Kapısının girişinden başlayan ürünler arasından geçerek, “kasa” diye koyduğu tezgâhın üzerindeki çikolata, gofret, sakız, şekerlemelerden arkasında biri var mı (?) görünmez.
O biri sabah kapısının girişinden başlayan karları üşüyen elleriyle karları temizledikten sonra kilidi açar. Süpürgeyi, küreği içeriye girmeden alır.
Sadece kapısının önünü değil, gücü ve zamanı yettiğince süpürür.
Akşamdan süpür bıraktığı iç zemin temizdir. Ahşap kasanın üzerini tozdan, yağmurdan kardan korunması için fırıncı tarafından bırakılan bezi kaldırıp dolaba ekmekleri sayarak dizer.
Dükkân tıka basa dolduğu için düzenlemeye gerek de yoktur.
İlk gelen her zaman ki gibi, “Selamünaleyküm hayırlı işler” diye seslenen sokağın kahvecisi sabah çayını getirir.
İkinci gelen, ekmek dolabına geçerken, “Erdem abi, 4 tane yumurta 150 gram beyaz peynir, 250 gram zeytin, üç tane de ekmek alıyorum” der. Peynir, zeytin tartılırken, ayaküstü sohbet edilir.
Müşteri gider, Besmele çekilerek veresiye defteri açılır. Alınanlar, toplanıp yazılır.
İlk giren müşterinin veresiye alma ihtimali yüksek olduğu için, Ercan bey daha girmeden cebindeki bozuklukları siftah olsun diye içeri atmıştır. Yapılan alış verişte para hiç konuşulmamıştır.
Ercan bey mahallenin bakkalı, müşteri ise komşudur.
Arapça bḳl kökünden gelen baḳḳāl sebze satan kimse, manav, bostancı” sözcüğünden alıntıdır. Sebze satılmaz…
Bizde Bakkal; yiyecek, içecek, sigara gibi ürünleri perakende satan dükkândır.
Girişimci, toplumsal ihtiyaçları bireysel atılımla gerçekleştirme amacındaki cesaret sahibi kimsedir.
Veresiye defterinin sahibi esnafa, bakkal denilir.
Ülkede girişimci ruhu taşıyan başlangıcın adıdır.
Bu alışveriş mekânlarındaki ikili ilişkiler, yapılan alışverişte salt bir tüketimden çok sosyal bir ilişki olarak işlev görür.
Günümüzde çoğalan marketten yazdırma (veresiye) usulü ile bir şey alamazsın, çünkü ne sahibini tanırsın ne de kasada çalışan emekçiyi…Ama bakkal ile her şeyi paylaşırsın.
O veresiye defterinden bahseder, sen maaş alamadığından, sonunda yine veresiye alır gidersin.
Kendine çay yapmıştır, hadi gel beraber içelim der. Market sahibinin kim olduğunu bilemezsin…
Bakkal, mahalledeki her şeyden, herkesten haberdardır. Kim hasta, kimin neye ihtiyacı var? Filancanın kızı kiminle gizli görüşüyor? Kim evlenecek? Mahallede doktor, mühendis, dul, yetim, fakir kim, ne nereden temin edilir? En iyi usta kimdir?
Her şeyi bilir.
Bildiğin STK gibi de çalışır.
Çocukluğumdan kalan alışkanlık ve de oradaki sıcak atmosferden olsa gerek ekmek, zeytin, yumurta, sigara vs gibi tükettiklerimi sürekli bakkalımdan alırım.
Parası olmayan komşumuza günlük ihtiyacını karşıladığını bildiğimden kendimce destek olmaya çalışırım.
O bana Erol abi der, ben ona Ercan, eşine de abla derim, geçinir gideriz. Bilirim ki param olmasa da aç kalmam…
Bakkallar, günümüzde hala veresiye ürün satan, bir başka ifadeyle faizsiz kredi kullandıran, yerine göre evimize kadar servis yapan, en olmadık zamanda ihtiyacımız olan yiyeceği satın alabildiğimiz işletmelerdir.
Ekonominin canlılığını koruması, sürdürülebilir olması anlamında bu küçük işletmeler (esnaf-sanatkârlar) çok büyük önem arz eder.
Dükkân ne kadar küçük olursa olsun olabildiğince çok ürünle mahalleye hizmet etmeye çalışır.
“Abi günlük iş buldum, birazdan gideceğim. Ekmek arası peynir versen biraz, aç çalışmasam. Akşam alacağım yevmiyeden öderim” sözlerini duyacağınız tek yerdir.
Mahallenin bakkalı hiç geri çevirmez. Çünkü yurttaşın düşen alım gücünün en yakın şahididir.
Ercan Bey yılbaşı gecesi gelen zam haberlerinden sonra üç gün veresiye alanların dışında dükkânına kimsenin girmediğini söylüyor.
Devamın da. “Peynir, sosis, bisküvi gibi şeylerde bazen veresiye veriyoruz, halden anlarız ama sigara gibi ürünlerde artık yapamıyoruz. Bizim de kazancımız çok düştü, riske atabileceğimiz para yok” diyor.
Artık bakkallar da post cihazları var. Yurttaş olarak en azından bulabildiğimiz her şeyi bakkallarımızdan alalım. Destek olmak ve varlıklarına devam etmeleri için bunu yapmalıyız.
Bakkalların kepenk kapatması demek, yoksul, kredi kartı kullanmayan yurttaşa öl demektir.
Birkaç yandaşını koruyup, “git şu mahalledeki veresiye defterini gizlice öde” demek ne yurttaşı düşünmektir, ne de küçük esnafı korumaktır.
Sadece İstanbul’da yaklaşık 12 bin, Anadolu da milyonlarca varken kaç tane defter kapatacaksınız…
Yani güzel insan, destek vermeli, bakkalına sahip çıkmalısın.
Aksi halde sen işte, pazar da iken okuldan gelecek olan çocuğun için evinin anahtarını bırakacağın canını koruması için güvendiğin bir bakkalın olmayacak…
Esnafımıza, sanatçımıza, zanaatkârımıza sahip çıkalım ki, değerlerimiz büyüsün…
Ve de unutma! Cenazene – düğününe market sahibi değil, mahallende ki bakkal gelecektir.