UMUT MU KAZANIR ? KORKU MU ?
İBB Başkanı ve Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Yardımcısı adayı Ekrem İmamoğlu, Rize Cumhuriyet Caddesi’nde sevgi seli ve gül yağmuruyla karşılandı. Rizelilerin isteğiyle ceketini çıkarıp, gömleğinin kollarını sıvayan İmamoğlu, “Taraflardan birisi diyor ki; ‘Biz gelince her şey çok güzel olacak.’ Umut veriyor. Öteki taraf da diyor ki; ‘Ben gidince her şey kötü olacak.’ Korku salıyor. Size soruyorum: Umut mu kazanır, korku mu? Güler yüz mü kazanır, asık surat mı? Güler yüz kazanıyor tabii; milletini seven yüz. ‘Her şey kötü olacak’ diyerek milleti korkutmaya çalışan akıl; haddini bilmeyen, kibirli bir akıldır. ‘Her şey çok kötü olur’ diye düşünüyorsan, demezler mi; ‘21 yıldır bu memleketi yönettin, gerekeni zamanında niye yapmadın o zaman. ‘Ben gidersem memleket kötü olacak.’ 21 yıl sonra ‘Memleketin geleceğinden korkma’ diyemiyorsan hala, ‘Ben gidersem ülke batar’ diye milleti korkutmaya çalışıyorsan; senin karnen sıfır, sıfır, sıfır. Başarısızsın. Kendin itiraf ediyorsun. Bu millet korkmaz. Bu millet kendine güvenir. Onun için 14 Mayıs’ta millet kazanacak, bir kişi devri bitecek” dedi. Millet İttifakı iktidarında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kapatılacağı iddialarına konuşmasında yer veren İmamoğlu, “Neymiş efendim? ‘Millet İttifakı gelecekmiş, Diyanet’i kapatacakmış.’ Ya bunlara Allah akıl versin. Benim duam tutar da bir tek bunda tutmadı. Diyanet’i kuran, Mustafa Kemal Atatürk. Biz Diyanet’i niye kapatalım ya? Ama şunu yapacağız: O Diyanet’in başındaki partizan aklı, oradan yollayacağız. Bizim camilerimiz, kutsallarımız, Allah’la kul arasına kimse giremez. Bizim camilerimizi siyasete, kimse alet edemez. Oralar bizim inancımızın güzel ahlakını, güzel erdemini Peygamber Efendimizin güzel sözlerini, ahlakını anlatan yerler olacak. Ama siyaset konuşulan değil, bir kişinin övülüp, öbürünün ‘hain’ ilan edildiği yerler olmayacak” ifadelerini kullandı.
MERKEZ / RİZE
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı ve Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Yardımcısı adayı Ekrem İmamoğlu, Rize Cumhuriyet Caddesi’nde coşkulu bir kalabalık tarafından karşılandı. Rize Valiliği önündeki alanı hınca hınç dolduran Rizeliler, İmamoğlu’na sevgi gösterilerinde bulundu. Rizeliler, konuşma yapacağı platforma eşi Dilek İmamoğlu ile el ele çıkan İmamoğlu’nu “gül yağmuru”na tuttu. İmamoğlu çifti, kendilerine atılan gülleri toplayarak kabul etti. “Bu denizin havası bana çok iyi geliyor” diyen İmamoğlu, “Bu denizin havası, beni yerimden oynatıyor. İnsanın tulumla akşama kadar horon oynayası geliyor. Yağmurun, bulutun, sevdanın, umudun şehri Rize’ye selam olsun” şeklinde konuştu. Konuşma yaptığı alana komşu Rize Devlet Hastanesi’nde yatan hastalara şifa, sağlık çalışanlarına başarı dileyen İmamoğlu, “Verdiğimiz rahatsızlıktan kusura bakmasınlar. Onlar da bizi dinleyebiliyorsa ne mutlu bize” dedi.
DÖVİZLERİ OKUDU: “BURALARDAN TAŞ DEĞİL, GÜL ATILIR SANA DOĞRU”
Aralarında “Buralardan taş değil, gül atılır sana doğru”, “Beyim değil, beynim bilir; ben bir Cumhuriyet kadınıyım da”, “Torpil için dayım yok ama demokrasi için Kemal dedem var” ve “Lale Devri nasıl bittiyse, sülale devri de öyle bitecek” mesajlarının bulunduğu onlarca dövizi okuyan İmamoğlu, “Milletin devri başlayacak. Biliyorsunuz; ülkenin dört bir yanında vatandaşlarımızla buluşuyoruz. 15 Mayıs’tan sonra hizmetlerimizle, coşa coşa Artvin’deyiz, Rize’deyiz, Trabzon’dayız, Giresun’dayız, Gümüşhane’deyiz, Ordu’dayız, her yerdeyiz. Ülkemizin her yanında, milletimizin nabzını tutuyoruz” diye konuştu. Kalabalıktan bir vatandaşın, “Pazar’da sizinle” sözlerine kayıtsız kalmayan İmamoğlu, “Tamam Pazar da bizimle. Öyle başlarsak ta Güneysu’dan başlayacağız… Ama en fazla Güneysu yanımda bak söyleyeyim. Ben, iddialı adamım. Güneysu’nun oylarını alacağım. Tek tek kalplerini kazanacağım. Oyunu vermese de kalplerini kazanacağım; sonra oylarını alacağım” ifadelerini kullandı.
RİZELİ İSTEDİ; CEKETİ ÇIKARDI
Konuşmasının bu noktasında, vatandaşların hep bir ağızdan isteği üzerine ceketini çıkarıp, gömleğinin kollarını sıvayan İmamoğlu, özetle şunları söyledi:
“Size memleketin son durumunun nabzını tutmaya başlayacağım. Önce, tabiri caizse, iki taraftan birisi kazanıyor. Şimdi, ben tarafları size anlatayım, ‘şıp’ diye anlayacaksınız. Taraflardan birisi diyor ki; ‘Biz gelince her şey çok güzel olacak.’ Umut veriyor. Öteki taraf da diyor ki; ‘Ben gidince her şey kötü olacak.’ Korku salıyor. Bak birisi umut veriyor, birisi korku salıyor. Size soruyorum: Umut mu kazanır, korku mu? Güler yüz mü kazanır, asık surat mı? Güler yüz kazanıyor tabii; milletini seven yüz. Ne dedim? ‘Bana oy vermeyenlerin de kalbini kazanacağım’ dedim. Ben öyle bir ahlaktan geliyorum. Milletimiz korkmaz. Milletimiz kendine güvenir. Devletine güvenir. ‘Ben gidince her şey kötü olacak’ ne demek ya? Bütün marifet bir kişide mi yani? 86 milyon milletin evlatları var. ‘Her şey kötü olacak’ diyerek milleti korkutmaya çalışan akıl haddini bilmeyen, kibirli bir akıldır. Bir tanesi de dün, ‘Bunlar seçilirse, memlekete veleddalin amin…’ Akla bak ya. Vallahi akla bak. Allah bunların gazabından memleketi korusun. Kim giderse gitsin. Burası Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Siz derede kum tanesi olmazsınız bu memlekette, kum tanesi. O siyasetçi gitti bu siyasetçi geldi diye, bu büyük devlet, 1000 yıllık devlet geleneği olan bu millet zaafa uğrar mı? Kimler geldi kimler geçti? Herkes haddini bilecek. Hepimiz gelip geçici değil miyiz arkadaşlar? Hepimiz fani değil miyiz? Baki olan ne?”
“‘BEN GİDERSEM HER ŞEY ÇOK KÖTÜ OLUR’ DİYE DÜŞÜNÜYORSAN; SANA GÜLE GÜLE”
“Vatanımız, devletimiz, milletimiz. ‘Ben gidersem her şey çok kötü olur’ diye düşünüyorsan; sana güle güle. Evine, evine. Hadi git evine; hanımına, eşine, çoluğuna, çocuğuna hizmet et. ‘Her şey çok kötü olur’ diye düşünüyorsan, demezler mi; ‘21 yıldır bu memleketi yönettin, gerekeni zamanında niye yapmadın o zaman. Mesela, görevim bir gün bitecek -size söz- İstanbul’u devredeceğim. Kimseye o koltuklar kalmaz. Gururla teslim edeceğim. Ben o zaman diyeceğim ki, ‘Sana öyle bir İstanbul teslim ediyorum ki kardeşim; ‘İstanbul pırıl pırıl, bütçesi şöyle, sistemi böyle, yönetim ahlakı şöyle, hiçbir şey olmaz, sakın korkma’ diyeceğim. Sen ne diyorsun? ‘Ben gidersem memleket kötü olacak.’ 21 yıl sonra ‘Memleketin geleceğinden korkma’ diyemiyorsan hala, ‘Ben gidersem ülke batar’ diye milleti korkutmaya çalışıyorsan; senin karnen sıfır, sıfır, sıfır. Başarısızsın. Kendin itiraf ediyorsun. Bu millet korkmaz. Bu millet kendine güvenir. Onun için 14 Mayıs’ta millet kazanacak, bir kişi devri bitecek. ‘Ben bilirim. Her şey benim. Her aklı ben biliyorum’ devri bitecek. 15 Mayıs’tan itibaren milletçe, bütünlük içinde yolumuza devam edeceğiz.”
“DEVLETİN KAYNAKLARINI HEP KENDİ TARAFLARINA YÜKLEDİLER”
“Devlette devamlılık önemli bir ilkedir. Devamlılık ilkesi, devleti diri tutar. Artık güvenli, sağlam, kurumsalı güçlü, huzurlu bir şekilde ilerleyeceğiz. Devlet yönetmek, gemi yönetmeye benzer. Gemiyi yanlış yüklersen, gemi batar. Bunlar, devletin kaynaklarını hep kendi taraflarına yüklediler. Gemi yan yattı, sefere çıkamıyor artık. Biz, devletin kaynaklarını eşit dağıtacağız. Gemi sağlam duracak denizin ortasında. Devletin kadrolarını, milletin desteklerini, devletin yatırımlarını, devletin hizmetlerini bu millete eşit dağıtacağız. Millet İttifakı’nın bu ülke için önemini iyi anlamanızı istiyorum. 15 Mayıs’ta iktidar, siyasetin bir ucundan öteki ucuna gitmeyecek. Millet İttifakı, siyasetin orasında burasında bir yapı değildir. Biz, siyasetin tam göbeğindeyiz, ortasındayız. Millet neredeyse, biz orada olacağız. Biz milletin iktidarını kurmaya geliyoruz. Türkiye’nin birleştirici gücü, hak, hukuk, adalet mücadelesinin simgesi Kemal Kılıçdaroğlu’yla geliyoruz. Türkiye’nin bütün siyasi akımlarını temsil eden, çok değerli parti liderleriyle geliyoruz. Rize’nin gelini Sayın Meral Akşener Hanımefendi’yle geliyoruz. Çok değerli dostum Mansur Yavaş Başkanımla geliyoruz. Sayın Davutoğlu, Sayın Babacan, Sayın Karamollaoğlu, Sayın Gültekin Uysal’la birlikte geliyoruz.”
“MÜLAKAT GİDECEK, MAKAMLARA VATANIN LİYAKATLİ EVLATLARI GELECEK”
“Bazı müjdeleri 13. Cumhurbaşkanımız Kemal Kılıçdaroğlu adını hatırlatayım: Haziran ayında emeklilere, bayram ikramiyesi olarak, 15 bin lira vereceğiz. Emeklilerin maaşlarını kolayca geçinebilecekleri seviyeye getireceğiz. Her ailenin en az asgari ücret kadar geliri olmasını sağlayacak bir sistem kuracağız Aile Destekleri Sigortası’yla. Ekonomiyi hızla düzelteceğiz. Paramızın kıymetini, alım gücünü arttıracağız. Bunlar parayı pul ettiler. Paranız işe yaramaz hale geldi. Üretim ve istihdam seferberliği başlatacağız. Gençlere, kadınlara, iş arayan herkese iş olanakları yaratacağız. Esnafı, çiftçiyi, sanayiciyi destekleyeceğiz. Borçlarını yapılandırıp, maliyetlerini düşürüp, rahat nefes aldıracağız onlara, ki daha üretsinler, daha çok insan çalıştırsınlar. Bütün çocuklara ücretsiz süt ve yemek dağıtacağız. Devletin kapılarını bu milletin evlatlarına açacağız. Liyakat geçerli olacak sevgili gençler. Mülakatı çöpe atacağız. Makamlara liyakatle siz geleceksiniz, siz. Vatanın evlatları gelecek. 14 Mayıs’tan sonra çok güzel şeyler yaşayacağız. Hep güzel şeylerden söz edeceğiz.”
“ÇAY, 15 LİRA OLACAK”
“Rize’nin önemli bir kurumudur Çaykur. Çaykur, üreticiyi destekleyecek. Çayın bereketi artacak. Çay üreticisi hakkını alacak. Çayın üreten insanların keyfi yerine gelecek. Çaykur’un liyakatle yönetilmesini sağlayacağız. Çaykur, bugüne kadar ne yazık ki yerle bir edildi. Genel Başkanımızın müjdesini buradan tekrarlamak istiyorum. Çay, 15 lira olacak. Bugün enflasyonun nereye geldiğini biliyoruz. Yüzde 64 artırıyorlar çayı. Memlekette enflasyon yüzde 130. Çocuk bile enflasyonu biliyor. Geçen bir çocuğun mesahını okudum. Diyor ki; ‘Eti Cin’i geçen yıl 1,5 liraya alıyordum, şimdi 3,5-4 dört lira oldu. Çocuk bile, ‘Eti Cin’ üzerinden enflasyonu biliyor. İşte enflasyon karşısında da çay üreticisini koruyacağız.”
“’RECEP TAYYİP ERDOĞAN ÜNİVERSİTESİ’Nİ BİLE AYAĞA KALDIRACAKLAR’ DEYİN”
“Üniversite gençlerimiz var Rize’de. Üniversitede okuyan gençlerimizin bütün sorunlarıyla ilgileneceğiz. Onların burs imkanlarını artıracağız. Onların gelecekle ilgili kaygılarını ortadan kaldıracağız. Ben size bir şey söyleyeyim. Bunu herkese anlatın. Bunlar üniversite nedir bilmiyorlar. Üniversiteyi bile baskı altında tutmaya çalışıyorlar. Kardeşim, üniversitedeki akademisyen düşünecek, taşınacak, eleştirecek. Onlar, yaratıcı insanlar. Çocuklara, gençlere öğretecek. Sen öyle yaparsan, işte Rize’deki Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, ülke sıralamasında gerilere düşer. Deyin ki, ‘Ekrem İmamoğlu dedi ki, ‘Millet İttifakı’nda Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’ni bile ayağa kaldıracaklar’ diye. ‘Onu bile düzeltecekler.’ Onu bile düzeltecekler. Üniversite, sadece binadan ibaret değildir. Sadece okuldan ya da içindeki birtakım yapılardan ibaret değildir. Üniversiteler, özgür alanlardır. İlim irfan yuvalarıdır.”
“MEMLEKETİMİ BU DURUMA DÜŞÜRENLERE YUH OLSUN; UTANIYORUM”
“Rize’nin derelerini, yaylalarını, ormanlarını koruyup geliştireceğiz. Rize’nin bütün ulaşım sorunlarını biz çözeceğiz. Biz iş yapmaya geliyoruz. Çok güçlü, çok enerjik bir kadromuz var. Bugünkü iktidarın, bu ülkeye verebilecek inanın dermanı kalmadı. Bunların kendilerine bile faydası kalmadı. Yoruldular, tükendiler. Bildikleri çare kalmadı. İşe yarar kadroları kalmadı. Bakın kendi çalıştıkları bakanlar bile, bunlarla çalışmak istemiyorlar. Tekliflerini reddediyorlar. Çünkü, orada bilgilerinin işe yaramayacağını biliyorlar. O’nun etrafında, memleketin geleceğini düşünen kim varsa uzaklaştı. Bunlar birbirlerine öyle bir düştüler ki, her gün Pandora’nın Kutusu açılıyor. Her gece kimin, hangi filmini, kimin hangi itiraflarını dinleyeceğimizi şaşırdık. Cumhuriyetin 100’ncü yılında o itirafları dinledikçe benim yüzüm asılıyor, moralim bozuluyor. Utanıyorum biliyor musunuz? Ama bunlarda utanma da yok. Memleketimi bu duruma düşürenlere yuh olsun. Utanıyorum.”
“DİYANET’İ KURAN, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, BİZ NİYE KAPATALIM?”
“Özellikle bazı coğrafyalarda bunu yayıyorlar. Neymiş efendim? ‘Millet İttifakı gelecekmiş, Diyanet’i kapatacakmış.’ Ya bunlara Allah akıl versin. Benim duam tutar da bir tek bunda tutmadı. Gene ben dua edeceğim. Ben iyilik sahibi bir insanım. İyilik istiyorum. Diyanet’i kuran, Mustafa Kemal Atatürk. Biz Diyanet’i niye kapatalım ya? Ama şunu yapacağız: O Diyanet’in başındaki partizan aklı, oradan yollayacağız. Bizim camilerimiz, kutsallarımız, Allah’la kul arasına kimse giremez. Bizim camilerimizi siyasete, kimse alet edemez. Edemez, ettirmeyeceğiz. Oralar bizim inancımızın güzel ahlakını, güzel erdemini Peygamber Efendimizin güzel sözlerini, ahlakını anlatan yerler olacak. Ama siyaset konuşulan değil, bir kişinin övülüp, öbürünün ‘hain’ ilan edildiği yerler olmayacak. Oralar bizim camilerimiz, memleketimin insanlarının dua ettiği yerler. Evet; Diyanet açık kalacak, ama Diyanet’in içindeki partizanlığı, söküp atacağız. Burada benim insanlarım var. Allah aşkına, benim güzel ablalarım var burada. Bakın herkes kendi giyimi kuşamıyla burada. Pırıl pırıl genç kızlarımız var, güzel hanımefendiler var. Kimse kimsenin giyimine, kuşamına karışmayacak. Herkes kendi yaşamının amiridir. Kimse kimsenin giyimine, kuşamına karışmayacak. Bakın; bunlar gelir, köylerde insanları aldatmaya çalışırlar. Böyle bir şey yok. Ben, bu toprakların evladıyım. Ben, bu memleketin evladıyım. Buna fırsat vermeyiz, vermeyeceğiz. Bu tür, insanları birbirine düşüren, yalanla, iftirayla insanları birbirine kırdıran aklı, bir an önce evine yollayacağız.”
“ÖNCE TAŞ ATTIRDILAR, SONRA PİŞMAN OLDULAR; BİRBİRLERİNE DÜŞTÜLER”
Bugün geldiğimiz noktada, siyasetin en zor zamanlarına yaklaştık. 14 Mayıs’a az kaldı. Ne yaptılar bunlar? Bir avuç insana, sözüm ona bizi Erzurum’da kışkırttıkları insanlara taşlatmaya kalktılar. O kadar elleri, gözleri, yüzleri birbirine karıştı ki… Bakın bunlar ne yaptıklarını bile bilmiyorlar. Sonra pişman oldular, birbirlerine düştüler. Bir de utanmadan dediler ki, ‘Bunlar kendilerine taş atıyorlar.’ Akıl bu kadar gitmiş. Yani biz oraya gideceğiz, kendimizi kendimize taşlatacağız! Taş atanların bir kısmı ortaya çıktı. Şimdi çeneleri kesildi. Daha konuşamıyorlar. Yine diyeceğim; ‘Allah bunlara akıl versin’ diye. Ama biz, artık göreceksiniz çok güzel şeyleri konuşmaya başlayacağız. Bunlar şimdi iftira atmaya başladılar. ‘Efendim bu seçimde onlara oy verirlerse ‘milli irade’, bize oy verirlerse ‘darbe.’ Yok öyle şey. Bunlara aldanmayın. Bunlar her türlü kötülüğe başvurabilirler. Ama millet uyandı. Ne zaman uyandı? 31 Mart’ta uyandı. Bunları yendi millet, 31 Mart’ta yendi. Sonra ne oldu? Bunlar seçimi iptal etmeye kalktı; 13 bin 500 oyluk fark ne oldu? 806 bin oy farka ulaştı. Millet, bunlara bir demokrasi tokadı attı.”
“TÜRKİYE’Yİ MİLLET İTTİFAKI’NIN BİLGİLİ, BECERİKLİ KADROLARI YÖNETECEK”
“Kardeşim; bırakın, bu memleket size ait değil. Bu memleket, 86 milyon insana ait. 86 milyon insanımızın ortak evi. Evimizi, sizin için hep birlikte temiz tutacağız. 14 Mayıs’ta, milletçe, ortak evimizi, devletimizi tertemiz yapacağız. Geçmişe sıkışıp kalmadan, demokratik, özgür ve güvenli geleceğimize odaklanacağız. Geleceğin umutlarına odaklanacağız. Sorunun değil, çözümün sahibi olacağız. Farklı siyasi anlayışları buluşturan Millet İttifakı, tam da bu nedenle ülke huzurunun güvencesidir. Bir avuç insanın iktidarı bitecek, milletin iktidarı başlayacak. 15 Mayıs’tan itibaren Türkiye, güçlü ülke yolunda emin adımlarla yürüyecek. Liyakatsiz ve beceriksiz kadroların yüzünden, ekonomimiz yerle bir oldu. Orta gelirliyi yoksul, yoksulu fukara yaptılar. Türkiye’yi Millet İttifakı’nın bilgili, becerikli kadroları yönetecek. Türkiye eli ekmek tutanların, işiyle gurur duyanların ülkesi olacak.”
“MİLLETİ BU ŞEKİLDE NASIL BÖLERSİNİZ?”
“Benim sizden ricam var: Lütfen bunu hemşehrilerime anlatın. ‘Siyasetçilerin yalanlarına, günahlarına, suçlarına ortak olmayın’ deyin. Cesur olun, yanlışa ‘yanlış’ deyin. Rizeliler, benim güzel insanlarım, kendisi için hiçbir şey talep etmeden, vatanı için gözünü kırpmadan kendini feda edecek güzel insanlar; bunu anlatın. Sizler, Kuvay-ı Milliye ruhunu taşıyorsunuz. Canım vatanın güzel insanları; bakın eskiden böyle bir şey var mıydı? Diyelim ki birimiz Sayın Cumhurbaşkanı’na oy veriyor buradan, öbürü de Sayın Kılıçdaroğlu’na oy veriyor. Şimdi biri acil bir durumu olsa, öbürünün kapısını çalsa, bugünkü düzen ne diyor biliyor musun? ‘Kapa kapını suratına’ diyor. Kapatırlar, biliyorum. Biz onu yapmayacağız. Biz, onu bitireceğiz. Arkadaş, başka düşüncelere sahip olabiliriz. Bu nedir Allah aşkına? Milleti bu duruma nasıl düşürürsünüz siz? Milleti bu şekilde nasıl bölersiniz? Buna müsaade etmeyeceğiz. Milletin evlatlarını barıştırmaya geliyoruz, barıştırmaya.”
“BİR KOLTUĞA GELDİN, GÜNÜN GELİNCE GİDECEKSİN”
“Bunlar, malı gibi bakıyorlar devletin kurumlarına. İstanbul’a da öyle baktılar. İstanbul’a da her yere öyle bakıyorlar. Bu memleket, bu milletin. Sen, orada emanetçisin. Bir koltuğa geldin, günün gelince gideceksin. Zaten zamanı geldi. 14 Mayıs’ta yolluyoruz sizi, yolluyoruz. Rizeliler, benim güzel hemşehrilerim, 14 Mayıs’a kadar gece-gündüz çalışmaya, bir kişinin, bir avuç insanın değil, milletin kazanmasını sağlamaya hazır mıyız? 14 Mayıs günü sandıklarda görev almaya hazır mıyız? 14 Mayıs günü, bu canım Türk bayraklarınızla sokaklara çıkarak, okulların önünde bekleyerek, görev alarak, o günü demokrasi şölenine çevirmeye hazır mıyız? Keşke beni şu şurada, Allah rahmet eylesin, Mesut Yılmaz görseydi. Mesut Yılmaz, baba dostumuz. Çok güzel anılarımız var. Hep bu memleketi konuşurduk kendisiyle. Çok güzel insandı. Bu memlekette emeği geçen, güzel işler yapan herkese teşekkür ediyoruz geçmişten bugüne. Ama zamanı dolan kişiye de bu millet, ‘güle güle’ demeyi bilir, evine yollamayı bilir. Bu bir avuç insanı evine yollamaya hazır mı Rize? Her şey çok güzel olacak. Sakın kimseye söylemeyin. ‘Ekrem söyledi’ deyin; ‘Ekrem, bizim Ekrem, bizim uşak, ‘Kimseye söylemeyin dedi’ deyin, tamam mı? Aramızda kalsın; kazanıyoruz, millet kazanıyor.