UEFA MI, TRABZONSPOR’U YÖNETENLER Mİ SUÇLU?
UEFA, Fenerbahçe’nin şike yapma ve teşvik primi verme konusunda bu kulübü suçlu bulup, Trabzonspor’u Şampiyonlar Ligi’ne aldığında, el üstündeydi. Şimdi Bordo-Mavili kulübün mali fair-play’a uymadığını ortaya koyarak, Avrupa Kupalarından men cezası verince, “tu-kaka” ediliyor. Kuşkusuz temennimiz UEFA’nın bir hata yaptığının ortaya çıkarılması ve CAS’ın cezayı kaldırmasıdır. Ama doğru dürüst hiçbir bilgi sahibi olmadan, sadece kulübün yönetenlerinin beyanlarını esas alarak verilen ceza nedeniyle Avrupa futbolunun patronunu darağacına çekmek ne kadar doğru bir tavır, bu tartışmaya açıktır.
Bizim her defasında düştüğümüz tuzağı hiç görmeden hareket etmemiz yadırganmalı, yargılanmalı aslında… Trabzonspor tarihi boyunca çok kötü yönetimlerle karşılaştı. Bu kulübü kendi değerlerinden uzaklaştırıp şampiyon yapacağını söyleyen ama her defasında çuvallayan, 100 milyonlarca Euro’yu transfer adı altında adeta çöpe atan başkan ve yönetimler gördük ama bunlar büyük çoğunluk tarafından el üstünde tutuldu.
Bu yönetimlerin ikisi İbrahim Hacıosmanoğlu ve Muharrem Usta’dır. Kulüp batakta olmasına rağmen, siyasi destek, kulübün tüm menkul ve gayrı menkulleri ipotek edilerek alınan kredilerle yapılan olmadık transferler alkışlanırken, Trabzonspor ise adım adım iflasa sürükledi. Bu iki başkan da UEFA tarafından uyarıldı. ‘Mali Fair Pllay’a uyun’ diye yazı üzerine yazı yazıldı.
Bu iki başkan ne yaptı peki?
Sözde sermaye artırımına giderek kulübün kasasına sözde paralar koydu. Ayrıca Trabzonspor Futbol AŞ’yi, sözde Trabzonspor Sportif AŞ’ye sattılar ve buradan da kasaya çok yüklü miktarda para girmiş oldu… UEFA bu işlemlerle ilgili, “Şüpheli ve takip edip araştırıyoruz” dedi. Ama ne genel kurullarda bunun hesabı soruldu, ne Divan Kurulları gerekli tavrı ortaya koyup, başkan ve yönetimleri gerçek bir hesaba çekti.
Muharrem Usta, Burak Yılmaz, Kuçka ve Jose Sosa’yı transfer ederken her birinin yaşı 32’yi aşmış üç isim için toplam 15 milyon Euro civarında bonservis bedeli ödedi. Bu yetmedi, kendilerine 4,5 milyon Euro’dan 2,5 milyon Euro’ya kadar garanti ücret vermeyi kabul etti. Bu da yetmedi oyunculara bir de alçakça 2,5’ar milyon Euro civarında imza parası da verildi. Diğer yapılan transferleri saymıyorum bile…
Peki tüm bunlar yapılırken kulübün sahibi olduğunu söyleyen taraftarlar ne yaptı? Ya sosyal medyadan büyük destek verdi, ya hava alanına koşup, omuzlara aldı oyuncuları, ya da yönetimi başkanı kahraman, kurtarıcı olarak kabul etti. Ne kulüp üyeleri, ne Divan Kurulu üyeleri, ne de eski yöneticiler, başkanlardan büyük bir tepki çığlığı yükselmedi. Çok az insan ses çıkardı ama onlar da bozguncu olarak nitelendirildi.
Ardından Ahmet Ağaoğlu geldi ne yaptı?
O da dış transfere yöneldi. Bir takım pahalı oyuncuları zorunluluktan elden çıkarırken, kurtuluşu yine yabancı transferinde buldu. Ama bunlar fazla bir işe yaramayınca ve bazıları sorun üstüne sorun çıkarınca ya da sakatlıklarla boğuşunca zorunluluktan dolayı altyapı oyuncularına yöneldi. Oysa çareyi yabancıda ararken bile ben ve benim gibi birkaç kelaynak, “Yıllık 3,5 milyon Euro garanti ücret alan Sosa başta olmak üzere, yıllık 2,5 milyon Euro kazanan Onur Recep Kıvrak, 2 milyon 250 bin Euro kazanan Kucka gibi isimler satılmadan, bu kulübün ekonomisi düzelmez” diyordu. Ama yine bozguncu olarak nitelendiriliyorduk.
Altyapıdan gelen oyuncuların büyük başarısı bile Ahmet Ağaoğlu’nu durduramadı. Geçen yıl tam 17 transfer yaptı. Geldiği günden itibaren tam 7 yabancı stoper transferini gerçekleştirdi. Obi Mikel ve Daniel Sturridge gibi ununu elemiş eleğini asmış pahalı isimleri de kadroya katmaktan geri durmadı. Bunları nasıl yaptı? Yusuf Yazıcı gibi simge olabilecek bir futbolcuyu 17,5 milyon Euro’ya attığı ve bir de banka borçlarını yapılandırıp, ayrıca yeni yüklü kredi aldıkları için…
Yusuf Yazıcı, Abdulkadir Parmak, Abdulkadir Ömür, Hüseyin Kürkmen ve Uğurcan Çakır niteliğinde yeni bir tek altyapı oyuncusu kazanamadı. Kazanılabilecek Serkan Asan, Abdurrahim Dursun, Cfer Tosun gibi isimleri de yabancılara kurban etti. Yeni bir transfer mevsimi geliyor ve medyada okuyorum, hep yabancı isimler yine gündemde…
Mevcut futbolculardan 37 yaşında olan ve ülkesinde futbol oynasa 100 bin Euro bile kazanamayacak Perreira ile yeni sözleşme başarı gibi gösteriliyor. Çok yüksek ücret alarak dengeleri yok eden ve 35 yaşını deviren Sosa ile yıllık 2 milyon Euro gibi bir rakama imza atılması başarı olarak görülüyor. Menajeri bana göre karanlık bir geçmişe sahip ve hiç güvenmediğim Mithat Halis olan Novak ile anlaşmak için kılı kırk yarıyorlar. Oysa bu isimlerin takımdan uzaklaştırılması gerektiği ve kadronun daha dinamikleştirilmesi, yeni heyecanları arayan, yetenekli isimleri bünyesine katması gerektiği hiç düşünülmüyor.
Altyapıda ve kadroda, ya da kiralık gönderilmiş çok sayıda genç olmasına rağmen hala genç oyuncu transferi yapılıyor, bu da sanki bir başarı hikayesiymiş gibi sunuluyor.
Taraftarlar da bu yabancı isimleri ya da genç transferleri okudukça coşuyor, adeta isteri krizine girmiş gibi bir an önce sözleşme yapılmasını istiyor. Medyada bu tür çabalara karşı ses çıkaran neredeyse tek bir Trabzonspor sevdalısı gazeteci, yazar görmek mümkün değil… Kulübün akil insanlarından ses çıkmıyor. Divan Kurulu, yönetimi seyrediyor. Takımın ligde ve kupada iddialı durumda olması, hem başkanı, hem yönetimi herkesin gözünde kahramanlaştırıyor. Bu şampiyonluk iddiası ve özlemi çok .büyük sorunların ortaya çıkacağı gelecek günlerin kulübü yok olma noktasına geleceğini görmelerini engelliyor. Bir büyük kesim ise Trabzonspor’u neyin yok edebileceğini fark etmekten çok uzak kültürel derinliğe sahip zaten…
Ve bu koşullar yaşanırken UEFA’nın aldığı karara tepki üzerine tepki veriyoruz. Bu karar CAS tarafından iptal edilir ya da edilmez bunu bilemem…
Ama umarım Trabzonspor başkanı, yönetimi, Divan Kurulu, Üyeleri, eski yöneticileri ve taraftarlarının kulağına kar suyu kaçırmaya yeter.
Yaşanmışlardan ders çıkarmadıkça, aynı kaosları yaşamanın önüne geçemeyeceğimizi bilmeliyiz artık.
Umarım ne demek istediğimi anlatabilmişimdir.
Saygılarımla…