CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Çin, en zeki çocuklarını Amerika’nın üniversitelerine gönderdi, yetiştirdi; tamamı Çin’e geldi. Huawei gibi bir devi yarattılar. Uzay sanayisini büyüttüler. Biz neresindeyiz? ‘İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın nasıl görevden alırız? Rant elimizden gitti, nasıl geri alırız?’ Aklın ve mantığın alamayacağı bir şey. Akıl mantık yok böyle bir şeyin içinde. İktidar sahiplerinin; bilim insanları ile felsefeciler ile belli dönemlerde bir araya gelip bir konuşması lazım. Eksiğimiz nedir, fazlamız nedir? Her şeyi bilen adam yoktur dünyada. İnsanlar ancak belli konulara yoğunlaştığı zaman, o konuda söz sahibi olabilirler. Ben her şeyi bilirim diye bir kavram yok artık, 21. yüzyılda. Buradan Türkiye’nin çıkması lazım” dedi.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ‘CHP Emek Büroları’nın İstanbul Planlama Ajansı Florya Kampüsünde düzenlediği Dijital Emek 4.0 Çalıştayında konuştu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu; CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke, CHP Genel Başkan Yardımcıları Veli Ağbaba, Seyit Torun, Gamze Akkuş İlgezdi, Yüksel Taşkın ve Fethi Açıkel ile CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun da katıldığı çalıştayda yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Efendim öncelikle böylesine güzel ve önemli bir toplantıyı gerçekleştirdiğimiz için son derece mutluyum.
Anlatırlar bize. Derler ki, ‘İnsanoğlu tekerleği bir milyon yılda keşfetti.’ 1 milyon yılık çabanın sonucunda tekerleği keşfediyoruz. Bugün her saniyede, birden fazla buluş var. Ve Türkiye bunun neresinde. Aslında siyaset kurumunun uğraşması gereken alan bu. Bu kadar hızlı değişimin ve dönüşümün içinde, biz nerede duracağız ve bu hızlı değişimin ve dönüşümün aktörlerinden birisi olacak mıyız? Eğer siyaset kurumu bunu düşünmüyor da, kısır çatışmalarla, çekişmelerle yoluna devam ediyorsa Türkiye’yi sağlıklı bir geleceğe taşıyamayız. O bağlamda bu toplantının önemi çok büyük. Belki Ankara’daki Beyler bunun farkında bile değiller. Ama biz; bu ülkenin bilim insanları, bu ülkenin çalışanları, emekçileri ve bu ülkenin en azından var olan bazı siyasetçileri; bu kadar değerli bir alana emek harcamak zorundayız. Ve düşünmek zorundayız. Tartışmak zorundayız. Ülkemizi güzel bir geleceğe taşımak zorundayız.
Buharlı motorun keşfi ve sanayi devriminin başlaması. İngiltere’de oldu. Şu soruyu sormalıyız kendimize neden İngiltere’de oldu? Çünkü kendi dominyonlarından en zeki insanları İngiltere’ye taşıdı ve onları buharlı motoru keşfettiler. Biz buna yüksek yetenek inşası diyoruz. Bir toplumu ileriye taşıyan zeki insanlar… İngiltere’ye gittiğimde, üniversiteyi ziyaret ettiğimde son gittiğimde; üniversitedeki rektör hocamız şunu söyledi. ‘İki şey arıyoruz biz. Dünyanın en zeki insanlarını İngiltere’ye nasıl getireceğiz ve bu insanların keşfettikleri ürünü elle tutulur metaya dönüştürmek için parayı nerede bulacağız?’ Dünya artık bunun peşinde. İngiltere, dünyanın en önemli 20 üniversitesinden mezun olan herkesi vatandaşlığa alıyor. Hiçbir koşul aramıyor. Şu üniversitelerden mezunsan gel seni İngiltere vatandaşlığına alacağım diyor. Dönüp kendi ülkemize bakalım. 400 bin dolar paranız var ve bir daire satın alıyorsanız otomatikman vatandaş olabiliyorsunuz. Dünyanın gelişimini biz mi izliyoruz, onlar mı izliyor? Dünyada söz sahibi, onlar mı olmak istiyor; biz mi olmak istiyoruz? Gerçekten de bu ülkenin aydınları, bu ülkenin sivil toplum kuruluşları, bu ülkenin üniversiteleri; ülkeyi taşıyacak olan temel aktörler. Ve biz, dünyanın bu gerçeği önünde yeniden oturup düşünmek zorundayız.
Eğer siyaseti bugünkü anlayışla ileriye doğru götürürsek veya götürmeye destek verirsek, bir süre sonra hepimize geçmiş olsun. Kimse kusura bakmasın. Türkiye’yi ileriye taşıyamayız. Mümkün değil. 21. yüzyılın bilgi ekonomisi yüzyılı olduğuna inanan birisiyim. Belki bu kavram yeni duyuluyor. Evet, yeni duyuluyor. Bilgi ekonomisi, bilgiye dayalı ekonomi. Artık kaba güce değil, kazma küreğe değil; bilgiye dayalı. Bilgi üretiyorsanız, hızla büyüyebilirsiniz. Bilgi üretiyorsanız ve o bilgiyi elle tutulur metaya dönüştürebiliyorsanız, dünyada söz sahibi olabilirsiniz. Aksi halde, bunları yapamıyorsanız; sadece bilgi üreten, ürettiği bilgiyi elle tutulur metaya dönüştüren ülkelerin pazarı konumuna gelirsiniz. Türkiye şu anda pazar konumundadır. En somut örneği de cep telefonlarıdır. Hepimizin cep telefonu var. Biri bile Türkiye’de üretilmiyor. 85 milyonluk bir pazar var katma değeri yüksek ürün üreten ülkeler için. Biz bunun mücadelesini veriyoruz. Biz neden katma değeri yüksek ürün üretemiyoruz. Hangi gerekçeyle üretemiyoruz? Evet, bilgi ekonomisi. Bilgi nerede üretilir? Bilgi üniversitelerde üretilir, eğitim kurumu içinde üretilir bilgi. Peki, bizim üniversitelerimiz nerede? Boğaziçi Üniversitesini alalım. Sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da sayılı üniversitelerinden birisiydi. Ne oldu, Boğaziçi Üniversitesi’ne? ‘Benim gibi düşünmeyen insanları üniversitede tutmam.’ Bu anlayış, üniversiteyi üniversite olmaktan çıkarır. Üniversiteler adı üstünde üniversite. Her türlü bilginin, her türlü düşüncenin özgürce tartışıldığı mekanlardır üniversiteler. Siz üniversitelerde düşünceye sınır getiremezsiniz. Getirdiğiniz andan itibaren orası üniversite olmaktan çıkar. ‘Benim istediğim rektör olacak.’ Üniversiteler; adı üniversite olduğu için üniversite olmaz. Her üniversitenin bir tarihi, bir kültürü vardır. Kendi kültürü olmayan bir üniversite olmaz. Eğer bir üniversitede profesörlük yapamayacak kadar eğitim düzeyi düşük birisini o üniversiteye rektör olarak atarsanız, olmaz. Mahvedersiniz.
O nedenle, biz söz veriyoruz. Hangi düşüncede, hangi görüşte, hangi kimlikte ve hangi inançta olursa olsun; düşünce üretebiliyorsa, hele hele aykırı düşünceler üretebiliyorsa o kişiyi el üstünde tutmamız gerekir. Aykırı düşünceden bir siyasetçinin korkmaması gerekir. Daha doğrusu düşünceden korkmaması gerekir.
Geçmişte şöyle bir soru sorduk kendimize, parti olarak. Yazılım sektöründe Hindistan neden bu kadar ileride? Ve bir heyet gönderdik. Gelen rapor çok basit. Okulöncesi eğitimde matematik, oyun içinde öğrencilere öğretiliyor. Mukayese yeteneği kazanıyor. Biz ise ezberci bir sisteme doğru gidiyoruz. Çocuklar; neredeyse günün 24 saati test çözmekle uğraşıyorlar. Düşüncede yoğunlaşma, tartışma; neredeyse hiç olmadı. Olmuyor da… Üniversitelerin kendi kültürlerinin olması lazım. O kültürler, üniversiteyi üniversite yapar. Üniversiteler sıradan kuruluşlar değildir. Her yere üniversite açtık, her yere açtık. Tabela, üniversite ama içinde hoca yok. Bir şeyi yaptım ve bu oldu. Bu anlayış olmaz.
Bilgi ekonomisi dedik başına bir sözcük daha ekledik. Sosyal bilgi ekonomisi. Bilginin sosyalleşmesi lazım. Geniş kitlelere bilginin üretilmesi lazım. Çünkü artık insan, 21. yüzyılda sadece kol gücüyle çalışan bir insan olmamalıdır. Artık makinalar kaba gücü kullanacak ve insanın yetişmesi lazım. Nerede? Anaokulundan başlayarak yetişmesi lazım. Milli Eğitim Bakanlığı bunun ne kadar farkında? En yetenekli çocuklarımız yurt dışına gidiyorlar. Sevgili hocalarıma anlatıyım. Sorduk, acaba gençler neden umutsuz diye ve neden yurtdışına gitmek istiyorlar diye. Nedeni şu; biz babalarımızdan daha iyi bir eğitim aldık ve onlardan daha iyi bir hayat standardı yakaladık. Evet, hocalarda aynı şekilde, bizde aynı şekilde. Sıradan bir insanda aynı şekilde. Ama şimdi bizim çocuklarımız; bizden daha iyi bir eğitim aldıkları halde bizden daha düşük bir gelire mahkûm ediliyorlar. Ve diyor ki, ‘ben burada bu parayla ne ev sahibi olabilirim, ne araba sahibi olabilirim. Ama gidersem yurt dışına asgari ücret bile alsam hem ev sahibi, hem araba sahibi olabilirim’ diyor. Ve gelişmiş bütün ülkeler; sıfır maliyetle en değerli, genç evlatlarımızı kendi ülkelerine alıyorlar sıfır maliyetle. Doktorundan, mühendisine kadar. Siyaset görmüyor bunu. Görmenin ötesinde, giderse gitsinler diyor. Yeteneğin ne olduğunu, yetenek kavramının ne olduğunu; yetenekli bir insanın ekonomiye hangi büyük katkıları yapabileceğini bilmiyor, farkında bile değil? Gerçekten düşünse, iki kişi, sadece iki kişi Türkiye kökenli iki Alman vatandaşı Covid-19 aşısını buldu. Güzel. Alman ekonomisine yaptıkları katkı, 140 milyar doların üzerinde. İki kişi. İşte yüksek yetenek inşası dediğimiz bu. En zeki insanları alacaksınız. İngiltere oluşturdu ilk bu politikayı. Amerika, İngiltere’nin elinden aldı. Çin’le Amerika arasındaki kavga aslında temelinde, yüksek yetenek inşası kavgasıdır. Çin’de en zeki çocuklarını Amerika’nın bütün üniversitelerine gönderdi, yetiştirdi; tamamı Çin’e geldi. Huawei gibi bir devi yarattılar. Uzay sanayini onlarda büyüttüler. Biz neresindeyiz? Biz İstanbul’da çalışan… Ekrem Başkanı dikkatle dinledim, Boğaziçi Üniversitesiyle yapılan işbirliği ve dolayısıyla gençlerin en azından yetiştirilmeleri konusunda gösterdiği çabayı. Biz neresindeyiz Allah aşkına?
Siyaset kurumunun temel görevi, yani iktidar sahiplerinin. Efendim ‘İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanını nasıl görevden alırız? Nasıl rant elimizden gitti, biz bu rantı nasıl geri alabiliriz diye. Aklın ve mantığın alamayacağı bir şey. Akıl mantık yok böyle bir şeyin içinde. Siz, iktidar sahiplerinin; bilim insanlarıyla en azından, felsefecilerle en azından belli dönemlerde bir araya gelip bir konuşması lazım. Nedir, neyin nesidir, eksiğimiz nedir, fazlamız nedir? Bir sofranın etrafında oturup konuşmak gerekiyor. Her şeyi bilen adam yoktur dünyada. İnsanlar ancak belli konulara yoğunlaştığı zaman, o konuda söz sahibi olabilirler. Ben her şeyi bilirim diye bir kavram yok artık 21. yüzyılda. Buradan Türkiye’nin çıkması lazım.
Evet, emeğin korunması lazım o da doğru. Teknoloji hızla gelişiyor. İnsanlar eğitilmezse, kaba güçle bir yere gitmek mümkün değil. Ve o insanlar sadece bizim ülkemizde değil dünyada da yok sayılırlar. Makinaların yönetimine girerler. Dolayısıyla insanları eğitmek, eğitilen insanların makinaları çalıştırması, kaba gücü o alana taşıması ve dolayısıyla da ülkenin kalkınmasına, büyümesine katkıda bulunması gerekiyor.
Evet, dijitalleşen emek diyorsunuz. Emek eğer gerçekten makinayı anlamak istiyorsan, makinayı çalıştırmak istiyorsa, çünkü artık yeni 21. yüzyılın makinaları artık çok komplike makinalar bunlar. Bunları çalıştıracak insanların da iyi bir eğitim alması gerekiyor. Üniversitelerinde bilgi üretmesi gerekiyor.
Efendim bu güzel toplantıyı düzenleyen arkadaşlarımıza, bu salonu bize ayıran, burası İPA. Burada eskiden Başkan anlatmadı ama ben buraya galiba üçüncü kezdir geliyorum. Bir inşa sırasında gelmiştim. Buranın özelliği burası eskiden bazı beylere lojman olarak tahsis edilmişti. Yüzme havuzları vs. falan filan diye. Başkan burayı aldı, burayı bir bilim, kültür eğitim merkezi haline dönüştürdü. Gerçekten de hepinizin huzurunda Büyükşehir Belediye Başkanımıza teşekkür ederim. Burası İstanbul Planlama Ajansı düşünce üreten bir kuruluş olma konusunda sağlıklı ve kararlı adımlarla yürüyor. İstanbul’un buna ihtiyacı var. Avrupa’nın en büyük metropolü, bilime dayalı yönetim, bilime dayalı çalışma, bilime dayalı öneriler getirme, önerileri özgürce tartıştırma. Bütün bunların tamamı bu merkezde yapıldığı zaman bizde sade bir vatandaş olarak son derece mutlu olacağız. Dolayısıyla ben hepinizin huzurunda tekrar Sayın Başkanımıza teşekkür ederim.
Bu toplantıya katılan, düşünceleriyle geleceği inşa etmemiz konusunda katkı verecek olan saygıdeğer hocalarıma da yürekten teşekkür ederim. Hepiniz sağ olun, var olun efendim.