MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Güney sınırlarımız boyunca milli güvenliğimizi doğrudan veya dolaylı tehdit eden kim olursa olsun, karşımıza kim çıkarsa çıksın, teröristler veya sahipleri hepsi birden üstümüze gelirse gelsin, biz bu yoldan dönersek namus bize ar olsun.” dedi.
Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, terörle mücadelenin esas itibarıyla çok boyutlu ve karmaşık bir süreç olduğunu belirterek, Türkiye’nin bunun hakkını her saha ve zeminde kahramanca verdiğini kaydetti.
“Yalnızca seri katillerle değil, aynı zamanda onları kiralayan, kullanan, bölgesel çıkarları uğruna silah, eğitim, mali ve lojistik destek sağlayan ülkelerle de kıran kırana bir mücadele sürmektedir.” değerlendirmesinde bulunan Bahçeli, şunları söyledi:
“Artık kiminle mücadele halinde olduğumuzun tanım ve tarifini net bir şekilde yapmak lazımdır. Demem odur ki, terörle mücadelenin asıl ve arkada duran şirret faillerini deşifre etmek, bunların yüzüne ayna tutmak şarttır. Çünkü bir yanda elimizi sıkmak için öne çıkan, diğer yanda kolumuzu kesmek için ön almaya çalışan ülkelerin ikiyüzlü tavırları iyice sabırları taşırmıştır. Dost ve müttefik sandığımız, hatta NATO şemsiyesi altında birlikte oyalandığımız bu ülkelerin asıl gayesi, asıl gayreti Türkiye’nin boyun eğmesidir. PKK/YPG cinayet ve ihanet kuklasıdır, kuklacılar ise perdenin arkasında saf saf toplanan karanlık ve kahrolası emperyalist kumpasçılardır.
Eski dönemlerde bir terzi makasında şunlar yazıyormuş: ‘Her elini sıkanla dost, her canını sıkanla da düşman olma.’
Bize dost diye seslenen, ama postumuza saman doldurmak için fırsat kollayan mihrakları biliyoruz, tanıyoruz.
Saf değiliz, şuursuz değiliz, bakar kör hiç değiliz. Kim kiminle yürüyor açıklıkla görüyoruz. Dostumuzun da düşmanımızın da her an değişeceğinin, nihayetinde devletler arasında bu çerçevede kalıcılık ve süreklilik olmayacağının bilincindeyiz. Buna karşılık bizim değişmez inancımız ise şudur: Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur. Muhtaç olduğumuz tek bir kudret varsa o da damarlarımızdaki asil kandır.”
Bahçeli, içimizdeki münferit anlaşmazlıkları, müzmin ihtilafları, müessif uzlaşmazlıkları topluca düğümleyip tek nefes olabilirsek Türk milletini ve Türkiye’yi hiç kimsenin tutamayacağını vurguladı. Böylesi milli ve manevi bir gücün üstesinden gelemeyeceği hiçbir zorluk olamayacağını ifade eden Bahçeli, “Türkiye düşmanlarının korkusu budur, kaygısı bundandır.”
Bahçeli, yurt içinde ve yurt dışında yuvalanan bölücü terör örgütüne darbe üstüne darbe vurulduğunu işaret ederek, 24 Nisan’dan itibaren Irak’ın kuzeyinde, Metina ve Avaşin-Basyan bölgelerindeki terör kamplarının havadan ve karadan ateş altına alındığını söyledi.
İlk önce, ateş destek vasıtalarıyla sınır ötesinde mıntıka temizliği yapıldığını, Kandil bölgesinde belirlenen nokta hedeflere savaş uçaklarınca hava akını düzenlendiğini dile getiren Bahçeli, şöyle konuştu:
“Karadan sızan, ayrıca hava hücum harekatıyla hedef bölgeye intikal eden komandolarımız Allah nazarlardan esirgesin, tespit ettikleri teröristlerle birlikte, sığınak, barınak ve mühimmatları birer birer imha etmişledir. Pençe-Şimşek ve Pençe Yıldırım operasyonlarıyla hainler korkuya kapılmışlar, kaçacak ve saklanacak delik aramışlardır.
Ancak korkunun ve kaçmanın ecele faydası yoktur. Ara-bul-yok et parolasıyla hainlerin kanlı defteri Allah’ın izniyle dürülecektir. Bu canilerin kökü kuruyasıya kadar mücadeleden dönüş yoktur.
Kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimizle övünüyorum. Operasyona katılan evlatlarımızın alınlarından öpüyorum.
Başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, Milli Savunma Bakanımızı, komuta heyetimizi ve bütün kahraman askerlerimizi kutluyorum. Rabbim gazalarını mübarek etsin. Hepsinin yanındayız, hepsinin arkasındayız, hepsine dua ediyoruz.”
Terörle mücadele esnasında şehit olanlara Allah’tan rahmet, tedavi görenlere de şifa dileyen Bahçeli, “Güney sınırlarımız boyunca milli güvenliğimizi doğrudan veya dolaylı tehdit eden kim olursa olsun, karşımıza kim çıkarsa çıksın, teröristler veya sahipleri hepsi birden üstümüze gelirse gelsin, biz bu yoldan dönersek namus bize ar olsun.” dedi.
Terör örgütlerinin bu topraklardan ve mücavir bölgelerden sökülüp atılması için milletin desteğinin, kahramanların inancının ve devletin iradesinin tam, eksiksiz bulunduğunu belirten Bahçeli, kanı, gözyaşını, yıkımı, hıyanet ve melaneti geçim kapısı gören insanlık düşmanlarını acımadan cezalandırmanın, barış ve huzura hizmet, hakka ve hukuka hürmet olduğunu söyledi.
Bahçeli, yaptığı konuşmada, Kıbrıs’ta bağımsız, eşit, egemen iki devletli çözümden başka bir yol kalmadığını belirtti.
Adil, adaletli, hakkaniyetli, kalıcı ve eşitlik ilkesine dayalı bir çözüm isteniyorsa yegane çarenin bu olduğunu dile getiren Bahçeli, “KKTC’nin bir önceki Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın, Cenevre sürecini baltalamak için devreye girmesinin, ayıplı bir üslupla mevcut Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ı hayasızca eleştirmesinin uyuyan Komünist hücrelerin tekrar harekete geçtiğinin işareti” olduğunu söyledi.
Bahçeli, “Nereye ve kimlerin bataklığına aktığı az çok belli olan bu ahmağın, Sayın Tatar’a yönelik ‘Cenevre’de Türkiye’nin papağanı olacak’ açıklaması tam manasıyla EOKA’cı bir ağzın hezeyanıdır. Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar papağan değildir, Kıbrıslı Türklerin hak ve çıkarlarını milli hassasiyetlere muvafık şekilde savunan cesur bir yürektir.” değerlendirmesinde bulundu.
“Kıbrıs’ı ayak oyunlarıyla Rumların üzerine geçirmek için elinden geleni ardına koymayan Akıncı ve zihniyetine yakışan tek sıfatın Rum Palikaryalığı” olduğunu ifade eden Bahçeli, “Rum’un tasmasını başına geçiren vatansızların tahrik ve tertiplerine aldanacak yoktur.” diye konuştu.
Bahçeli, ABD Başkanı Joe Biden’ın sonunda lobilerin oyuncağı, diasporanın tutsağı olduğunu 24 Nisan günü tarih cinayeti işleyerek, yalana sımsıkı sarılarak ispat ettiğini belirtti.
Devlet Bahçeli, Biden’in 24 Nisan 2021 tarihli yazılı açıklamasının tarihe kara bir leke gibi düştüğünü, Türkiye-ABD arasındaki diyalog köprülerini dinamitlediğini söyledi.
“Bizim sorunumuz ABD halkıyla değil, Beyaz Saray’a çöreklenmiş zulüm bekçileriyledir.” diyen Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Biden hakikaten baymış, bayat bir tat vermeye başlamıştır. Türk milletine sözde soykırım gölgesi düşürmek, mazisi toplu cinayetlerle, katliamlarla ve neden olduğu insani felaketlerle dolu bir ülkenin harcı değildir, haddi değildir, hakkı değildir. Biden’in sözde soykırım beyanı Türk milleti nezdinde hükümsüzdür, yazılı açıklaması yalnızca kağıt parçasından ibarettir. Çünkü tarihimizin hiçbir döneminde mahcup olacağımız, hesabını vermekten kaçınacağımız, yüzümüzün kızaracağı, başımızı öne eğecek bir suça, bir trajediye, bir barbarlığa, bir vahşete imza atmadık, böylesi bir yanlışın tarafı ve faili olmadık.
Soykırım çetelesi tutanlar gerçekten medenilerse, kendi bastıkları zalim ayak izlerine, kendi kazdıkları kan ve dehşet çukurlarına dikkatle bakmaları, eğer yürekleri yetiyorsa bununla ilgili nedamet göstermeleri samimi tavsiyemdir.
Biden, 24 Nisan tarihli yazılı açıklamasının iki yerinde soykırımdan bahsetmiş, 1915 olaylarında hayatlarını kaybedenleri onurlandırdıklarını dile getirmiştir. Biden iftira kampanyasına kurşun askerlik yapmakla kalmamış, bir de ‘Konstantinopolis’ ibaresini kullanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nda böyle bir isimlendirmeyle anılan bölge veya bir şehir yoktur. Bizim İstanbul’umuz vardır ve dünyanın en büyük Türk kentidir.
Okyanus ötesinden bakınca nasıl gördüklerinin, neyi görmek istediklerinin bizim nazarımızda bit kadar değeri olmayacaktır. Konstantinopolis sayfası 568 yıl önce kapanmıştır. Sözgelimi, tarihi geriye sarıp 1453 şartlarına dönsek bile dünyayı titreten, gemileri karadan yürüten, toplarla kalın surları döven mutlak ve muzaffer bir Türk varlığını sadece beşeriyet değil, mahlukat bile tasdik ve teyit edecektir. ABD yönetimine soruyorum, peki siz neredeydiniz? Ne yapıyordunuz? Avrupa’dan kaçanlar veya sonu belirsiz bir maceraya atılıp okyanusları aşanlar bile o tarihlerde henüz ortalıkta görülmüyordu. Şu anda yaşadığınız coğrafyanın asıl sahipleri, hatta derilerinin renginden dolayı katlettiğiniz milyonlarca insan mutlu ve huzurlu bir şekilde hayatlarını idame ediyorlardı.
Bay Başkan, Beyaz Saray’da Cumhur İttifakı’nı nasıl yıkarım, zillet ittifakını nasıl kollarım, Türk tarihini nasıl karalarım diye hesap yapmayı bırak ve şunu aklından çıkarma ki Türk milletine sözde soykırım iftirası atacak en son ülke bile siz değilsiniz. Kısacık melez tarihinizde nice rezaletlere imza atan ülke olduğunuzu hatırlayarak, gerçeklerle yüzleşmeniz bizatihi sizi onurlandıracaktır. Dünyada güçlünün hukuku değil, hukukun gücü hakimdir. İnsanlık onuru, insanlığın ortak mirası ABD’den katbekat büyüktür.”
Bahçeli, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye’ye “soykırım” çamuru atan Biden ve zihniyetinin; Vietnam’da, Kore’de, Kamboçya’da, Laos’ta, Hiroşima’da ve Nagazaki’de soykırım tüneline soktukları milyonlarca masumun öncelikle hesabını verip, sonra konuşmaları gerektiğini ifade etti.
Devlet Bahçeli, “Irak’ta bir milyon Müslümana, Afganistan’da 1,5 milyon mazluma kastettiklerini, ucu bucağı görülmeyen ölüm tarlaları açtıklarını, kadınlara tecavüz edip küçücük çocukları mezara gömdüklerini kabul edecek ve bunun da bedelini ödeyecek onuru göstersinler, sonra ahkam kessinler.” diye konuştu.
ABD Başkanı’nın, sözde soykırım suçlamasıyla müttefiklik hukukuna onarımı uzun yıllar alacak ağır bir hasar verdiğini vurgulayan Bahçeli, dostluğun yalan, stratejik ortaklığın masal olduğunu ayan beyan gösterdiğini söyledi.
Yıllardır Türkiye üzerinde baskı ve dayatma aracına dönüştürülen 24 Nisan tarihinin, 23 Nisan’ın bir gün sonrası ve sıradan bir gün olduğunu belirten Bahçeli, “Ne biliyorlarsa açıklasınlar. Ellerinden ne geliyorsa yapsınlar. Biz yolumuzdan dönmeyeceğiz. Tarihimizle ters düşmeyeceğiz. 27 Mayıs 1915 tarihinde karar altına alınıp 1 Haziran 1915’de uygulamaya koyulan Sevk ve İskan Kanunu’yla her zaman gurur duyacağız. Dönemin milli kahramanlarına, bu millete şehadetleriyle hizmet eden asil kahramanlara tarih huzurunda şükran ve minnet duygularımızı her fırsatta göstereceğiz.” görüşünü paylaştı.
“1915 olayları konusunda milletimizin yüzü ak, alnı açıktır.” ifadesini kullanan Bahçeli, “Telaşa kapılmamızı gerektirecek bir hatamız, bir gafletimiz veya bir suç dosyamız çok şükür yoktur. Tarihi vesikalar ortadadır. ‘Arşivleri karşılıklı açarak ortak tarih komisyonu kurulsun’ dediğimizde kimlerin bu teklife yanaşmadığı bellidir, bilinmektedir.” diye konuştu.
1915 Sevk ve İskan Kanunu’nun esas nedeninin milli güvenliği temin çabası olduğunu dile getiren Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Tehcir sırasında bulaşıcı hastalıklardan, eşkıya saldırılarından, ihmallerden, kötü muamelelerden ve diğer sebeplerden kaynaklı ölümler yaşanmıştır. Fakat hiçbir şart altında bir soykırım olmamıştır. 1915 olayları, imparatorluğun kendi tebaası olan ve cephede kalan Ermenilerle diğer unsurları Sevk ve İskan Kanunu’na tabi tutarak, cephe gerisine çekme işleminden başka bir şey değildir.
ABD bu meseleyi her sene 24 Nisan’da ele almak suretiyle Türkiye’yi baskı altında tutmaya çalışmıştır. Bu ülkenin, soykırım uygulanarak tamamen yok edilen İnka ve Kızılderililerle ilgili üç maymunu oynaması hem çuvaldızı hem de iğneyi başkasına batıran utanmazlıktır. 1818-1858 yılları arasında oluk oluk kanları dökülen Florida Seminole yerlileri bu kıyımın son temsilcileridir.
Osmanlı topraklarında yaşayan yaklaşık bir milyon Ermeni, Sevk ve İskan Kanunu ile Ürdün, Lübnan, Halep, Şam, Deyr-i Zor, Irak gibi yerlerde yeni hayatlar kurarken, 1918’de çıkarılmış olan ‘geri dönüş yasası’ ile yüz binlercesi tekrar dönmüş, kalanları da kendi istekleriyle batılı ülkelere göç etmiştir. Yani ortada soykırımın en küçük delili yoktur.
Daha dikkat çeken bir vakıa ise 24 Temmuz 1917 tarihinde, Osmanlı bürokrasisindeki stratejik görevlerde 522 Ermeni bulunuyor olmasıdır.
ABD, Ermeniler tarafından ileri sürülen ve yalan isnatlarla bütün dünyaya kabul ettirilmeye çalışılan soykırım yaftasını, sevk ve iskana tabi olarak sınır dışına gönderilen bu insanların Türkler tarafından yok edildiği şeklinde telaffuz etmektedir. Takdir edileceği üzere tarihi gerçekler tahrif ve tahrip edilmektedir.
1915 tehcir kararına, devlet bürokrasisinin en kilit yerlerinde görev alan, kucak açılan, kardeş görülen bir topluluğun düşmanla iş birliği yapması sonucunda ihtiyaç duyulmuştur. Bu karar doğrudur. Bu karar meşrudur. Bugün olsa yine aynısı sonuna kadar uygulanmalıdır.
Ermeni çeteleri beşinci kol faaliyeti içine girerek, Ağustos 1914 ile Mart 1916 arasında 124 bin Müslüman Türk’ü katletmiştir. İlerleyen yıllarda bilanço daha da ağırlaşmış, Anadolu’da bir Ermeni mezalimi yaşanmıştır. Ermeni lobilerinin amacı açıktır. ABD de bu kirli ve kinli amaca çanak tutmaktadır.
Sözde 3-T politikası olarak adlandırılan tanıma-tazminat-toprak talepleri Türk ve Türkiye düşmanlarının ortak motivasyonu, ortak emelidir. Tehcir sırasında yaşanan ölümlerden dolayı merhum Talat Paşa’nın kendi imzasıyla bin 673 kişi Divan-ı Harbe verilmiş, 67 kişi idam edilmiş 524 kişi hapse atılmış, 68 kişi de diğer cezalara çarptırılmıştır. Elimizi vicdanımıza koyup düşünelim, soykırım yapan bir devlet, böyle bir hukuki tasarrufa, böylesi bir iç muhasebeye gerek duyar mı? Tehcir yolunda yaşanan kanunsuzlukların hesabını sormak için kararlılıkla inisiyatif üstlenir mi?”
Adana’dan Maraş’a, Antep’ten Erzurum’a, Muş’tan Van’a kadar pek çok vatan köşesinde acıklı anıları nesilden nesile anlatılan Ermeni katliamlarının unutulmadığını vurgulayan Bahçeli, Anadolu’daki toplu Türk mezarlarının izahını kimin nasıl yapacağını sordu.
“ASALA terör örgütünün şehit ettiği diplomatlarımızın ve vatandaşlarımızın hesabını kimler verecektir?” sorusunu yönelten Bahçeli, ABD Başkanı’nın 1915 olaylarına “soykırım” demesinin siyasi olduğunu; hukuki, objektif ve insani hiçbir dayanağının bulunmadığını belirtti.
Biden’ın, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 11. maddesine göre nefret suçu işlediğine dikkati çeken Bahçeli, “Bize göre, ABD ile ilişkiler tarihi bir kavşaktadır. S-400’ü aktif hale getirmek, F-35 projesi için ödediğimiz paraları tahsil etmek bundan sonraki ilk işimiz olmalıdır. Devletimizin ve hükümetimizin alacağı her karara desteğimiz, peşinen söylüyorum, sonucu ne olursa olsun tamdır.” değerlendirmesinde bulundu.