındaki farklılıkları ulvî bir hakikat, hatta Cemâlullahı tanımak için Allah tarafından bir hikmet olarak telakkî ederler. Bizim her zaman diğer insanlarda gördüğümüz Cemâlullah bize çeşitli renklerde görünür ve hiç bir âşık sevgilisinin cemâlini beyaz, siyah, kahverengi veya sarı diyerek reddetmez.”